Geçtiğimiz 17 yılda 14 seçim atlattık. Sonuncusu geçtiğimiz yerel seçimler idi... Üç yılı saymaz isek her yıl seçim yapıyoruz!
Seçim demişken Erbakan Hoca’nın son dönemlerde altını çizerek vurguladığı “Demokratur” terimi aklıma geldi. (Demokratur’u ‘Demokratura alet olmayalım, kardeş olalım’ başlıklı yazımda ele almıştım)
Demokrasi şöleni denilen fakat benim gözümde ‘Demokratur’ olan bu seçimler silsilesi sonunda ülke insanının psikolojisinin pek iyi bir hale geldiği söylenemez.
Peki bu hale nasıl geldik? Son birkaç seçimde iyice dozajının artırıldığı, kutuplaştırma ve ötekileştirme politikasının ne hallere geldiğini hepimiz gördük. Cumhurbaşkanımız sosyal medya hesaplarından Cumhur İttifakı, Millet ittifakı tablosu yayınlayıp, karşıt görüşlü olanları terörü desteklemekle suçladı.
Bazıları çıkıp diyebiliyor ki, “Sadece Cumhurbaşkanı ötekileştirme yapmıyor, karşı taraf da ötekileştirme yapıyor” Doğrudur lakin sonuçta birbirine düşman bir toplum oluştu ve bu kimseyi rahatsız etmiyor. “Dış güçler” diye diye içi boşaltılan o güçlerin tam istediği şey de bu... Kardeşliğimizin bozulması. Ama siyasi çıkarlar uğruna bu oyuna geliniyor maalesef.
Şimdi, zaman zaman çıkılıp, “4,5 yıllık seçimsiz bir döneme giriliyor” deniliyor ya. Bu dönemde kutuplaştırma, siyasi kavgalar, huzursuzluklar bitecek mi, hayır. Ekonomi kötü, sıkıntı derinden hissedilmeye başlandı. Sıkıntı büyüdükçe, her şey apaçık ortada iken hep bir balon şişiriliyor.
Dikkat edin hep bir tartışma konusu çıkar ülkemizde ve en ücra köyünden, şehrin göbeğindeki bir kahveye kadar herkes bu konu hakkında tartışır. Bir gün Çamlıca Cami’yi tartışırız, diğer gün hiç akıllarda yokken ‘Andımız’ diye bir mesele çıkartırlar, herkes bunu konuşur.
Düşünen, akıl sahipleri için bu apaçık ortadadır. Memleket insanı hiç sakin kafa ile düşündürülmez. Bir sakin kafa ile düşünse cebini, nereden nereye geldiğini, sıkıntıları fark edecek. Tam düşünecek olur ki, ‘Ama...’ diye bir eşiğe takılır.
İş yapmak isteyen, ‘huzur’ isteyen vatandaş çok sıkıldı bu durumdan. Çok kişiden şahit oldum. “Şöyle sakince yaşayabileceğimiz bir ülke yok mu gitsek. Köyde bile aynı konuları, duymaktan bıktık. Asıl sıkıntlar yerine gereksiz şeyleri tartışıyoruz. Enerjimizi hep bu tartışmalarla tüketiyoruz” diye...
Enerjimizi tüketmeyin, milleti germeyin... Hepimiz ölüp gideceğiz, o koltuklar kimseye kalmaz.
KARATAY’IN ‘BASIN’I
Tatlıcak Mahallesi Konimsan Sanayi Sitesi’nden bir okuyucumuz bizlere ulaşarak sokaklarının yağan yağmurun da etkisi ile çamur içerisinde olduğunu ifade etti. Okuyucumuz Karatay Belediyesi’ne defalarca başvuru yaptığını söyleyerek, yaşadığı mağduriyeti dile getirdi. Şehrin merkezinde bir yerde böyle sorunlarla artık uğraşmamamız lazım. Karatay Belediyesi yetkililerinin gerekli müdahaleyi ivedilikle yapacağını düşünüyorum.
Mevzumuz Karatay Belediyesi’ne gelmişken, Belediye Başkanımız Hasan Kılca’ya da bir eleştirimi ifade edeyim. Hayırlı olsun ziyaretinde bulunmak istediğim ama gidemediğim Hasan Bey’e başarılar diliyorum, hayırlı olsun...
Merkez ilçelerde en kötü basın ilişkilerinin hangi belediyede olduğunu, hangi basın mensubuna sorsanız ‘Karatay’ der. Örneğin yukarıda bahsettiğim şikayet ile ilgili Karatay Basın bürosundan yetkili biri ile görüşmek isterdim ama, görüşmemiz için önce tanımamız lazım...
Mehmet Hançerli Bey basın ile ilişkilerde böyle bir yol izlemeyi tercih etmiş olabilir ama Hasan Bey’in şu ana kadar gözlemlediğim çalışma usulüne göre bu ‘Basınla ilişkiler’ anlayışıyla devam etmesi kendisine zarar verir.
Basınla daha şeffaf, yapıcı ilişkilerin kurulması, Karatay için daha faydalı olacaktır...