“Ben Hande Dağ, spastik engelli yazarım. 1977 Eskişehir’de doğdum. Geçirdiğim ateşli hastalıklar, kan uyuşmazlığı ve kanımın geç değişmesi sonucu “serabral palsi” yani beyin felçli insan oldum.
1988’de bir internet gazetesi olan Huzur Sitesi’nde köşe yazarlığı yapmaya başladım.
8 Mart 2012 yılında ilk kitabım Yaşama Savaşım’ı çıkarmayı başardım” diyerek kendini tanıtıyordu.
İkinci kitabı Dağ Yürüyüşleri’ ni de yayınlayan Hande Dağ’ı tebrik etmeye evine gittik. Teklif, Konya’nın değerli yazarlarından Anuş ve Sadık Gökçe’den gelmişti.
Ziyarete Gökçe’ler dışında, ayrıca yazar kadınlarımızdan Fatma Şeref Polat, Fatma Tutak, Ayşe Yılmaz ve televizyoncu Elife Yılmaz Misral katıldılar.
Konya’da yaşama zevklerinin en büyüklerinden biri de, kalbini fark ettiğimiz güzel insanlarla tanışmak, yoldaşlık etmek, onlarda bir takım incelikler görmek ve belki kendini tashih imkânını yakalamak. Yazarlar Birliği çevresi de bunlardan sadece biri bence.
Hande Dağ’ın kitapları, kalp gözüyle okunması gerekli eserlerden. Onlarda bir dram, talihsizlik hikâyesinin yanında büyük bir başarı, azîm ve ibret var.
Bizim bazen sıradan bir zevk olarak telâkki ettiğimiz yahut değerini idrak edemediğimiz yazarlık, onun için hayatî önemde mesela. Bünyesinde zekâ geriliği olmadığının ispatlanması, delillendirilmesi, âdeta bir varoluş kavgası…
Hande gibilerin kendilerini kırılgan, yaralı ve çaresiz hissederken verdikleri olağanüstü savaş yanında; müdafaa etmek durumunda kaldıkları, anlatmaya çalıştıkları o kadar çok husus var ki… Ve şahsiyetlerini ifade, takdim biçimi öylesine zorlu ki…
Hande Dağ’ın yazı dili, o yüzden önemli; o edebiyat değil, yazmak değil, o başka bir şey; hayatının ta kendisi. Geri çekilme, sinme, nice üzüntünün iç içe geçtiği; aşılmak zorunda olunan engellerin büyüklüğüyle parça parça bir yaşam.
Ama “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer” de elbette…
Kıymetli eğitimcilerimizden Seval Selçuk’un dediğince:
“Herkes kendi dağına tırmanır, onunkisi diğerlerinkinden biraz daha sarp, rüzgârlı, tırmanması güç. Tutunması zor. O yüzden çabası zaferinden kıymetli. O yüzden bu öyküler bir zafer.”
Hande Dağ’a el veren, destekleyen herkese sonsuz teşekkürler…
Hande’nin bizlere verdiği en büyük dersse; sevgi, diğerkâmlık, şefkat, insaniyet gibi duyguların sözde mi kaldığı, yoksa fiiliyata mı geçtiğinin muhasebesi, içselleştirdiğimiz değerler.
Aradaki mesafenin büyüklüğü, bizim insanlık ölçülerimizin derecesini de ortaya koyuyor sanki.
Söz uçar, yazı da uçar, sonra kimsenin hatırlamadığı, yalnızca Hak’la aramızdaki gürültüsüz sessiz, anlamlı samimî sıcak eylemler geriye kalır.
Nadide bir anneanne Nadire Tarhan, nâdirattan mücevherattan bir anne Şükran Dağ ve içinde nice güzellik tohumunun çatlamasını, s(açılmasını) bekleyen, yazıyla yürüyen Hande Dağ.
Hande Dağ, ailesi ve hayatı bir tefekkür vahası. Tanrı karşısında cehaletimizin, nankörlüğümüzün idraki. Yüzleşme, sözleşme.
Sizden öğreneceğimiz çok şey var.
Dualarımız, yüreğimiz seninle Hande.