Efendim geçen ki yazımın devâmı mâhiyetinde olsun bugünkü yazımızda inşaALLAH.
Bizi biz yapan mânevî ve kültürel birikimlerimiz, ayaklar altında pas-pas edilerek ‘modernlik ve çağdaşlık’ yakalanamaz. Öteden beri sâdece ülkemizde değil dünya çapında insanın nefsi istek ve arzularının tavan yaptığı bir hayat tarzı, mâlesef insanlığa hâkim kılınmaya çalışılmaktadır. Kanaatimiz odur ki, bu durum her ne kadar allayıp-pullayıp özendirilse de bütün bir insanlığı felâkete götürecektir.
Günümüzde pek çoğumuzun tasvip etmediği adına yenilik dediğimiz yaşam dayatmaları var. Bunlar âile hayâtında birçok olumsuzluğa sebebiyet veriyor. Meselâ, kadına özgürlük adı altında feminist söylemler, kadına şiddet adı altında âile yuvalarının çatırdaması, genç nesillerin büyüklerini hiçe sayıcı saygısızlıkları ilâveten ana-babalarını kendilerine hizmet etmekle görevli hizmetçiler olarak görmeleri, ticâret ahlâkının bozulması, zararlı madde kullanımının artması, terör olaylarının dünyâ çapında desteklenmesi… Bunlar yenilik adı altında gelen korkunç ahlâkî felâketlerdir. Hatta bu bozukluklar öylesi hızlandı ki Tanrı tanımazlık, dünyânın bozuk gidişâtından Tanrıyı suçlama, cinsiyet eşitliği, lezbiyenciliğe kadar iş ilerledi. Böylesi yanlışa doğru akan selde eğer insanın mânevî gücü olmasa bunca çirkinliğe nasıl karşı çıkacaktır?
Bilinsin ki, yanlışa, kötülüğe, çirkinliğe, vicdansızlığa karşı ancak kuvvetli bir iman ile mukâvemet gösterilebilir. Yoksa akan sele kapılmamak çok zordur. Ve nitekim çoğunluk bu sele kurban gittiği için bu hallerdeyiz. Buraya kadar bahsedilen yanlışlıklar, ahlaksızlıklar önlenmesin, yayılsın adına insanların imanlarının zayıflaması için elden ne gelirse yapıldı. Kur’an kursları, câmiler, İmam-Hatip Okulları kapatıldı, imânın simgesi başörtüsü yasaklandı. Bütün bu akıl almaz işlere karşı çıkan insanların üzerine köpekler salındı, hapislere tıkıldı…
E peki bugün bunlar yok ama yanlışlar niye devam ediyor? Diyebilirsiniz. İşte biz de oraya gelmek istiyoruz efendim.
Ne yazık ki uzun senelerdir bize altın tepsiler içinde sunulan yanlışlar artık bizim vaz geçemediğimiz doğrularımız hâline geldi. Mâlesef farkına varamadık ‘elin pislikleri’ ‘bizim temizlerimiz’ oldu. Zamânın hızla akışında Müslümanlar da çağın dayattıklarına teslim olmaktan kurtulamadılar. Yanlışlıklar, çirkinlikler karşısında savruldular, gaflete düştüler neticede onlar da nefislerinin isteklerini öncelediler. Oysaki bunca yanlışa karşı koymak bilinçli ve uyanık bir tavır sergilemek imânî bir gayret gerektiriyordu. Müslüman ise sanki ‘ömürlük bir gaflet uykusu’na yatmıştı. Ve onlar yanı başlarındaki gerçekleri göremeyecek kadar nefis bataklığına bulaşmışlardı. Bundan kurtulmak için nefislerin eğitilmesi ve terbiye edilmesi gerekiyor. Tabî ki bu iş hayat boyu devam edecek olan uzun soluklu bir iştir. Özel eğitim gerektirir. İnsan nefse uymak varken onu eğitme gibi zor bir işi elbette seçmeyi tercih etmedi.
Biz inanan insanlarız. Unutulmasın ki cehenneme odun olmamak, cennete ulaşmak öyle kolay bir iş değildir. Her şeyin bir bedeli vardır. Şüphesiz güzel işler yapabilmek, yanlışa kaymamak için önce uyanık olmak şarttır. Nasıl bu dünyâmızın güzel olmasını istiyorsak ebedi hayâtımızın da güzel olmasını isteriz. Oranın güzel olması buranın güzel yaşanmasına bağlıdır. Burada güzel yaşamak güzel işler başarmak da imanla mümkün, nefsin arzu ve isteklerine teslim olmamakla mümkün, dünyâya meşru çerçevede değer atfetmekle mümkün, helal lokmayla mümkün, doğru çevrede doğru insanlarla birlikte olmakla mümkün. Bütün bunların farkında olmak için gaflete dalmamamız gerekiyor. Bu iş ciddi bir mücâdeleyi gerektiriyor. Dînî tâbirle söylersek bu büyük cihaddır. Aynı zamanda bu mücâdelenin insanlığın vâr olma mücâdelesi olduğunu da net bir şekilde vurgulayalım.
Bu bir hassâsiyettir, bu hassâsiyeti kaybedenlerin insanlık adına bir katkıları olamaz. Hatta bu hassâsiyet toplumları ayakta tutan ana mayadır. Çirkinliklere lakayt tavır takınmak kişiyi yavaş yavaş o çirkinlikleri normal görmeye yeri gelir kendisi de işlemeye kadar işi vardırır. Neticede güzelliklerin yerini çirkinlikler alır daha açıkçası Hakk’ın yerini Bâtıl işgal eder. Bu konuda titiz olmak müminin faydasınadır. Büyükler; ‘Biz harama düşeriz korkusuyla yetmiş helalin kapısın kapatırdık.’ Buyuruyorlar. Bu sözler bizlere ibret ola!!!
Hayat rotamızı daha doğru çizme niyâzıyla efendim Cumânız mübârek olsun.