Hamas’ın Kıyamı Üzerine

Süleyman Küçük

Hamas'ın 7 Ekim sabahı siyonist işgalci rejime karşı başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu'nu sonrasında, siyonist katillerin başlattığı katliamla ilgili son gelişmeler, tam anlamı ile bir turnusol kâğıdı görevi gördü.

Bir tarafta işgal edilmiş topraklarını savunan Filistinlileri desteklemek amacıyla çırpınan vicdan sahibi Müslüman ve Müslüman olmayan insanlar.

Diğer tarafta ise katil ve cani işgalci rejimini desteklediklerinin yanında bu zamana kadar İslam ve Müslüman düşmanı olduklarını her ne sebeple olursa olsun söyleyemedikleri için farklı rollere bürünmüş vicdansız güruh.

Bir kesim var ki bunlar; Filistin’in işgalini kabullenmek mümkün değilken şimdi de açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze Şeridi’ni yerle bir etmek adına hastahane ve okulları bombalamaktan çekinmeyen işgalci siyonist rejimi savunmak için insanlıktan çıkanların oluşturduğu zalimler tarafı.

Bir kesim daha var ki, bütün bu zulme ve katliama karşı çıkmak adına basın açıklaması, Miting, yürüyüş veya toplantı yapan Müslümanları suçlamakta bu ülke insanının tabiriyle “gâvurdan daha kötü” olanlar.

İnsanlar İslam inancının gereği olarak Müslüman kardeşlerinin dertleriyle dertlenmeye çalışanlar ile vicdanlı insanlar ile işgal vahşet ve zulmü normal gören, görmezden gelen hatta destekleyen insanlar olarak ikiye ayrılınca elbette bundan menfaat elde etmeye çalışanlar da türedi.

Bu arada bir de Doğu Türkistanlılar da hem Türk, hem de Müslüman oldukları halde neden onlara Filistin’e yapılan destek kadar destek olunmuyor diye çemkiren ırkçı kesim var.

Hâlbuki dışarıdan yandan parti destekli muhafazakâr iktidarın kızıl çin devleti tarafında yer almasına rağmen, Doğu Türkistanlı Müslüman Türklere yapılan soykırımı en fazla dile getiren yine Müslümanlar olmuştur.

Ancak Hamas hiç kimsenin beklemediği bir zaman diliminde öylesine bir kıyam hareketi başlattı ki bütün bir ümmete kimin dost, kimin düşman, kimin ise münafık olduğunu tüm dünyada ve İslam âleminde deşifre etmiş oldu.

Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu aynı zamanda hak ile batıl mücadelesinin saflarını yeniden netleştirmiş oldu.

Bu arada Aksa Tufanı operasyonunun üzerine ölü toprağı serpilmiş İslam toplumunun silkelenip kendine gelmesine vesile olabileceğini gören siyonist rejim ve baş destekçileri amerika, İngiltere, fransa ve Ab topluluğunun maddi destek açıklamalarının yanında algı yönetimine ağırlık vermeleri bir takım Müslümanlar üzerinde etkisini gösterdi.

Kuranı Kerim ayetiyle kendilerine bir fasık haber getirdiğinde araştırmaları emredilen Müslümanlar, ne yazık ki tarihi hatalarını tekrarlayarak, mağdur ve mazlumların yanında yer almak yerine zalim işgalci ve destekçileri tarafında oldular.

Hâlbuki Müslümanların pek çoğunda Arap Baharıyla birlikte kendini görünür kılan müthiş bir güç vardı ve bu süreçte Müslümanların meydanları doldurarak seslerini yükseltmesi ve siyonist teröre anında tepki vermesiyle bu güç, Filistin meselesinde de etkin bir rol oynayabilirdi.

Maalesef bu etkin gücün açığa çıkmasını yine isimleri İslam ülkesi olan devletlerin kralları, şeyhleri, emirleri, cumhurbaşkanları ve başbakanları önlediler.

Birisi de çıkıp bu gün değilse ne zaman diyerek “Ey müminler, hoşunuza gitmediği halde, din düşmanları ile savaşmak üzerinize farz kılındı. Olur ki, bir şey hoşunuza gitmezken, sizin için o hayırlı olur ve bir şeyi de sevdiğiniz halde o, hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” Mealindeki Bakara Suresi 216. Ayetini gündem etmedi.

Birleşmiş Milletleri kontrol eden mekanizmanın mevcut yapısının değiştirilemeyeceği dikkate alınarak alternatif bir Birleşmiş Milletler oluşumunun tam zamanıdır diyerek ortaya çıkıp değişim ve dönüşümlerin artık uluslararası kurumlarda da yaşanması gerektiği ve köhne BM sisteminin terk edilmesi gerektiği bile gündeme getirilemedi.

Bu yapılmadığı sürece “dünya 5 ten büyüktür” sözünün bir değeri olmadığı gibi, tek başına siyonist işgalci devletin tüm dünyadan büyük olduğu kabul edilmiş olacaktır.


FARKINDA MIYIZ?

Kudüs fatihi Hz. Ömer(ra) ve Selahaddin’i Eyyubi(rha) in cihadını günümüze taşımak için yapılacak şeyler sona ermedi.

Bu anlamda en başta fiili soykırımı durdurmanın en kısa yolu İslam ülkelerinin devlet başkanları ve cumhurbaşkanlarının derhal Filistin’e gitmeleri ve saldırılar durmadıkça oradan ayrılmamalarıdır.

İkinci olarak İslam ülkelerinin elinde petrol ve doğalgaz gibi bir stratejik bir silahın olduğu ve saldırılar sona erdirilmediği sürece bu silahın kullanılacağı en yüksek perdeden ilan edilmelidir.

Milletimizin “öleceksek adam gibi ölelim” diyen cumhurbaşkanından bu anlamda bir girişim olmaması nedeniyle içine düşürüldüğü karamsar durumdan çıkmasının da başkaca yolu yoktur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.