Hatalarını da sevebilmeli insan. Seni sen yapan etmenlerden biridir çünkü onlar. Nerede düştüğünü ve düştüğün yerden kalkabildiğini hatırladığın sürece, hatalar da güzeldir aslında. Yıllar, yüzüne çentik atarak akıp gider ömründen. Yüzündeki her kırışıklık bir tecrübeyi gizler derinlerinde. İzin verirsen yüreğinden okunur, izin vermezsen yüzünden okunur tecrübelerin esamesi. Tecrübe olmadan tekamül olur mu hiç?
**
Yaşarken hiç geçmeyecek sandığın anlar vardır. Atlatamayacağını düşündüğün için atlamak gelir içinden karanlık bir boşluğa. Zifiri bir gecenin hücrelerinde zerre kadar ışık ararsın. Zaman çakılı kalmış gibi gelir yerinde. Sen bunları yaşarken başkalarının dünyasında sessiz sedasız sabah oluverir. Güneş sana da doğar. Ağzında acı bir tat kalır o sabahtan sonra. Bir ömür boyu varlığını hep hissedeceğin fakat zamanla etkisini en hafife indirecek bir tat. Ona da alışırsın hatta bundan sonra yediğin hiçbir acı ağlatacak kadar güçlü gelmez sana. En fazla gözlerini yaşartır.
**
Hatalarını, çıkardığın derslerle harmanlayıp tecrübeye dönüştürebiliyorsan eğer daha az yanılıyorsun bundan sonra ki hayatında. Çukura denk gelse ayağaın, ağzındaki tat “ben burdayım” diyor. Bir zamanlar kuyudan nasıl çıktığını anımsıyorsun o an ve çukurlar korkutmuyor artık seni. Yeter ki yüzleşmeyi bil, kabullen. Ama kendini; suçlayarak, cezalandırarak, yıpratarak değil. Hata yaptın diye her şeyden dahası yaşamaktan mahrum bırakma kendini.
**
Komşunun bahçesindeki ağaçlara tırmanmayı adet edinmiş bir çocuğun;düştüğünde dizleri kanasa bile vazgeçtiğini gördün mü hiç? Her seferinde aynı azimle fakat daha dikkatli hareket ederek bir kuş gibi daldan dala atladı o çocuk. Düştüğü de oldu canının yandığı da ağladığı da oldu. Ama düştüğü yeri hiç unutmadı. Bastığı hangi dal düşmesine sebep olduysa o dala dikkat kesildi. Ödülü de ceplerini avuç avuç doldurduğu meyveler oldu. Tabii her ağaç meyve vermek zorunda değildi. Bazen manzarayı en yüksekten izleyebilmek için de ağaca tırmanmak gerekirdi.
**
Uzun lafın kısası diyeceğim fakat kısaldığında anlamı bozluyorsa bırakalım uzun kalsın o laf. Hatalarını kabullenmeyi, hayatının bir köşesinde onlara da yer ayırmayı öğrenme zamanın geldi. Eğer düşmene sebep olan dallar varsa ya dikkatli davran ya da kurtul o dallaradan. Hayatımız kalabalık olmak zorunda değil çünkü. Sağlam bir çınarın en kuvvetli dalına yuva yaptıysan eğer çalı çırpıya ihtiyacın yok senin. Ne yüzündeki çizgiler ne de ağzındaki o acı tat korkutsun seni. Onlar da senin sahiplanmeyi bil. “Kapı açılır, sen yeter ki vurmayı bil!Ne zaman bilmem. Yeter ki o kapı da durmayı bil!” konu ile alakalı olduğundan emin değilim fakat Mevlana Hazretleri’nden bir cümle eklemeden edemedim. Konu insan olunca O’nun gibi hümanist bir evliyanın sözleri akar gözlerimin önünden.
**
O zaman diyebilir miyiz “hamdım, piştim, yandım”derken Mevlana, bir insan hayatını özetlemiştir. İnsan hamdır hatalarla pişer, tecrübelerler yanar. Teşbihte hata olmasın. Olsa bile vardır bir hikmeti.Hayatı olduğu gibi kabul ederek seviyorum. İnsanı kusurlarıyla, hatalarıyla, mücadeleleriyle, anılarıyla, hüzünleriyle sevinçleriyle fakat asla pes etmişliği ile değil. Çeyrek asır yaşım bana göz kırparken şu günlerde bu yazı burda dursun, okuyanlara selam olsun. MONAROZA.