Yunus der ya hani,
“Her dem yeniden doğarız,
Bizden kim usanası!”
Ne kadar şükretsek az. Öyle bir dine, kültüre sahibiz ki en sıkıntılı anımızda da en mutlu günümüzde de sığınacağımız bir liman, güveneceğimiz bir kanat altı var: Rabbimiz.
“Yeniden başlayanların yardımcısıdır Allah!” düsturudur bizim şiarımız.
Her ne olursa olsun, başımıza her ne gelirse gelsin öyle bir dayanağımız vardır ki, iki cihan serveri Efendimiz (SAS) dahi hayranlığını gizlemez, “Mü’minin hayranlık verici bir hali vardır ki, onun her işi hayırdır. Bu hal, müminden başka hiç kimsede bulunmaz. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.”
Bizlere bu hasletlerimizi unutturmaya çalışan batı ve batıl ise asla bu gayretinden vazgeçmez. En nihayetinde hepsi şeytanın yeryüzündeki temsilcileridir ve görevleri ahirete kadar bizim ayağımızı kaydırmaktır.
Çoluk, çocuk, genç, yaşlı, kadın, erkek demeden öldürürler.
Buldozerlerle çadırlarımızın üzerinden geçerler.
Hastanelerimizi, okulları, parkları bombalarlar.
Kundaktaki bebeği terörist addetip bombalar birisi bulunduğu mahali. Diğer şakşakçısı da “Biz sivillere yönelik saldırıların olmadığı fikrindeyiz!” diye şıracılık yapar.
En sert şekilde, olması gerektiği yerde ve zamanda eleştiririz. Hapse girer, nezarete atılır, işimizden, okulumuzdan oluruz.
Kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlara bağırırız en şiddetli şekilde, oyuncak olmasınlar diye. Zira en acı veren hemcinsimizin verdiği zarardır.
Aklımızı kaçıracak noktaya geliriz.
Çoğu zaman aklımız durur, tahayyül edemez, düşünemeyiz.
Şaşırdığımız zaman şaşırırız artık. Çünkü her şey normalleşir artık.
Sonra ederiz İbrahim peygamberimizin duasını. En güzel vekile sığınırız. Gerekirse son nefesimizi veririz Sezai Karakoç şiirleri ile. Tarihin asla unutmayacağını haykırırız bir kere daha. Tarih de unutsa gazabın hak olduğunu yineleriz.
Göz pınarlarımız kuruyana dek, takatimiz tükenene kadar, çoluğumuzla çocuğumuzla, eşimiz dostumuz akrabamızla, evcil hayvanımızla binek taşıtımızla gayret eder, çabalarız.
Ama en önemlisi sabrederiz kardeşlerimizin acısına. Şükrederiz bizi bu yolda koşturan, terleten, üzüntüye gark eden, gözyaşı akıttıran Rabbimize.
Ve yeniden başlar, daha sağlam bir besmele çekeriz.
Çünkü biz her daim alışığızdır her dem yeniden doğmaya.
Uhud’da yeniliriz, ertesi gün bahçemizi çapalarız.
İnebahtı’da mağlup oluruz, sadece sakalımızı kesebildiklerini ve yeniden doğarak çok daha gür çıkacağını beyan ederiz Avusturya elçisine.
Yurdumuzu işgal ederler, Kurtuluş Savaşı ile ülkemizi kurtarırız dört bir koldan. Kundaktaki bebeğimizi, ahırdaki hayvanımızı emanet ederiz tek sığınağımıza.
Çünkü önemli olan bizim durduğumuz yerdir. Ne yaptığımızdır. Sabredip şükredebilmemizdir. Takatimiz bitene kadar bu uğurda kan ter ve gözyaşı dökebilmektir. Son nefesimize kadar avazımız çıktığı kadar hakkı haykırmaktır zira aslolan.
Çünkü biz biliriz her dem yeniden başlayacağımızı.
Çünkü biliriz ki o güneş doğacaktır.
Çünkü biz biliriz ki O nurunu elbet tamamlayacaktır.