Boş iş, boş, vakit, boş tencere, boş defter, boş insan...
Bu kelimeleri bir çoğumuz günlük hayatımızın birçok alanında kullanıyoruz. Bu tencere neden boş? Ne yapıyorsun yine? boş iş bunlar hep. Boş vakitlerinde neler yapıyorsun?
Cevaplarımız hep standart tır; “kitap okuyorum” peki kitap okumak boş zamanları mı doldurmalı, yoksa özel bir zaman mı ayrılmalı?
Bu yaşananları unutalım. Boş bir sayfa açalım. Peki yaşananlar unutulur mu? Ya da unutulmalı mı?
“Geçmişi unutalım” sözünün yanlış olduğunu düşünenlerdenim. Hatta mümkünse kalubelayı hatırlayalım ki verdiğimiz sözler unutulmasın. Yaşanılanlar unutulmasın ama daima da temkinli ve tecrübeli olunsun.
Sürekli kullandığın eve, işe giden o yolda ki çukurları göre göre nasıl ki aracına zarar vermesin diye dikkat ediyorsan kendine de dikkat etmelisin.
Canım dost; kendinin değerini bilmelisin ve “canım kendim” demeyi unutmamalı, ihmal etmemelisin.
İmam-hatibe başlayana kadar boş işin çocukça şeyler olduğunu düşünürdüm. Hatta bunun Arapça kökenli bir kelime olan “malayani” olduğunu duyunca itiraf edeyim biraz havalı gelmişti.
Boş, saçma, yararsız iş, söz olduğunu öğrendiğimden beri ne zaman bir iş yapsam kendimi hesaba çekerim, bu yaptığım iş ne kadar boş ne kadar gereksiz acaba diye.
İnsan zihninin, ruhunun üretmeye en açık olduğu zamanlar malayani’den uzak olduğu zamanlardır.
Malayaniyi küçük ve dar düşünmemek lazım. Nasıl yani? Şöyle ki, boş şarkılar dinlemek, işimize yaramayan muhabbetler etmek vs. gibi çünkü bu her bir birey için farklılık gösterebilir tıpkı hobilerimiz gibi.
Benim için standartlarımın dışına çıkan her şey boş geliyor. Sınırlarımı ihlal eden iş, program veya insanlar ne olursa hepsi boşmuş. Hatta bunların dışına her çıktığımda kendimi ağustosböceği gibi hissediyorum.
Peygamber Efendimiz(sav) bir hadisi şerifin de “Kişinin malayaniyi terk etmesi müslümanlığın güzelliğindendir”demiştir. {Müsned\201, İbn Mace “fiten”, 12, Tirmizi “Züht”11}
Size uzun uzadıya bilimsel veya kurumsal kelimeler kullanarak malayani şudur, şunları bunları yapın falan demeyeceğim elbette, lakin bir muhasebe yapmanızı isterim elbette.
Aldığımız her bir nefes bile sayıylayken, aldığımız nefesi vermeye garantimiz yokken ve hayatımızda onlarca keşkemiz varken zamanımızı nasıl değerlendiriyoruz? Sorusunu gün içinde veya gün sonunda kendimize sorabilmeliyiz. Kendimizle başbaşa kala bilmeliyiz.
İşten, güçten, çamaşırdan, bulaşıktan,dedikodudan,insanlardan...
Hani bir şarkı varya; “bir yer bulalım dünyadan uzak” tam olarak öyle bir yer bulun zihninizde. Çocukluğumuzda vardıya hani şeker kaşıklarında “bugün Allah için ne yaptın” yazan ve bizi düşünmeye sevk eden. “Bugün kendim için ne yaptım?” bana hediye edilen 24 saatimi çöpe mi attım? Ağustosböceğimi oldum yoksa karınca mı?
Ebu Bekir gibi yaşayıp Ebu Cehil gibi mi davranıyorsun? Kendi hatalarının İbrahim’i olmadan başkalarının hatalarının İbrahim’i mi oluyoruz? İğneyi kendimize batırmadan komşuya çuvaldızla mı gidiyoruz?
Bazen dingin zihin, huzurlu bir kalp, mutlu bir hayat için ilişkilerimizi tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz. Sınırlarımızı doğru çizmeli, ihlal etmemeli ve ettirmemeliyiz.
Hep verilen bir örnek vardır “milyonlarca kırmızı gül içinde beyaz gül” işte i beyaz gül gibi yalnız kalacak olsak bile kendi doğrularımızın ve sınırlarımızın arkasında dura biliyormuyuz?
Bu sorulara cevaplar verebiliyorsak ve bu bizi tatmin edebiliyorsa pusula doğru yolu gösteriyor demektir.
Herkesin putu kendine şirin herkes başkasının putuna İbrahim.!
canım dost; Zamanın ve bulunduğun anın kıymetini bil. Biz ne kadar müdahale etsek de herkesin malayanisi kendisine.