Doktorların arasında bir branşlaşma vardır: Göz, kulak, dahiliye, cilt, bevliye… vs. diye herkes kendi sahasında işini yapar.
Avukatlar arasında da her ne kadar doktorlar gibi net adı konmasa da bir uzmanlaşma vardır. Kimisi boşanma, kimisi ticari, kimisi siyasi davalara… yoğunlaşmıştır.
Dini ilimler tahsil etmiş hocalarımız arasında da böyle bir branşlaşma var: Tefsir, hadis, fıkıh, İslam tarihi… gibi konularda ihtisas yapan hocalarımız var ama benim asıl kasdettiğim o değil, başka bir branşlaşmadan bahsedeceğim, o da şu:
Bazı değerli hocalarımız vardır, gerçekten alimdir, eli öpülecek, sözü dinlenecek kimselerdendir. Allah selamet versin. Ancak bunlar televizyon, gazete, konferans vs. bilmezler. Bilmesine bilirler de o taraklarda bezi yoktur, hevesi yoktur. Kendi köşe-i uzletlerinde oturur, ayağına gelen olursa sohbet eder, fetva verir o kadar. Bunların yaptığı doğru mu yanlış mı derseniz, bu da apayrı uzun bir konu, şimdi ona girmeyelim.
Bazı hocalarımız da var ki ekranlarda konuşur, gazetelerde yazı yazar, canlı telefonlara cevap verir, popülerdir, meşhurdur, halk bunlara içinden geldiği gibi pratikte bir isim de takıp -doğru veya yanlış- “Ekran hocası” deyivermiştir.
Bu ikinci sınıf hocalarımız da halka güzel bilgiler verirken bazen kendi aralarında tartışmalar yapıyorlar, bunu da ekranlara, köşe yazılarına, kürsülere taşıyıp aralarındaki tartışmalara halkı da ortak ediyorlar.
Ben hocaların hepsine saygı duymakla beraber bu tür tartışmaların ekranlarda, gazete köşelerinde isim vererek aleni şekilde ve güreş sertifikası gibi günlerce münakaşa yapılmasını siyaseten doğru bulmuyorum.
Eğer aranızda bir ihtilaf varsa medeni bir şekilde oturun, özel bir mekanda saatlerce konuşun, tartışın ve çıkıp kamuoyuna da ortak bir açıklama yapın, tamam.
Geçtiğimiz aylarda çok değerli bazı hocaefendiler İstanbul’da bunun benzeri bir uygulama yaptılar ve takdir topladılar.
Halkın arasında cahili var, tahsillisi var, İslam’a gönülden bağlı olanı var, pamuk ipliğiyle bağlı olanı var, hatta maalesef düşman olanı da, art niyetlisi de var.
Bütün bunların her birinin yanında sizin yaptığınız tartışmalar İslami maslahat, firaset, siyaset, basiret açısından doğru mu yanlış mı düşünmek lazım. Saf Müslümanların kafası karışıyor, öbür tarafın eline de koz veriyorsunuz! Hocalar bir araya gelip örnek olmazsa biz bu milleti nasıl biraraya getireceğiz?
Eski alimler de buna benzer tartışmalar yapmışlar, birbirine “Reddiyeler” yazmışlar. Keşke o reddiyelere harcadıkları vakitleri “Kabuliyeler” için harcasalardı ama literatürde böyle bir tabir bile yok!
Yalnız bakın güzel bir örnek vereyim:
İmam Buhari en büyük hadis alimi, ondan sonra ikincisi de İmam Müslim. Bu her iki alimin yazdığı iki kitap yeryüzünde Kur’an-ı Kerim’den sonra en sağlam kitaplar. Bir de “El-Lü’lüü Ve’l-Mercan” diye bir kitap var ki iki imamın ittifak ettiği hadisler, “İnci ve Mercanlar” kıymetinde bir kitap olarak toplanmış. Yani “ihtilaflar” değil “ittifaklar”dan bir kitap çıkmış.
Bizim hocalar da bundan ibret alsalar da ittifak etseler ne iyi olur, ne bereketler hasıl olur. Öyle değil mi?