Hastalık kuldaki gafleti dağıtır, ölümü ve ahreti düşündürür. Hastalık kulu yüce Yaratıcıyı hatırlatır, duâya yöneltir, Hak kapısını çalmayı öğretir. Ömrü kıymetlendirir, hayâtı bereketlendirir. Hastanın günleri uzarken sıhhatli kişininki çabucak geçer. Hastalık hayâtı saflaştırır, îmânı kuvvetlendirir, rûhu terakki ettirir.
Cenâb-ı Hak bâzen de kendi isimlerinin tecellilerini göstermek istediği için o hastalığı veya sakatlık hâlini kullarına verebilir. Meselâ Rabb’i kulunun ‘Şâfi’ ismi şerifine sıkı sarılmasını, ‘Rezzak’ ismi şerifinin mânâsını iyi anlamasını murad ettiği için kişilere o hastalık ya da sakatlık durumlarını verebilir. İnsan bu durumlara üzülüp kendini helâk etme yerine, ‘bu da geçer ya hû’ demelidir. Kişi kendisine isâbet eden o musibetin arka boyutundaki hikmete nazar etmeli ve o durumdan sevap kazanmaya bakmalıdır. Dünya gün gelip bize ‘haydi dışarı’ diyeceği vakit gelmezden önce insan ahret adına biriktireceği kazançlarını çoğaltmalıdır. Değerlendirmesini bilene hastalık kişinin günahlarını silen ona sevap kazandıran iyi bir kazanç kapısıdır.
Her şey zıddıyla bilinir. Soğuk olmazsa sıcağın kıymeti, karanlık olmasa ışığın değeri anlaşılmaz. Tıpkı bunun gibi hastalıkta kişiye sağlığın ve âfiyetin önemini daha iyi anlatır. Ama ne yazık ki sağlığın değeri ancak kaybedince anlaşılıyor. Kişi mevcut olan binlerce hastalıktan yalnızca bir ya da ikisine sâhip olup diğer yönleri sağlıklı ise vücûdunun çoğunluğunu teşkil eden sağlıklı kısmına bakarak şükredeceğine, iki de bir ‘hastayım’ diye şikâyetlenmesi hiç doğru değildir.
Hastalıktan şikâyetlenmek insanı üzer, ümitsizliğe düşürür, hastalığı artırır, dayanma gücünü yok eder. Hasta kişi, ‘ah-vah-of’ yerine ‘af’ demeli. Sabredip tahammül göstermeli ileride hastalığının daha ağırlaşacağını kendisini zora sokacağını düşünerek sabrını boşa tüketmemelidir. Geleceği en iyi yüce Allah (c.c) bilir. Kişi kendine; ‘geçmişte birçok acılara dayandın bak onlar gitti, bitti onları düşünme gelecek için de kaygılanma çünkü zamânın sâhibi Allâhu Azümüşşan’dır’ diyerek kendi kendine moral aşılamalıdır. Allâhü Teâlâ neyi, nerde, nasıl yapacağını bizden iyi bilir. Kişiye düşen tevekkül edip sabretmelidir. Eğer o hastalık onun için iyi olmasaydı, kullarını çok seven Rabbi Teâlâ kuluna hiç verir miydi? O (c.c) kullarına zulmetmez ki?
İmâmı Gazâli Hazretleri, insanların başına gelen musibet ve hastalıkları üç kısıma ayırarak incelemiştir:
1-Münâfığın hastalık ve musibeti: Allâh (c.c)’a îtiraz ettiği için ona gelen musibet ve hastalık onun için bir cezâdır.
2-Müminin hastalık ve musibeti: Allah (c.c)’tan geldi diye sabrettiği için ona isâbet edenler günahlarına kefâret olur.
3-Şükür makâmında olanın hastalık ve musibeti: Kendine dokunan her neyse dâima Allâh (c.c)’a hamd ve şükür ettiği için o hastalık Cenâb-ı Hak katında onun derecesini artırmasına sebep olur.
Dünyâ ve ahretin güzide şahsiyeti Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâm’ın hastalıkla ilgili insanın gönlünü ferahlatan pek çok hadisleri vardır. İşte onlardan bâzıları; ‘Hangi Müslüman’a hastalık isâbet ederse ağacın hazan vakti yaprakları döküldüğü gibi, Allah onun hatâ ve günahlarını döker.’ (1) ‘Müslüman’a fenâlık, hastalık, keder, hüzün, eziyet ve iç sıkıntısından tutun da bir diken batmasına kadar uğradığı her musîbete karşılık Cenâb-ı Hak onun suçlarını ve günahlarını örter.’ (2) ‘En büyük imtihana tâbi olanlar peygamberlerdir.’ (3)
Sahâbelerden Abdullah ibn Mes'ûd diyor ki; “Rasûlullah’ın huzûruna girdim; Yâ Rasûlallah, dedim, çok ateşin var. ‘Evet’ dedi, ‘Ben sizden iki kişinin hastalığı kadar hastalanırım.’ Ben: ‘Şu halde, senin için ecir vardır’ deyince buyurdu ki: ‘Evet, aynen öyle. Hiçbir müslüman yoktur ki, ona bir diken ve daha küçük bir şey de olsa eziyet veren bir şey isâbet etsin de, Allah o şeyi, ağacın yapraklarını dökmesi gibi, o Müslüman’ın günahlarına keffâret kılarak günahları ondan dökmesin.” (4)
‘Allah, hayır dilediği kimseyi musîbetlerle imtihan eder.’ (5) “Sevâbın çokluğu, belânın büyüklüğüyle berâberdir. Allah, bir toplumu sevdiği zaman şüphesiz onları (sıkıntı, musibet ve belâlarla) imtihan eder. Artık kim bir (imtihan edildiği belâ ve musibetlere) rızâ gösterirse, Allâh’ın rızâsı (ve sevâbı) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği belâ ve musibetlere) öfkelenir (İlâhî hükme rızâ göstermez) ise, Allâh’ın gazâbı (ve azâbı) o kimseyedir.” (6)
"Yüce Allah buyuruyor ki: 'Mü'min bir kulumu bir hastalığa müptelâ ettiğim zaman Bana hamd ederse anasından doğduğu günkü gibi günahlarından temiz olarak yatağından kalkar. Yüce Allah buyuruyor ki: 'Ben kulumu bağladım, sınadım, şimdi ey meleklerim: sağlam iken ona yazdığınız sevaplar gibi hastalık zamânı için de aynı sevapları yazın." (7) ‘Bu hastalığa tutulup sabrederek ecir umarsan, karşılık olarak sana Cennet vardır.’ (8)
İbn Abbas, bir arkadaşına şöyle demiştir; “Ey Atâ! Sana cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi?’ O da ‘evet, gösterin’ demesi üzerine İbn Abbas şöyle demiştir; ‘Şu (gördüğün iri yapılı ve uzun boylu habeşî) siyah kadın yok mu?’ Bu kadın bir kere Nebî aleyhissalâtu vesselâm’a gelip; ‘Yâ Rasûlallah! Ben sâra hastasıyım, sâra nöbetim gelince de (bayılıyor) açılıyorum, Allâh’a benim için duâ buyurun’ dedi. Hz. Peygamber; ‘Ey kadın! İstersen hastalığına sabret. Buna karşılık sana cennet vardır. Veya sıhhat vermesi için Allâh’a duâ edeyim’ buyurdu. Kadın ‘hastalığıma sabrederim; ancak, açılıyorum, açılmamam için Allâh’a duâ buyurun’ deyince Rasûl-i Ekrem duâ buyurdu (Mahrem yerleri açılmaz oldu).” (9)
Bu kadar faydaları olan kişiye cennet kazandıran Allâh’ın en sevgili peygamberinin müjdeli sözleri, kişilere isâbet eden çeşitli hastalıklarda hakikaten kullar için büyük kazançlar olduğunu anlatıyor. Aynı zamanda kişi bir kul olarak ifâ edemediği ibâdetlerini de aynen yapmış gibi sevâbını alıyor.
-------------------------
1) Buhâri, Merdâ 13
2) Müslim, Birr 52
3) Tirmîzi, Zühd 57
4) S.Buhâri Şerhi, C.10, s.111
5) Buhâri, Merdâ 1
6) İbni Mâce, Fiten 23, Hadis no: 4034
7) Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV/ 123
8) Buhâri, Edebü’l-Müfred, C:1, Hadis No: 532
9) Müslim, Birr 54