Türkiye; 100’e aşkın canın yittiği, maddî-manevî büyük kayıplara uğradığımız İzmir depremi felaketiyle sarsılırken, aslında bir ayrışmayı, bölünmeyi sergileyen nahoş görüntülere de sahne oluyor.
Mesela lüksünden, pahalı zevklerinden, tutkulu alışkanlıklarından taviz vermeyen bir kesim, Cadılar Bayramını inatla kutluyor.
Çeşitli bahanelerle, inançlı insanlara, kandil tebrikleri, Peygamber Efendimizi (S.A.V.) anmalar çok görülür, unutturulmaya çalışılır, hem dinî hem millî bayramlar yavanlaştırılırken; bir yandan da Sevgililer Gününden başlayıp, Cadılar Bayramına kadar, yoz bir kültüre dahil edilme, kutlama halkası genişletiliyor.
Şimdi yadırgayanlar homurdananlar olsa bile, yarın benimsemeyeceğimizin, en azından saygı duyup, kutlayanlarının çoğalmayacağının garantisini veremeyiz.
Ne kadar fazladır; bir zamanlar reddettiğimiz konuların, fikirler ve bazı küresel uygulamaların kabullenilişi, içselleştirilmesi.
Bünyemizde yardımlaşma, diğerkâmlık, sevinçte kederde ortaklık, müşterek değerler; eski kuvvetiyle görülmüyor. Güzel numuneler, timsaller azalıyor.
Şuursuzluk, duyarsızlık, görgü, terbiye noksanı bambaşka şekillerde tezahür ediyor.
En son Konya’da bir süt toplama merkezinde, “eğlenmek şakalaşmak için süt kazanı içine giren bir işçinin ve paylaşım yapan arkadaşının, tepki çeken çirkin görüntüleri sosyal medyadan yayınlandı.
Ciltlerine yaradı mı(!) bilmem ama cehalete bakınız ki, halk sağlığı, gıda güvenliğini bir tarafa bırakalım; ne çalıştığı işyerine karşı sorumluluğu, ne de kendi akıbetleri bu vatandaşlarımızı ilgilendirmiyordu.
Sosyal medyada birkaç alkış alsınlar, ilgi toplasınlar yeterdi.
Birkaç sene önce de, benzer haberler yayınlanmıştı. Mesela yine, “sütünün bozuk(!) olmadığını ispat gerekçesiyle, 5 ton sütü ziyan edip, yıkanan temizlik(!) hastalarıyla karşılaşmıştık.
Zarar eden bazı süt üreticileri, “Kleopatra’dan aldıkları ilhamla’ süt banyosu yapmışlardı.
Kızgınlıkla, protesto için ürünlerini yollara sokaklara döküp saçanlar, ezenler. Bulunmasın, pahalansın diye gezenler; depolardaki saklama kapları(!)
Günde üç öğün, sadra şifa(!) tüketim hapları.
Örneklerde, artık nasıl bir bakış varsa; inançlı kişilere has bir mesuliyet, asgarî bir dikkate de rastlanmıyordu.
İsraf, isyan, fütursuzluk, açıkta rezillik ilanı, haddi aşmak, Allah korkusuzluğu, ne sayarsanız sayın.
İlle de elden çıkarılacaksa; bu yoksulluk, işsizlik pahalılık ortamında, ihtiyaç sahiplerinin hatırını gözetme gibi, bize yakışır bir düşünceye de rastlanmıyordu.
Çeşit çeşit, herkesin kendine, fikrine zikrine göre, her açıdan edepsizlik beyanları; kutsala meydan okuma havaları.
Öte yandan nereye gittiğini bilemediğimiz, milletin parasını çarçur eden, egemenlerin gücü, halktan sakındıkları fakat zâtlarına mahsus muhteşem itibarları, kârları.
Ekonomik tetikçilerin pek hoşlanacağı, (ucu) k/açık “proje yârları”
Meçhul yatırımlar, makamlar, yatlar katlar, uçursun bizi medeniyete vız vızz uçaklar vesaire vesaire…
Arkası gelmezdi ki bu faslın, (hem sayılamazdı) kaç süt banyosuna tekabül ederdi, ne çare.
Nimete, onu Lütfedene saygı; günah-sevap kaygısı; hiçbir şey, bizi bir nebze düşündüremedi, durduramadı. Gerilik ve kokuşmaya mâni olamadı.
Bildiğimizi okuduk. Hoyratça döküp saçtık; tabiri caizse azdık.
Ne dersiniz; acaba fark etmesek de, sütümüzün mahiyetini mi, tartışmaya açtık?
Sert kaçsa da, biraz özeleştirinin zararı olmazdı.
Bilinçsiziz, gafiliz, ne yazık!