Hatırlarsanız 2 gün önce 23 Nisan Bayramı’nı kutladı Türkiye.
İlkokullardan başlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan özel oturuma kadar her yaştan insan her mekânda kutlama yaptı kendince.
Elbette bu bayram her ne kadar çocuk bayramı olarak bilinse de bu bayramın asıl sebebi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış günü olmasıdır.
Yani bayramın kaynağı TBMM’dir.
İçinde görev yapan milletvekillerini biz seçiyoruz diye övündüğümüz meclis.
İstiklal Savaşı’nın idaresini yapmış olması sebebiyle Gazi Meclis unvanı verilen meclis.
Ya da hemen her toplantısında milletvekillerinin birbirine sataştığı, hakaret ve küfürler ettiği, yumruklu kavgaların yaşanmış olmasına rağmen rozetini takmanın emeklilerine bile ayrıcalık sağlaması nedeniyle her seçimde milletvekili dâhil olabilmek için insanların birbirini ekarte ettiği Milli İradenin hayat bulduğu meclis.
Bütün bunlar var da başka bir şey daha var mecliste.
Hani şu son CHP Genel Başkanına yapılan yumruklu protestodan sonra tekrar gündeme getirilen hainlik ve terör mensubu olmak.
Şimdi sahiden sormak gerekiyor:
Bu her söz açıldığında terör mensubu olarak kabul edilen HDP dışında oy alanların sayısına baktığımızda bu ülkenin çoğunluğu yani Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı'nın ve diğer partilerin toplamı olarak AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi, İP’lisi, DSP’lisi ve hatta TKP’lisi HDP’nin terör örgütünün siyasi kolu olduğunu kabul ediyorlar mı?
Yoksa sadece kuru bir iddia olarak mı kabul ediliyor?
Bunu şunun için soruyoruz.
Bu ülkenin yasama organı görevde, Genel Kurmay dahil bakanların hepsi yürütme kurumlarının başında ve tamamı teröre karşı teyakkuzda, yargı kurumları önüne gelene ceza vermekte iken ve bütün bu işlerin sahibi ve amiri olarak da Cumhurbaşkanı emrinde olan ordunun fiili başkomutanı olarak de ayni fikirde iken terörün siyasi kanadı olarak suçlanan partinin bu mecliste işi ne o zaman?
Yani bu partinin mecliste olmasının amacı nedir?
Madem bu parti terör için çalışıyor ise neden hâlâ mecliste bulunabiliyor?
Neden Milletvekilleri başta olmak üzere genel merkez üyeleri hapiste değil mesela?
Yoksa bunca olup bitene rağmen suçladıkları partinin teröre bulaştığına dair somut bir ispat mı yok devletin askeri ve emniyet güçlerinin elinde?
Yoksa bu partinin siyaseten aktif olması siyasilerin işine mi geliyor?
Bunun için mi zamanın Başbakanları, bakanları ve hatta düşman görünmelerine rağmen TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin genel başkanları HDP Genel Başkanı ile tokalaştılar?
Yoksa terör temsilcisi olarak gösterilen bir siyasi partinin parlamentoda olması iktidarıyla muhalefetiyle diğer partilerin hayatiyetlerinin ve oy oranlarını yükseltmenin bir garantisi midir?
Ya da açılım adı altındaki faaliyetlerde gerek Oslo görüşmelerinde gerekse Dolmabahçe mutabakatında teröre karşı mücadele eden devletin emniyet ve istihbarat güçleri karşısında masaya oturtulan terör örgütü temsilcilerine bu milletin bilmediği sözler ve vaatler mi verildi?
Bütün bu soruların bu güne kadar cevaplanmamış olması insanların akıllarına daha pek çok istifhamların gelmesine sebeptir.
Eski zamanlardan beridir toplumların bozulması hususunda üç sınıfın sebep olduğundan söz edilir
Bunlar ulema, ümera ve fukara, yani toplumun ulema ve ümera dışında kalan diğer kesimleridir.
Ulema ifsad olunca dinin asliyetinin bozulduğu;
Ümera bozulunca milletin geçiminin bozulduğu;
Fukara bozulunca da ahlakın elden gittiği kabul edilmiştir.
Ulemayı bozanın ihtiras ve dünya sevgisi;
Ümerayı bozan kibir ve adaletsizlik,
Fukarayı bozanın ise riya, gösteriş ve haset olduğu görülmüştür.
Toplumdaki fesat yani bozulma ulemadan başlayıp oradan ümera ve fukara ya sirayet ettiği tecrübe ile sabittir.
Şimdilerde maalesef sanki bu ihaneti yaşıyoruz.