Mart ayının ilk haftasında, Anadolu Gençlik Derneğinin Hatay Antakya’da açmış olduğu lojistik merkezinde yardım faaliyetlerinde çalışma imkânımız oldu. Bu süre içerisinde edindiğim izlenimleri madde madde aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle sivil toplum örgütlerinin yani dernek, vakıf ve yardım kuruluşlarının toplum hayatımızda ne kadar önemli olduğunu gördük. Anadolu Gençlik Derneği, Cansuyu, İHH, Beşir Derneği, Türkiye Diyanet Vakfı ve adını sayamadığım pek çok sivil toplum oluşumu bölgede depremzedelere hizmet ediyor. Gerçekten, insanın nefsini ve dayanma sınırlarını zorlayan bir ortamda gönüllü olarak hizmet etmek büyük fedakârlık. Çünkü hizmet edenler depremzedelerle aynı hayat kalitesinde yaşıyor ve günün büyük çoğunluğunu da yardım faaliyetlerinde çalışarak geçiriyor.
Deprem bölgesinde Kahramanmaraş, Türkoğlu, Nurdağı, İslâhiye, Payas, Belen, Kırıkhan ve Antakya bölgelerini görme imkânımız oldu. Bu saydığım yerler arasında en fazla ve en ciddi yıkım Nurdağı ile Antakya’da mevcut. Fakat Antakya, il merkezi olması sebebiyle depremden en fazla etkilenen yer olarak tanımlanabilir. Gerçekten ürkütücü boyutta Antakya’nın durumu. Şehrin yüzde 90’ı yıkılmış veya orta-ağır hasar almış durumda. Dehşetin boyutu anlatma ile zihinlerde oluşturulamaz. İçine güvenle girilebilecek bina mevcut değil. Zaten bir şehir yaşamı mevcut değil, kısa zamanda olması da mümkün görünmüyor. Çünkü bütün iş yerleri, dükkanlar, çarşılar yıkılmış veya hasarlı durumda. Şehirde elektrik mevcut değil. Konya Büyükşehir Belediyesinin çalışmaları ile şebekeye su verilmiş durumda fakat çadırda kalanlar için suya ulaşım yine zor. Şehirde kalan insanların hemen hemen hepsi de çadırda yaşıyor. Yani çaresizlik içinde bir durum mevcut.
Antakya’da yıkılan binaların enkazlarının kaldırılması ve hasarlı binaların yıkılması için en iyi ihtimalle 1 sene gerekli gibi gözüküyor. Şehirde çok nadir de olsa az hasarlı bina mevcut. Fakat az hasarlı binaların etrafındaki binalar yıkılacağı için az hasarlı binalarda yıkılmak zorunda kalacak. Az-orta hasarlı binaların duvarları patlamış durumda. Bu aşamadan sonra insanlar binalara güvenip giremez.
Yıkılan ve çok sayıda insanın vefat ettiği Antakya Devlet Hastanesinin ek binasının karşısında yeni yapılan bir okul gördüm. İnşaatı bitmiş sadece dış cephede basit inşaat işleri kalmış gözüküyordu. Çok gariptir ki, okulun çevresindeki bütün binalar ya yıkılmış ya da ağır hasar almış olmasına rağmen okulda en ufak bir sıva çatlağı dahi gözüme çarpmadı. Demek ki binalar kuralına uygun yapılınca problem olmuyormuş gerçekten.
Antakya’da bütün evlerin kapı-pencereleri açık ve depremin yaşandığı günden beri hiç kimse evine girememiş. Bu sebeple deprem olduktan sonraki ilk üç gün ne yazık ki yağma ve hırsızlık olayları olmuş Antakya’da. Çevre illerden gelen kişiliksiz tipler hem evleri hem de içinde kıymetli eşya bulunan işyerlerini yağmalamışlar. Bütün marketlerin camları kırık ve içleri boşaltılmış durumda şu an. Depremin üçüncü gününden sonra polis, asker, zabıta ve özel harekât ekipleri şehri kontrol altına almış. Şu an şehirde illegal bir iş yapmak mümkün değil, köşe bucak her yerde güvenlik güçleri mevcut. Ayrıca yakalanan hırsızlara uygulanan muamele gerçekten insanın fiziksel dayanma sınırlarının çok üstünde. Bu sebepten dolayı hırsızlığa cesaret edebilecek kimse kalmamış şehirde.
Yarın devam edeceğiz.