Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz, elhamdülillah. Yolda karşılaştığınız kime sorsanız, “Ben Müslüman’ım” demeyecek kimse karşınıza gelmez. Bu sosyal yapımız çok mütecanis (birbirleriyle uyumlu) insanların bir arada yaşadıklarını göstermektedir. Ancak İslam’ı anlama ve hayatımıza uygulama açısından farklılıklar göstermekteyiz. Tabii bu da dinimiz İslam’ı iyi bilmediğimizden kaynaklanmaktadır.
İslam inancında temel esaslardan birisi “Allah’ın rahmet eli (rahmeti) cemaat (ümmet) üzerinedir” şeklindedir. Bir başka ayet-i kerimde (Muhammed suresi) “Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah ta size yardım eder” buyrulmaktadır.
Bu ayette verilmek istenen ilahi mesaj, biz kullarının Allah’ın dini üzerinde olmamızdır. Yoksa mutlak hüküm sahibi Allah’ın bizim gibi aciz insanlardan yardım beklemesi değildir. Burada ki bir başka incelik de öncelik sırasınadır. Önce bizim Allah’ın dinine yardımcı olmanın şuurunda olmamız ve harekete geçmemiz, sonra da Allah’ın yardımını bize getirmektedir.
Her gün namazda kırk kere tekrarladığımız “Fatiha şerifte - İyyake nağbudu ve iyyake nesteiyn - Ancak sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz” mealindeki ayette önce kulluğun bizden yapılması sonra Allah’tan yardımın dilemenin esas olduğudur.
SOSYAL HAYATIMIZDA Kİ TESİRLERİ
Filistin’de veya başka yerlerde özellikle de Müslümanlara karşı yapılan taarruz ve tecavüzler insanımızı derinden yaralamakta çoğu zamanda bu olaylar ülkemizde hemen herkes bu zulmü protesto etmek üzere ayağa kalkmaktadır. Mitingler tertiplenmekte, yardımlar yapılmakta, bu zulmü reva görenlerin malları boykotlar edilmektedir.
Şüphesiz, ayağa kalkan Türkiye’nin bu değerli insanlarının hepsi aynı siyasi görüşü paylaşmıyorlar. Bunları bir araya getiren tek şey yapılan zulmün önlenmesi, o ülkelerde insanca yaşama haklarını elde etmelerinin temin edilmesidir.
Haksızlık ve zulüm karşısında ayağa kalkan Türkiye’miz, bu hareketiyle ümit ediyoruz ki Cenabı Hak’kın rızasını kazandığı gibi diğer taraftan da başta Filistinli kardeşlerimiz olmak üzere ülkemizde yaşanan bütün olumsuzluklardan da kendini kurtaracaktır. Çünkü milletimiz, kendinden beklenen aksiyonu göstermiş ve Allah’ın rahmetine erişme liyakatine sahip olmuştur, inancını taşıyorum.
Allah da, bir şeye “ol” dedi mi o şey hemen oluverir. Hiçbir fizik kanunu veya fiziki kuvvet bu oluşu önleyemez.
İŞ NASIL YAPILIR
Bir iş yapmaya niyetlenmişken veya bir işi yaparken o işin olmasını arzu ederiz. Bu ister bir iş olsun, ister seyahat olsun, ister her hangi iş olsun. Olmayacağı baştan belli bir işi yapmak için kimse ne zaman ne emek ve nede para harcar.
Bizim, olmasını istediğimiz işle ilgili bütün şartları (yeterince sermaye, tecrübeli ve kabiliyetli eleman, uygun mekân, mükemmel program vb) yerine getirmemiz halinde bile her iş bizim istediğimiz gibi olmaz her zaman. Hele işlerin ters gittiği çok zaman görülmüştür.
Biz işlerimizin iyi gitmesi ve o işte başarılı olabilmemiz için Allah’tan yardım isteriz. Ve bu istemenin yanı sıra Allah’ın yardımını alabilmemiz için O’nun yardımını sağlayacak önlemleri (sebeplere sarılma, dua etme gibi) de alırız.
Allah da bir işte bize yardımcı olursa artık o iş bizim umduğumuzdan daha mükemmel tamamlanır. Buna (Allah’ın rast getirdiği inancıyla) işlerimiz rast gitti deriz.
Bu ifademizin bir diğer söylenişi; “Allah’ın kendisine yardımcı olduğu bir insanın, tekeden bile süt sağabileceğidir” dır.
YA SEÇİLECEK BAŞKANLAR
1989 yerel seçimlerinde Refah Partisinin birçok Belediye Başkanlığını kazandığı gibi İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanlığını da kazanmıştı. Bu seçimlerde de bir büyük kadro çalışması yapılmış ve bir büyük kitle oylarıyla onları ve onların temsil ettiği manayı benimseyerek desteklemişti.
Hatırlanacak olursa bu esnada İstanbul büyük bir su sıkıntısı içindeydi. Mahallelere haftada bir su veriliyordu. Bir mahalleden geçerken eğer evlerin balkonlarında kurumak üzere asılmış çamaşırları görürseniz anlardınız ki, o mahallenin bu gün su alma günüdür. Şehrin çöpleri de toplanmamış dağlar gibi yığılı durmaktaydı.
Derken aradan çok kısa zaman geçti. İstanbul’a sağanak şeklinde yağmurlar yağmaya başladı. Çevredeki barajlar doldu. Buna paralel olarak ta İstanbul’un su sıkıntısı sona erdi ve çöpleri de kaldırıldı.
Bu durumu görenler “İstanbul’un su sorunu çözüldü” dendiğinde, bazı İstanbulluların, “yağmuru Allah yağdırmıştır, bu Allah’ın işidir” söylenmiştir.
Doğrudur. Elbette yağmurlar yağmasaydı İstanbul’un su derdine kısa zamanda çözüm bulmak mümkün olmazdı. Ancak bunu yukarıda zikrettiğim hakikatlerle bir bütün olarak düşünürseniz, bu olayın sırrını çözmüş olursunuz.
O halde kim olursak olalım, bizi nereye baş yaparlarsa yapsınlar, neticede bizler iş yapamaya, hizmet etmeye mecbursak (ki öyledir) işlerimizde başarılı olabilmemiz için gerekli bütün önlemleri almamızın yanı sıra muhakkak Cenab-ı Hak’kın yardımını da dilemeliyiz. Bu yardımın inebilmesi, birlikte iş yapacak kadronun da Allah’ın rızasına uygun işler yapacak insanlar arasından seçilmesi, bunları seçenlerin de kalplerinden iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun ve adaletin gelmesinin istenmesidir.