Hamd ve Salâvat

Nevzat Laleli

“Hak’kı hak bilmek…” sohbetleri

Sohbetlerimizde birinci adım “besmele” den sonra ikinci adımda ise “Hamdele ve Salvele” getiriyoruz. Bu yazımda da Hamdele ve Salvelenin önemi üzerinde birkaç kelime ile durmak istiyorum.

Cemil Çiftçi adında ki yazarımız, Hamdele ve salveleyi şu şekilde açıklamaktadır.

Hamdele; “El Hamdülillahi Rabbil âlemin – Âlemlerin Rabbına hamd olsun” cümlesinin kısaltılmışıdır. Hamd kelimesinden türetilmiştir. Eski yazarlarımız, şairlerimiz yazmaya, vaizlerimiz ve hatiplerimiz ise konuşmalarına Besmele ile başlar, sonra hemen arkasından Allah’a hamd ve Rasulune salâvat getirir, onun ehl-i beytine (aile efradına) ve ashabına (arkadaşlarına) salât ve selam okurlardı.

Hamd ve şükür kelimeleri aynı manayı dile getiriyorlarsa da Hamd’da, şükrün yanı sıra bir dua ifadesi de bulunmaktadır. Yani hamd, hem şükür ve hem de duadır.

Bir Hadis-i Şerif de; “Hamd, şükrün başıdır. Allah’a hamd etmeyen şükür de etmemektedir.” “Allah’a hamd edin ve O’na şükredin” (Ahmed bin Hambel I/211)

 

Bir şeye başlarken Hamdele ve Salvele ile başlanıyorsa o şey bereketleniyor yani o şeyin manen ve madden artması sağlanıyor demektir. Besmele, Hamdele ve Salveleden yoksun olan her şey ne o şeyi kullanana ve ne de isteyene bir hayrının dokunmayacağı bildirilmiştir.

Salâvatın önemi önce Kur’an-ı Kerim’de belirtilmesinden gelmektedir. Allah ve meleklerinin her an sevgili Resulü Hazret-i Muhammed (s.a.v) salat etmekte oldukları, bizlerin de bu kervana katılmamız gerektiği ifade edilmektedir.

Ahzap suresi 56. Ayette; “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de O’na salat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin” buyrulmaktadır.

İbn Abbas (r.a) bu ayetin manasını, "Şüphesiz Allah ve Melekleri, Peygamberi bereketle kuşatırlar…" manasını vermiştir. El-Müberred de (ö. 285/ 898),

Salât kelimesinin aslında "rahmet, dua etmek" manasına geldiğini, Allah tarafından yapıldığında "rahmet", melekler tarafından yapıldığında "Allah'ın rahmetini istemek" demek olduğunu beyan eder. Nitekim melekler bir şahsa salât getirirken "Allah'ım onu bağışla, ona merhamet et" derler.

Salât ve selâm getirmekten maksat, Hz. Peygamber (s.a.v)'e tazimdir. Dünyada O'na yapılacak tazim, O'nun hatırasını yüceltmek, Din’ini yaymak ve sürekliliğini temine çalışmaktır. Ahirette ise sevabının çoğalması, ümmetine şefaatçi kılınması, el-Makâmu'1-Mahmûd'a (Livau'l-Hamd altında kurulan şefaati Kübra makamına) yükselmesiyle elde edeceği faziletinin devamına dua etmektir.

Diğer taraftan İbnu'l-Arabî Hazretleri der ki: "Hz. Peygamber (a.s)'e yapılan salâtın faydası, onu yapana döner. Zira salât getirmek okuyanın samimi itikadını ve niyetini, Peygamber (s.a)'e sevgisini, itaate devam etmesi ve hürmetini gösterir" (El-Kastallânî).

Salâvat getirme Hz. Peygamber (as)'in ruhuyla irtibat kurmayı ve O'nun nurundan istifade etmeyi temin eder. Zira salâvat getirene Hz. Peygamber de (as) bir misliyle salât eder (rahmet diler) (Ed-Dihlevî, Hüccetullâhi'l-Balığa, II, 177)

Peygamber (a.s.m) Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken; Bir adım çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…"; bir adım daha çıktı, "Amin…" dedi.

Hutbesi bittikten sonra: "Ya Resûlallah! Minbere çıktığınız zaman âmin dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?" diyerek sebebini sordular. Buyurdu ki: "Cebrail (a.s.) üç dua etti,  ben de onlara âmin dedim, dedi.

Birisi: Cebrail(a.s.): “Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!” dedi, ben de âmin dedim.

İkincisi: Cebrail: “Sen peygamber olarak, bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürünsün!” dedi.  Ben de ona âmin dedim."

Üçüncüsü, Cebrail: “Ramazana eriştiği halde bir insan, buna ramazanın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah'ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah'ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!"' diye  dua etti.  Ben de ona âmin dedim” buyurdu (Buharî-müfred- 1419/1998)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.