Yine selam duâsıyla başlamak isteriz;
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Bugünkü yazımıza da sevgi ile devam edeceğiz, sevgili okurlar. 10.beyti işliyorduk.
“Neydeki ateş ile meydeki kabarış, hep aşk eseridir.” (10. Beyit)
Sevgi hayattaki yaşam enerjimizdir. Bilindiği üzere insanda ebedi yaşama arzusu vardır. Bu sebeple insan, Allah Teâlâ’yı sever çünkü insanı sonsuz saadete ancak Rabb’i kavuşturur. Açık ve net söyleyelim, Allâh’ı tanımayan insan câhildir, ister üniversite, ister ne mezunu olursa olsun, hangi dünyevî kariyere sâhip bulunursa bulunsun. İnsan hayâtın lezzetlerinin tadına varmak isterse, mutlaka kendini yaratan Rabb’ini tanımalıdır. Aksi takdirde insan boş yaşar. Hayâtı dolu dolu yaşamak istiyorsa insan, sevgisini hayırlı şeylere yöneltmelidir. En hayırlı yöneliş, insan nefsinin Cenâbı Hakk’a yönelmesidir ki, bu meyil, insanı ‘muhabbetullah’a götürür. Muhabbet, mârifet bilgisidir. Mârifetten sonra sevgi gelir. Hasan-ı Basri Hz. der ki; ‘Kişi Rabb’ini bilse, onu sever. Dünyâyı bilse, ondan nefret eder.’
İnsan Rabb’ini tanıyınca önce ‘hayret’ eder, sonra ‘hayran’ olur. Sevgi, iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir. Kul olarak Allah Teâlâ’yı çok sevmeliyiz. Bize yollar açan insanları nasıl severiz, değil mi? İşte aynen bunun gibi, bize çeşit çeşit yollar açan Cenâbı Hakk’ı ne çok sevmeliyiz düşünün! Eğer O’nun sevgisini candan, yürekten, gönülden istersek, o zaman kalpten ‘dünya sevgisi’ni yavaş yavaş çıkarmalıyız. Bu ise, ‘zühd’ makâmıdır. Kalpte Hak sevgisinin çoğalması adına, pek çok fedâkarlıkla ibâdetler yapılmalı ki, yürek Allah muhabbetiyle dolsun. Cenâbı Hak âdeta der ki; ‘Bana yönel ki, sana kâfi geleyim. Bana hizmet et ki, seni seveyim.’ O’nun sevgisine muhatap olmaktan daha değerli ne var ki?
Yüce Rabb’imiz sevgiyi isteyene verir, bu sebeple istemesini bilmek lâzımdır. Şurası bir hakikat ki, muhabbet, hayrette kalan kalpte dâimidir. Aşk deryâdır. Sevgi bir fayda ummak değildir. Bu hususta pazarlık kabul edilemez. Sevgide tereddüt olmaz ama teslimiyet olursa bu güzeldir ve kişiye çabucak makam atlatır. Seven fedâkarca her şeyini sevdiğinin önüne serer, sermelidir. Allah Teâlâ’ya ibâdet eden herkes O’nu sevdiğinden ötürü yapmaz. Kimisi korkudan yapar, kimisi istemeye istemeye yapar kimi de riya yapar. Bâzıları da hâlisâne yapar, gösterişe mahal vermez. Her Müslüman ibâdetlerini böylesine ihlasla yapabilse, ne güzel olur!
Sevenin gönlü sevdiğinden başkasıyla huzura ermez. Cenâı Hakk’ın rızâsını kazanmak en büyük nimettir. Her şey karşılıksız yapılmalıdır. Yapılan iyiliğin karşılığı olarak; ‘Allah râzı olsun’ denmesi veya dua istenmesi dahi bir karşılıktır. Yâni her yaptığımız iş, sâdece rızâı bâri için olmalıdır.
Bilindiği üzere, Allâhu Teâlâ bize kendi rûhundan üfledi. Bizi ‘El-Vedûd’ ismiyle sevgiyle yarattı. Sevgiyi bir tohum olarak kabul edersek, onu gönle ekmek lâzımdır. Gönle ekilen sevgi tohumu orada daimîleşir, ulvîleşir ve dahi ölümsüzleşir. Bu arada sevgi cinsini de iyi seçmek gerekir. Meselâ; âile sevgisi, dünya sevgisi gibi. Seçtiğin şeyi ekmek için verimli bir tarlaya ekmeli ki, iyi ürün alınabilsin. Bu tarla için en verimli yer gönüldür. İyi verim için de, fedâkar bir bahçıvan gereklidir.
Şimdi önemli bir konu var, o da şudur ki, Rasûlullah aleyhissalâtu vesselam devrinde meczup ve deli çıkmamıştır. Çünkü peygamber aleyhisselam çok güzel insan yetiştiriyordu. Bugün yüzme bilmeyen kişilerin, deniz ortasında kaldığını düşünsek, durum aynen bunun gibidir. Şimdilerde Rabbe olan sevgide aşırı gidenler, işi bilmediklerinden meczup oluyorlar. Onların her dediğini yapmamak gerekir. Belki onlar naz makamındadır.
Cenâbı Hak kişide eksik olan bir yönünden sebep, o şeye olan sevgisinden dolayı onu imtihana tâbî tutar. Meselâ; kişinin tevekkülü eksikse, onu öğretmek için o kişiyi onunla imtihan eder. Şunu hiç unutmayalım, aşkı yaşayan, bu dünyâda niye yaşadığını anlar. Aşk aslında mâşukun sıfatıdır, onu veren de Rabb’dir. O halde sevgiyle dolmalı ve sevgiyle doymalı vesselam.
Sevgi hayâtımızın mihenk noktası olsun. Hayırlı Cumâlar.