Beynimin dehlizlerinde bulanık bir boşluğu kucaklamaktayım. Sanki içimde, güneş rapor almış, ay işini asmış. Ne beyazı beyaz, ne siyahı siyah tümüyle gri bir rengin içinden süzülüyor şimdi cümlelerim.
İnsanlar tarihin bütün evrelerinde, yurtlar edindiler, geniş ovalara sığdılar bazen, bazende dağları taşları oydular. Bu oyuntu’dan ibaret yaşam alanları ve merkezleri zamanın içinde bir ihtiyacın ötesinde, hırsın ve tutkunun yapılarına dönüştü.
Bin bina diktiler göğsüne yer kürenin…?
Adına dublex dediler, midelerinin yarı çaplarını ve çaplarını genişletip ismine göbek dedikleri gibi..
Triblex dediler, daha çok katlar ve odalar peşine düşme meraklarının ve triplerinin yerine.. Sonra şık arabalar, ve muhteşem saltanat kayıklarında argüman olacak şeyler aradılar.. Otomatik viteslerle eşşeklerine hız verirken, eşşekliklerine de hız vererek konforlarının ve keyiflerinin burcunda dalgalanan huzura doğru koştular..
Dünya’nın uydusu olan bir ay vardı sadece… Şimdi bütün insanlar dünyaya uydu..!
Ay halimiz bu bizim…! Ve Vay denilesi halimiz..
Herşeyi birbirine uydurmakta meraklıydık..!
Halılar uygun koltuklar, koltuklara uygun perdeler.. Sonra bu gösterişli yuvalarda yuvalanmış gösteriş mikropları arasında, misafir ağırlama seramonileri düzenlemek adettendi..!
Günümüzü altın gibi değerli bilip yaşamıyorduk, ama yaşamak için altın günleri şarttı.. Çünkü dedikodunun kıymeti, nefesten daha fazlaydı bazıları için.
Herşey dahice tasarlanmış bir oyundu sanki…! Ve Bütün deha vari beyinler, daha ile boğazlandı.
Daha rahat yatmak.
Daha çok yemek.
Daha çok uyumak.
Daha çok ısınmak.
Daha çok konfor.
Daha fazla gösteriş ve bencillik..
Daha fazla güzellik ve daha fazla para… Daha daha iyi derken günler ve yıllar gelip geçiyor ve bunun farkında olmuyordu insan..
Herşey çok aşırı derecede kolaylaşır, ve rahata ulaşılırsa, insanlarda anlamsızlaşacak rahatsızlıklar başlardı.
Bir kere akıl bir plazmanın karşısında, azmanın farklı konforlarını yaşamaya başlardı..
Sonra kalp, başkalarının acısını tatmaktan uzaklaşırdı.. Velhasıl kelam… Keyif ve rahat saltanatı insanın huzursuzluğunun başlangıcı ve en büyük yanılgısıdır..
Ölmek üzere olan dünya’da, yaşam saatlerini akrep’le yelkovanın kucağına atarak insanların yaşama kaygısına karşı bir emniyet kemeri olması gerekiyor..!
Bu Emniyet kemeri, enaniyet kenesini yapıştığı yerden çıkarıp atmak..!
Bencilliğinizin rahat olduğunda, insanlığın rahatsızlığını umursamazsınız..! Böyle olduğunda mürekkeb dolu kalemlerinizden, merkepçe naralar patlatır ve saltanatınızı daimi kılma peşine düşersiniz..
Ondandır ölümsüzlüğe tapınan şatafat gösterileri, oysa bilmiyorlar bir veba bekliyor onları yeni yüzyılın öfke sabırsızlığında… yüz elli bir yaşında bir heyyula dolaşıyor çünkü kabuslarda. Kara alınlı bir başın kurnaz gözlü çehresi yaşayan ütopyasına bencilliğin sizi çağırıyor.
Müzelerde sergileniyor yemek takımları bir burjuvanın, mezarlıktan tek başlarına geçemezler oysa..
Ekmeğin kadar yerin suyun kadar serinliğin olacak mı bakalım o unuttugun dünyada…
Sınırsız hürriyetler süsleyecek belki yaşanası ömürleri(!)
Hiç kimsenin olmayan bir gül bahçesine dönecek şimdi lanetlediğin yüzdekilerin yeryüzü.
Ey insanlığın aç şövalyeleri! Çocuk ve Mehmetçik naaşları ile akbabalara ziyafet veren anlaksız ahmaklar!
Sizin her gün biraz daha çukura kaçan gözünüzde hiç böyle lanetlenmiyor beklide yaradanın indi..
Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak için okunmalıdır örneğin, o kitap ki sistemler bütünüdür, o kitap ki ahlak ta ondadır, hoşgörü de…
Siz neyin kitabını yazmaya çalışmaktasınız ki o kanlı ellerle, o bencil yüreklerle, o bomboş kafa ile neyin kafasını tutmaktasınız!
Zemheri soğuk yada sarı sıcaklarda o zevkü sefalarınızdakilerle mi ısınıcak yada ferahlayacaksınız, yağmur şehirlinin paçasını ıslatır, Köylünün karnını doyurur, Mehmetler Mehmet beyler için mi vatana feda olsun bu can der!!!
Bir oğlum daha olsa o da feda vatana der bir baba, bir anne hiç dinmeyen gözyaşları ile sular Mehmet'inin cennetini, hafsalanızın alamayacağı güller biter o cennetlerde, cennetten çiçek alıp cehennme ekemezsizniz siz, cehennemden de ateş alıp cenneti yakamazsınız!
Oruçlara suikastlar düzenleyin, saklı kapılar ardında yeyin iman etmeyecek şeyleri, kıymayın bir sinema bileti parasına bir yavrunun defter alabilmesi için, okşamayın yetim başı, kirletmeyin benciliğinizle, oruçlara ziyafet elbisesi giydirin…
Biz kaç haşr’dır oruçtayız, niyetimizi bozmaya hazırız…
Ey sayrılıklarda (aşırı düşkünlük) sıyrılan insanlık, her gün bir ilmek daha geçirilirken boğazınıza, her yeni günde yenilirken zamanın kurşunlu, ölüm mangası karşısında…!
Eşleri ile gelip metreleri ile çıkanlar, kristal şatoların arka kapılarından “Ekmek bulamazlarsa pasta yesinler.” Nağmesinin veba’sına tutulmuş vefa mağdurları…!
Kurtulun kurulmuş benliğinizden… ve Yaşam Grev'inizde…?
Görevlerinizi Hatırlayın…