Zaman gazetesi yazarlarından Recep Korkut’un, “Hıristiyanların Ortadoğu’dan Göçü” yazısını okudum. Özet olarak şöyle diyor: “Mısır'da Müslüman olduklarını açıkladıktan sonra Kıpti kilisesi tarafından rehin tutulduğu iddia edilen iki kadına destek vermek amacıyla El Kaide'nin Bağdat'taki Kurtarıcı Meryem Ana Kilisesi'ndekileri rehin almasıyla başlayan ve 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan kasım ayı başındaki olay, tüm dünyanın tüylerini ürpertti.
Elbette kilise saldırısını meşrulaştıracak hiçbir gerekçe olamaz. Bu saldırı sadece Irak değil bölgenin de siciline işlenen dinî, insanî ve hukukî bir utanç lekesiydi. Saldırının ardından Hıristiyanların göçü hızlandı ve daha kitleselleşti. Çünkü Hıristiyanlar artık Ortadoğu'da kendilerine yaşam hakkı tanınmadığını düşünüyorlar.” 21.11.2010
Mısır’da Kıpti Kilisesi’nin iki Müslüman kadını rehin tutmasını ve El Kaide’nin buna destek vermek amacıyla Bağdat'taki Kurtarıcı Meryem Ana Kilisesi'ndekileri rehin almasıyla başlayan ve 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kasım ayı başındaki olayı biz de kınıyoruz.
Bu olay üzerine Irak’taki Hıristiyanların Avrupa ülkelerine göç etmesini onaylamıyoruz. Irak’taki saldırı bölgenin de siciline işlenen dini, insani ve hukuki bir utanç lekesi niçin olsun? Hıristiyanlar artık Ortadoğu'da kendilerine yaşam hakkı tanınmadığını düşünme noktasına kim getirdi? Irak, bölge, din, insani değerler ve hukuk mu getirdi? Bölgede cereyan eden olaylarda bölgenin, dinin ve insani değerlerin ve hukukun etken bir durumu var mı?
İsrail’in bölgede ihtilafın Yahudilerle Müslümanlar arsındaymış gibi göstermesi için Hıristiyanların göçünü teşvik etmesi ve bu sayede Batı’nın desteğini kazanmaya çalışması, Irak’ın, bölgenin, dini, insani değerlerin ve hukukun bir rolü var mı? İsrail’in, dini, insani değerleri ve hukuku hiçe saymasından kaynaklanmıyor mu?
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinden önce İsrail’in işgal ettiği mübarek topraklar hariç bölgedeki Hıristiyanların güvenlikleri sağlanıyordu.
Bugün Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki Hıristiyanların güvenlikleri tehlikeye girmiş ve tehcir olayı başlamışsa bunun sorumlusu ABD, NATO ve İsrail değil mi?
Bu şer güçler orada olduğu müddetçe Hıristiyanların emniyetini sağlamak mümkün mü? Bölgede ipler kimin elinde? Bölgede Hıristiyanların egemenliğinin sağlanmamasını isteyen şer güçler değil mi? Bölge, şer güçler yüzünden kendi emniyetini sağlayamıyor ki, Hıristiyanların emniyetini sağlasa. Bölgenin ne can, mal, ne de akıl, nesil ve din emniyeti vardır? Sayın Recep Korkut siz bunları bilmiyor musunuz? Sizin samimiyetinizden şüphe etmiyorum, herhalde bilgi eksikliği söz konusudur.
Irak’ı, Afganistan’ı, Somali’yi ve diğer İslam ülkelerini bu duruma düşüren kim? Somalileri korsan haline getiren kim? Bir televizyon kanalında dinlemiştim, Somali Cumhurbaşkanı yardımcısı şöyle diyordu: “A BD, aynı kavimden, aynı dinden ve aynı mezhepten olmamıza rağmen bizi dört parçaya böldü, balıklarımızı götürdü, geri kalanları öldürdü. Denizlerimizi kirletti, Böylece halkı aç bıraktı. Aç olan halk sahillerini ve denizini korumak için harekete geçmiştir. Sayın Recep Korkut, NATO, şimdi bu insanları korsanlıkla suçlamıyor mu?
Sayın Ali Bulaç, “Somalili Korsanlar” isimli yazısında özet olarak şöyle diyor: “Somalili korsanların hikâyesini anlayabilmek için 1991'lere dönmek gerekir. Bu tarihte Somali'de merkezî hükümet çökünce tam bir kargaşa başladı. Şimdi Amerika, Çin ve İngiliz Kraliyet Donanması'ndan sonra Türk gemisinin de peşlerine düştüğü korsanlarla ilgili çizilen kötü imaj tam sentetik bir üretim. Hükümetin çöküşüyle, Somali'de 9 milyon kişi açlıkla yüz yüze geldi. Bir yandan iç kargaşa öte yandan ölümün sınıra gelip dayandığı açlık tehlikesi.
İşte tam bu sırada Batılılar, hiç vakit kaybetmeden Somali'ye sökün ettiler. Bir yandan Somali'nin kaynaklarını yağmalarken, öte yandan Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden getirttikleri sanayi atıklarını Somali açıklarına boca etmeye başladılar. Bir anda kitlesel hastalıklar baş gösterdi, mide bulantıları, görülmemiş sakat bebek doğumları ve yöre halkının ismini koyamadığı birtakım semptomlar. Somali'nin BM elçisi Ahmedov Abdullah şunları söylüyor: "Birileri buraya nükleer malzemeler atıyor. Ayrıca bölgede kurşun, kadmiyum ve cıva gibi ağır metallere de rastlanıyor." Zehirlenme sonucu ölenlerin sayısı 300 binden fazla. İddialara bakılırsa, Avrupa'da birçok fabrika ve hastanenin atıklarını Somali sularına getirip boşaltan büyük organizasyonun ucu İtalyan mafyasına uzanıyor.” (28 Eylül 2009 Zaman Gazetesi)
Hıristiyanlar Ortadoğu için çok önemli bir unsur olmakla birlikte Türkiye’de olduğu gibi azınlıktır. Bölgeyi savunma konusunda üzerlerine düşen görevi yapmaktadırlar. Filistin, Müslümanlar kadar Hıristiyan Arapların da meselesidir. Bunun için Filistinli bir Hıristiyan olan Edward Said'i hatırlıyoruz.
Yukarıda ifade ettiğim gibi ipler, ABD, NATO ve İsrail’in elinde olduğu müddetçe orada ne Müslümanların ne de Hıristiyanların can emniyetini sağlamak mümkündür. Bu durum ortadadır. ABD’nin demokrasi adına Somali’yi parçaladığı gibi Irak’ı üç parçaya böldüğü, bölgeyi mezhep ve etnik çatışma alanına dönüştürdüğü herkesin malumudur.
Bölge, tarihteki yerini aldığı zaman Hıristiyanların da cam emniyeti sağlanmış olacaktır. Halife Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman bir Müslüman haksız yere bir Hıristiyan’ı öldürdüğü için katil maktulün yakınlarına teslim edilmişti.
Bu sebeple Hıristiyanların kitlesel olarak bölgeden göç etmeye başlamasından Irak ve bölge değil, ABD, NATO ve İsrail sorumludur.
Elbette kilise saldırısını meşrulaştıracak hiçbir gerekçe olamaz. Bu saldırı sadece Irak değil bölgenin de siciline işlenen dinî, insanî ve hukukî bir utanç lekesiydi. Saldırının ardından Hıristiyanların göçü hızlandı ve daha kitleselleşti. Çünkü Hıristiyanlar artık Ortadoğu'da kendilerine yaşam hakkı tanınmadığını düşünüyorlar.” 21.11.2010
Mısır’da Kıpti Kilisesi’nin iki Müslüman kadını rehin tutmasını ve El Kaide’nin buna destek vermek amacıyla Bağdat'taki Kurtarıcı Meryem Ana Kilisesi'ndekileri rehin almasıyla başlayan ve 52 kişinin ölümüyle sonuçlanan Kasım ayı başındaki olayı biz de kınıyoruz.
Bu olay üzerine Irak’taki Hıristiyanların Avrupa ülkelerine göç etmesini onaylamıyoruz. Irak’taki saldırı bölgenin de siciline işlenen dini, insani ve hukuki bir utanç lekesi niçin olsun? Hıristiyanlar artık Ortadoğu'da kendilerine yaşam hakkı tanınmadığını düşünme noktasına kim getirdi? Irak, bölge, din, insani değerler ve hukuk mu getirdi? Bölgede cereyan eden olaylarda bölgenin, dinin ve insani değerlerin ve hukukun etken bir durumu var mı?
İsrail’in bölgede ihtilafın Yahudilerle Müslümanlar arsındaymış gibi göstermesi için Hıristiyanların göçünü teşvik etmesi ve bu sayede Batı’nın desteğini kazanmaya çalışması, Irak’ın, bölgenin, dini, insani değerlerin ve hukukun bir rolü var mı? İsrail’in, dini, insani değerleri ve hukuku hiçe saymasından kaynaklanmıyor mu?
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinden önce İsrail’in işgal ettiği mübarek topraklar hariç bölgedeki Hıristiyanların güvenlikleri sağlanıyordu.
Bugün Irak başta olmak üzere Ortadoğu’daki Hıristiyanların güvenlikleri tehlikeye girmiş ve tehcir olayı başlamışsa bunun sorumlusu ABD, NATO ve İsrail değil mi?
Bu şer güçler orada olduğu müddetçe Hıristiyanların emniyetini sağlamak mümkün mü? Bölgede ipler kimin elinde? Bölgede Hıristiyanların egemenliğinin sağlanmamasını isteyen şer güçler değil mi? Bölge, şer güçler yüzünden kendi emniyetini sağlayamıyor ki, Hıristiyanların emniyetini sağlasa. Bölgenin ne can, mal, ne de akıl, nesil ve din emniyeti vardır? Sayın Recep Korkut siz bunları bilmiyor musunuz? Sizin samimiyetinizden şüphe etmiyorum, herhalde bilgi eksikliği söz konusudur.
Irak’ı, Afganistan’ı, Somali’yi ve diğer İslam ülkelerini bu duruma düşüren kim? Somalileri korsan haline getiren kim? Bir televizyon kanalında dinlemiştim, Somali Cumhurbaşkanı yardımcısı şöyle diyordu: “A BD, aynı kavimden, aynı dinden ve aynı mezhepten olmamıza rağmen bizi dört parçaya böldü, balıklarımızı götürdü, geri kalanları öldürdü. Denizlerimizi kirletti, Böylece halkı aç bıraktı. Aç olan halk sahillerini ve denizini korumak için harekete geçmiştir. Sayın Recep Korkut, NATO, şimdi bu insanları korsanlıkla suçlamıyor mu?
Sayın Ali Bulaç, “Somalili Korsanlar” isimli yazısında özet olarak şöyle diyor: “Somalili korsanların hikâyesini anlayabilmek için 1991'lere dönmek gerekir. Bu tarihte Somali'de merkezî hükümet çökünce tam bir kargaşa başladı. Şimdi Amerika, Çin ve İngiliz Kraliyet Donanması'ndan sonra Türk gemisinin de peşlerine düştüğü korsanlarla ilgili çizilen kötü imaj tam sentetik bir üretim. Hükümetin çöküşüyle, Somali'de 9 milyon kişi açlıkla yüz yüze geldi. Bir yandan iç kargaşa öte yandan ölümün sınıra gelip dayandığı açlık tehlikesi.
İşte tam bu sırada Batılılar, hiç vakit kaybetmeden Somali'ye sökün ettiler. Bir yandan Somali'nin kaynaklarını yağmalarken, öte yandan Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden getirttikleri sanayi atıklarını Somali açıklarına boca etmeye başladılar. Bir anda kitlesel hastalıklar baş gösterdi, mide bulantıları, görülmemiş sakat bebek doğumları ve yöre halkının ismini koyamadığı birtakım semptomlar. Somali'nin BM elçisi Ahmedov Abdullah şunları söylüyor: "Birileri buraya nükleer malzemeler atıyor. Ayrıca bölgede kurşun, kadmiyum ve cıva gibi ağır metallere de rastlanıyor." Zehirlenme sonucu ölenlerin sayısı 300 binden fazla. İddialara bakılırsa, Avrupa'da birçok fabrika ve hastanenin atıklarını Somali sularına getirip boşaltan büyük organizasyonun ucu İtalyan mafyasına uzanıyor.” (28 Eylül 2009 Zaman Gazetesi)
Hıristiyanlar Ortadoğu için çok önemli bir unsur olmakla birlikte Türkiye’de olduğu gibi azınlıktır. Bölgeyi savunma konusunda üzerlerine düşen görevi yapmaktadırlar. Filistin, Müslümanlar kadar Hıristiyan Arapların da meselesidir. Bunun için Filistinli bir Hıristiyan olan Edward Said'i hatırlıyoruz.
Yukarıda ifade ettiğim gibi ipler, ABD, NATO ve İsrail’in elinde olduğu müddetçe orada ne Müslümanların ne de Hıristiyanların can emniyetini sağlamak mümkündür. Bu durum ortadadır. ABD’nin demokrasi adına Somali’yi parçaladığı gibi Irak’ı üç parçaya böldüğü, bölgeyi mezhep ve etnik çatışma alanına dönüştürdüğü herkesin malumudur.
Bölge, tarihteki yerini aldığı zaman Hıristiyanların da cam emniyeti sağlanmış olacaktır. Halife Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman bir Müslüman haksız yere bir Hıristiyan’ı öldürdüğü için katil maktulün yakınlarına teslim edilmişti.
Bu sebeple Hıristiyanların kitlesel olarak bölgeden göç etmeye başlamasından Irak ve bölge değil, ABD, NATO ve İsrail sorumludur.