Millet olarak helal rızık şiarımız olmalı, haram rızık kalbi karartır, cehenneme layık hale getirir. İbn-i Abbas (r.anhüma)’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi: “ Şu ayeti kerime Rasulullah (s.a.v.)’ in huzurunda okundu: “Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerin helâl ve temiz olanlarından yiyin!” (1)
Bunun üzerine ) Sa’d bin Ebi Vakkas (r.a.), ayağa kalktı ve şöyle dedi:
“ -Ya Rasulallah! Benim için Allah’a duâ et, duaları kabul edilenlerden biri olayım.”
Peygamber (s.a.v) Efendimiz ona şöyle cevap verdi:
“- Ya Sa’d! Yediğini, içtiğini helâl yoldan kazan, duası kabul olunanlardan olursun, Muhammed’in nefsi yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, muhakkak kul midesine haram olan şeyi indirirse, onun 40 gün hiçbir ameli kabul olmaz ve haram ile beslenen vücut cehennem ateşinde yanmaya daha lâyık olur.” (2)
Bu ayet-i kerime ve bu hadis-i şerif üzerinde birkaç dakika tefekkür edelim ve soralım kendimize: Benim yediğim içtiğim helal mi? Aldığım maaşı hak ediyor muyum? İşveren ise ben, işçimin ve memurumun çalıştığının karşılığını veriyor muyum, yoksa onun alın terini sömürüyor muyum?
Millet olarak her gün yatağımızdan kalkınca böyle bir muhasebe yaparsak, toplumdaki hastalıkları teşhis eder ve çarelerini ortaya koyabiliriz. Aksi halde bu dünyada halk olarak cehennem hayatını yaşamaya devam ederiz. Felaketler, kadın ve erkek cinayetleri, terör, geçimsizlik, ekonomik sıkıntı…
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (2)
Yani adaletle hükmetmemek ve işi ehline vermemek suretiyle birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. Adaletle hükmetmezseniz, birinin hakkını diğerine vermiş olursunuz, işi ehline vermezseniz, ehil kişinin hakkını gasp etmiş olursunuz, dolayısıyla ehliyetsiz insanın elinden bir iş çıkmayacağından dolayı millet de zarar görmüş olacaktır. Bunun sonucu kaostur. Ayrıca rüşvet vermek ve almak suretiyle haksız kazanç temin etmek adaleti sarsar ve halkın adalete güveni sarsılır. Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurur: Rüşvet alan da veren de cehennemliktir” (3)
Malını, canını, namusunu kurtarmak için verilen para rüşvet sayılmaz. Ayrıca Allah rızası için İslam’ı tebliğ etmenden ve irşad görevi ifa etmenden dolayı hapse girmiş isen para ile oradan kurtulmak mümkünse verdiğin para rüşvet sayılmaz. Bu hususları bilmemizde fayda vardır.
Diğer ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Âl-i İmrân,13)
Cahiliye devrinde kat kat artırılmış olarak faiz yenirdi. O devirde bir kimse, borç olarak verdiği paranın günü dolduğu zaman isterdi. Karşı taraf veremediği zaman artıralım borcunun faizini derdi ve bu suretle faiz kat kat artırılırdı ve bu durum her ay tekrarlanırdı. İşte bu durumdan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
Faiz alıp vermek haramdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. İşte bu, onların: “Oysa alışveriş riba (faiz) gibidir." demeleri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o takdirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah'a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır.” (4)
Müslim’in Ebû Said el- Hudri’den rivayetine göre Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur.” Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, hurma hurmayla, tuz tuzla mislen bi- misl aynı miktarlarda alınıp verilir. Kim bu değişiklik sırasında fazla verir veya fazla verilmesini isterse ribâ muamelesi yapmış olur. Ribâyı veren ve alan günahta eşittir.” (5)
Allah Celle ve Alâ şöyle buyurur: ““Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. (6)
Yani yetimin değerli malını alıp değersiz malınızla değiştirmeyin. Onların mallarını haksız olarak kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir vebal gerektirir.
Yetim buluğ çağına girdiği zaman malı kendisine teslim edilmelidir. Çünkü çocuk buluğ çağına girdiği zaman yetimlik kalkar. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “İhtilamdan (erginlikten sonra ) yetimlik yoktur.” (7)
Kadının durumu farklıdır. Kadın kocasız kaldığı zaman da yetimdir. Bu sebeple Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “Yetim ve kadın, bu iki zayıf hakkında Allah’tan korkun.”(8)
Hoşça kalın.
Kaynaklar
1.( Bakara,2 / 168)
2.el- Münziri, et- Terğib ve et- Terhîb, C.4, Hds. No: 2522
3.Bakara, 188
4.Ebu Dâvud, Akdiye, 4
5.Bakara,275
6.Sahih-i Müslim, Kitabü’l- Mûsâkat, Hds. No: 1584,1588
7.Nisâ, 2
8.Sünen-i Ebu Davud, Kitab u Vasâyâ, Hds. No:3873
9.Kenzü’l Ummal, C.9, Hds. No: 25004.