25-26 Şubat 1992 tarihinde, aralarında Rus da olan Ermeni Birliklerince 83 çocuk, 106 kadın, 70’den fazla yaşlı olmak üzere 613 masum insan hunharca katledildi.
Meşhur Ermeni hekimi, müşfik elleriyle Türk çocuklarının kafasına varıncaya kadar derilerini yüzüp, gövdeyi parçalayıp, aynı kökten geldiğini düşündüğünü köpeklere attı. Üstelik eserini(!) filme alıp, görüntüleyen, belgeleyen seri katiller gibi bir de kitap kaleme aldı. (Zori Balayan, Ruhumuzun Canlanması…)
Kitabında hümanizmini, insancıllığını, atalarının intikamını almaktan duyduğu zevki, mutluluğu anlatıyordu. Katliamın ertesi günü gittikleri kilise kendilerini aklar paklar, bir de kurtulmuş belgesiyle Cennet’e yollardı nasılsa.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Kibir, küstahlık, kaderleri elinde tutan Tanrıvâri ifade, sadece müşfik doktorumuz da değildi elbette. Sayın Sarkisyan da, “Sivil halka el kaldırmayacağımızı” düşünüyorlar, “Bizi ciddiye almıyorlardı. O sabit bakış açısını kırmayı başardık” diyordu. Daha yakında, genç nesillere “Biz Karabağ bölgesini düşmanın elinden kurtardık. Ağrı Dağı bölgesinin alınmasını ise size bıraktık” dememiş miydi?
Hakikaten Hocalı’da özellikle çocuklar öldürüldü. Mesaj açıktı. Bebekler şahsında gelecek katlediliyordu. Hedef için hiçbir sınır, kural yoktu. Ve tabii yaptırım da... Asıl soykırımcılar Türklerdi. Onun için de övüne gerine, başarılarını tepemize indirebilirlerdi.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
31 Mart Azerbaycan tarafından “Soykırım Günü” ilan edildi. Uygar dünyadan çıt yoktu.
Bizim sesimiz de yeterince gür değildi. Hocalı Soykırımını, esasen ta baştan İnka, Aztek, Maya gibi kavimleri, Kızılderilileri; Bosna, Irak, Afganistan’daki, Cezayir’deki medeniyet kisvesi altındaki Barbar ruhların yaptığı katliamları da duyuramadık, vurgulayamadık.
Irzına geçilmiş çocukları, karnına taş doldurulmuş ya da doğmamış bebeği bedeninden, ruhundan çekip alınarak, onun yerine rahmine kocasının kesilmiş başı yerleştirilen kadınları anlatamadık. Hissedemedik.
Hiçbir zaman “bazıları” kadar değerli olamadılar, o payeye bir türlü erişemediler. Oysa “Haçın Hatırına” Türk ve Müslüman oldukları için katledilmişlerdi. Herhalde kâfi derecede mazlum değillerdi. Yüreğimizde kafamızda engeller, mesafeler mi yerleşmişti?
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Medenî devletler göz yumdu, her zaman olduğu gibi maddî manevî destekleri (Fransız, İngiliz, Amerikan) söz konusuydu. Onlar dış’tı. Hâlbuki iç’te, tertiplediğimiz mitingler bile; bir kısım Türkiyelilerin çarpık söylemleri ve bir kin, nefret duygusuyla karşılaştı, etkisi kırılmaya çalışıldı. Masum, mağdur Ermeniler değil de biz “ırkçıydık”.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Ermenistan’la ilgili takip edilen devlet politikası üzerine, dikkate alınması gerekli haklı eleştiriler baskıyla karşılaştı. Dindarlığını, sevecenliğinin önemli bir kısmını Haçlı ve Ermenilere ayıran, yeğ tutan bazı kişilerce; “Ne olmuş üç-beş Azeri telef olmuşsa. Biz Ermenistan’la dostluğumuza bakalım.” denilebildi.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Yalanı hakikate çevirmişlerdi oysa. Hiç bir Yahudi öldürülmeden, diri diri yakılmamıştı mesela. Hocalı’da yapılan zulüm, Hitler Almanya’sında, temerküz kamplarında dahi yaşanmamıştı. Ermeni topraklarında bir tane bile Azeri yoktu. Oysa dünyanın her yerinde Ermeniler gönlü ferah yaşıyorlardı. “Katliamcı Türkiye’de” bile.
Adaleti zalimlerden, dünyayı sömüren egemen güçlerden bekledik. Zelil bir durumda Avrupa kapılarına, eteklerine düştük, bekledik. Hâlbuki bölmek, milletleri iliklerine kadar sömürmek kendi senaryoları ve politikalarıydı.
1992’ de soykırım başlamamıştı. Hocalı; Türkler Müslümanlar üzerinde son 200 yıldır oynanan oyunlardan küçük bir hisse, bir merhaleydi. Kurtuluş Savaşı bitmemişti. İyi-kötü, hilâl-haç mücadelesi, yaşadığımızca devam edecekti.
Tarih gerçekçi bir şekilde anlatılıp, yorumlanamadı. Zaferleri bilecek, aşağılık duyguyla malûl hâle de gelmeyecektik ama yenilgilerimiz ve sebeplerini, hatalarımızı da irdeleyecek, sorgulayacak, “batı neden öne gitti” diye düşünecek ve ona göre yol çizecektik. Hatırlamalı ve unut(tur)mamalıydık.
Hâlbuki derin bir hafıza kaybımız vardı. O halde
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Dedelerimiz, atalarımızın bazı yanlışları varsa (ki maziyi, dostumuzu düşmanımızı anlatmamışlardı); bize mevcut durumda daha fazla iş ve yorgunluk, payımıza daha çok çile düşüyordu. Biz bu davayı daha fazla yüklenmeliydik.
Bizim “Büyük Ermenistan” gibi ideallerimiz bulunmazdı. Toprak satışlarımızla övünürdük. Haçlının yanında yöresinde, kuyruğunda yüzümüzde güller açardı. Aydınımızın, kadın-erkek her birimizin üstün hedefleri yoktu mesela.
Ermeni gençlerinin yaptığı gibi, dünyanın neresinde olursa olsun Ermenilere sahip çıkmazdık, dertlerini önemsemezdik söz gelişi. Hayatında hiç görmemiş olsalar bile Ermenistan için para toplamazdık. Amerika’da otursak ve Yahudi kökenli olsak, gururla “benim oğlum İsrail’de askerlik yapacak” diyemezdik.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
"Bilgelerimizin, İsmail Gaspıralı gibi “dilde, fikirde, işte birlik” diyen büyüklerimizin sesine kulak vermedik; coğrafî sınırları aşamadık. Körleştik, sağırlaştık, küçüldük ve güdüldük. Müslümanlık değerlerini, maziden örnekleri unuttuk; hedefe değil engellere odaklandık.
“Bir kişi ne yapabilir, elden ne gelir ki” havasına girdik; bir mânâda inançlarımızı da küçümsedik. Bizim hiçbir zaman, her sabah evden çıkarken, “ülkem, dinim, bayrağım için bugün ne yapabilirim” diye bir endişemiz olmadı. Küçük benliğimize, sığ günlük amaçlara daralıp hapsolduk. İnsanî kıymetimizi öteledik.
“Orda bir köy var uzakta. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz” diyemedik. Bir şuuru, bir mirası ve bir emaneti taşıyamadık.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
***
Yazıma; özetlemeye birleştirmeye çalıştığım düşüncelere, geçtiğimiz Perşembe günü, Konya Ticaret Odası Konferans Salonu’nda izlediğimiz; Hilal Eğitim Vakfı, SÜ Hukuk Fakültesi Mezunları Derneği ve İdealist Hukukçular Derneği tarafından düzenlenen, “20. Yılında Hocalı Katliamı” konulu program vesile oldu.
Birbirinden kıymetli konuşmacıların, kan ağlatan katliam görüntülerinin ardından; SÜ Hukuk Fakültesi Mezunları Derneği Başkan Yardımcısı Sayın Doç. Dr. İbrahim Dülger ve Azerbaycan’ın bayrak ismi Milletvekili Genira Paşayeva’yı dinledik.
Özellikle Sayın Paşayeva son günlerde duyduğum en etkili ve özlediğimiz ruhu taşıyan veciz konuşmasıyla Hocalı katliamını anlattılar, bizi uyardılar. Salonu dolduran gençlikse gelecek için umutlandırdı.
Tebrik ve teşekkür yetmez diyorum.
Meşhur Ermeni hekimi, müşfik elleriyle Türk çocuklarının kafasına varıncaya kadar derilerini yüzüp, gövdeyi parçalayıp, aynı kökten geldiğini düşündüğünü köpeklere attı. Üstelik eserini(!) filme alıp, görüntüleyen, belgeleyen seri katiller gibi bir de kitap kaleme aldı. (Zori Balayan, Ruhumuzun Canlanması…)
Kitabında hümanizmini, insancıllığını, atalarının intikamını almaktan duyduğu zevki, mutluluğu anlatıyordu. Katliamın ertesi günü gittikleri kilise kendilerini aklar paklar, bir de kurtulmuş belgesiyle Cennet’e yollardı nasılsa.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Kibir, küstahlık, kaderleri elinde tutan Tanrıvâri ifade, sadece müşfik doktorumuz da değildi elbette. Sayın Sarkisyan da, “Sivil halka el kaldırmayacağımızı” düşünüyorlar, “Bizi ciddiye almıyorlardı. O sabit bakış açısını kırmayı başardık” diyordu. Daha yakında, genç nesillere “Biz Karabağ bölgesini düşmanın elinden kurtardık. Ağrı Dağı bölgesinin alınmasını ise size bıraktık” dememiş miydi?
Hakikaten Hocalı’da özellikle çocuklar öldürüldü. Mesaj açıktı. Bebekler şahsında gelecek katlediliyordu. Hedef için hiçbir sınır, kural yoktu. Ve tabii yaptırım da... Asıl soykırımcılar Türklerdi. Onun için de övüne gerine, başarılarını tepemize indirebilirlerdi.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
31 Mart Azerbaycan tarafından “Soykırım Günü” ilan edildi. Uygar dünyadan çıt yoktu.
Bizim sesimiz de yeterince gür değildi. Hocalı Soykırımını, esasen ta baştan İnka, Aztek, Maya gibi kavimleri, Kızılderilileri; Bosna, Irak, Afganistan’daki, Cezayir’deki medeniyet kisvesi altındaki Barbar ruhların yaptığı katliamları da duyuramadık, vurgulayamadık.
Irzına geçilmiş çocukları, karnına taş doldurulmuş ya da doğmamış bebeği bedeninden, ruhundan çekip alınarak, onun yerine rahmine kocasının kesilmiş başı yerleştirilen kadınları anlatamadık. Hissedemedik.
Hiçbir zaman “bazıları” kadar değerli olamadılar, o payeye bir türlü erişemediler. Oysa “Haçın Hatırına” Türk ve Müslüman oldukları için katledilmişlerdi. Herhalde kâfi derecede mazlum değillerdi. Yüreğimizde kafamızda engeller, mesafeler mi yerleşmişti?
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Medenî devletler göz yumdu, her zaman olduğu gibi maddî manevî destekleri (Fransız, İngiliz, Amerikan) söz konusuydu. Onlar dış’tı. Hâlbuki iç’te, tertiplediğimiz mitingler bile; bir kısım Türkiyelilerin çarpık söylemleri ve bir kin, nefret duygusuyla karşılaştı, etkisi kırılmaya çalışıldı. Masum, mağdur Ermeniler değil de biz “ırkçıydık”.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Ermenistan’la ilgili takip edilen devlet politikası üzerine, dikkate alınması gerekli haklı eleştiriler baskıyla karşılaştı. Dindarlığını, sevecenliğinin önemli bir kısmını Haçlı ve Ermenilere ayıran, yeğ tutan bazı kişilerce; “Ne olmuş üç-beş Azeri telef olmuşsa. Biz Ermenistan’la dostluğumuza bakalım.” denilebildi.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Yalanı hakikate çevirmişlerdi oysa. Hiç bir Yahudi öldürülmeden, diri diri yakılmamıştı mesela. Hocalı’da yapılan zulüm, Hitler Almanya’sında, temerküz kamplarında dahi yaşanmamıştı. Ermeni topraklarında bir tane bile Azeri yoktu. Oysa dünyanın her yerinde Ermeniler gönlü ferah yaşıyorlardı. “Katliamcı Türkiye’de” bile.
Adaleti zalimlerden, dünyayı sömüren egemen güçlerden bekledik. Zelil bir durumda Avrupa kapılarına, eteklerine düştük, bekledik. Hâlbuki bölmek, milletleri iliklerine kadar sömürmek kendi senaryoları ve politikalarıydı.
1992’ de soykırım başlamamıştı. Hocalı; Türkler Müslümanlar üzerinde son 200 yıldır oynanan oyunlardan küçük bir hisse, bir merhaleydi. Kurtuluş Savaşı bitmemişti. İyi-kötü, hilâl-haç mücadelesi, yaşadığımızca devam edecekti.
Tarih gerçekçi bir şekilde anlatılıp, yorumlanamadı. Zaferleri bilecek, aşağılık duyguyla malûl hâle de gelmeyecektik ama yenilgilerimiz ve sebeplerini, hatalarımızı da irdeleyecek, sorgulayacak, “batı neden öne gitti” diye düşünecek ve ona göre yol çizecektik. Hatırlamalı ve unut(tur)mamalıydık.
Hâlbuki derin bir hafıza kaybımız vardı. O halde
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
Dedelerimiz, atalarımızın bazı yanlışları varsa (ki maziyi, dostumuzu düşmanımızı anlatmamışlardı); bize mevcut durumda daha fazla iş ve yorgunluk, payımıza daha çok çile düşüyordu. Biz bu davayı daha fazla yüklenmeliydik.
Bizim “Büyük Ermenistan” gibi ideallerimiz bulunmazdı. Toprak satışlarımızla övünürdük. Haçlının yanında yöresinde, kuyruğunda yüzümüzde güller açardı. Aydınımızın, kadın-erkek her birimizin üstün hedefleri yoktu mesela.
Ermeni gençlerinin yaptığı gibi, dünyanın neresinde olursa olsun Ermenilere sahip çıkmazdık, dertlerini önemsemezdik söz gelişi. Hayatında hiç görmemiş olsalar bile Ermenistan için para toplamazdık. Amerika’da otursak ve Yahudi kökenli olsak, gururla “benim oğlum İsrail’de askerlik yapacak” diyemezdik.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
"Bilgelerimizin, İsmail Gaspıralı gibi “dilde, fikirde, işte birlik” diyen büyüklerimizin sesine kulak vermedik; coğrafî sınırları aşamadık. Körleştik, sağırlaştık, küçüldük ve güdüldük. Müslümanlık değerlerini, maziden örnekleri unuttuk; hedefe değil engellere odaklandık.
“Bir kişi ne yapabilir, elden ne gelir ki” havasına girdik; bir mânâda inançlarımızı da küçümsedik. Bizim hiçbir zaman, her sabah evden çıkarken, “ülkem, dinim, bayrağım için bugün ne yapabilirim” diye bir endişemiz olmadı. Küçük benliğimize, sığ günlük amaçlara daralıp hapsolduk. İnsanî kıymetimizi öteledik.
“Orda bir köy var uzakta. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüz” diyemedik. Bir şuuru, bir mirası ve bir emaneti taşıyamadık.
“HEPİMİZ ERMENİYİZ"
***
Yazıma; özetlemeye birleştirmeye çalıştığım düşüncelere, geçtiğimiz Perşembe günü, Konya Ticaret Odası Konferans Salonu’nda izlediğimiz; Hilal Eğitim Vakfı, SÜ Hukuk Fakültesi Mezunları Derneği ve İdealist Hukukçular Derneği tarafından düzenlenen, “20. Yılında Hocalı Katliamı” konulu program vesile oldu.
Birbirinden kıymetli konuşmacıların, kan ağlatan katliam görüntülerinin ardından; SÜ Hukuk Fakültesi Mezunları Derneği Başkan Yardımcısı Sayın Doç. Dr. İbrahim Dülger ve Azerbaycan’ın bayrak ismi Milletvekili Genira Paşayeva’yı dinledik.
Özellikle Sayın Paşayeva son günlerde duyduğum en etkili ve özlediğimiz ruhu taşıyan veciz konuşmasıyla Hocalı katliamını anlattılar, bizi uyardılar. Salonu dolduran gençlikse gelecek için umutlandırdı.
Tebrik ve teşekkür yetmez diyorum.