*Sevgili Halam Melahat Elduran’ın anısına
Şımaracak kimsen olmayınca hayat seni kocaman bir adama çevirir… Ve o zaman geçmişte şımardığın eski zaman adamları gelir oturur boğazına… Daha çok üşütür yüreğini bu yalnızlık… Belki de en çok ona şımarırdık… Hala olmak da zaten öyle bir şey değil mi?
***
Babaların bir farklı versiyonudur HALALAR…
***
Onu kaybettiğim gün gözyaşları içerisinde, bir şeyler karalamıştım…
***
Tüm toleranslı HALA’lara ithafen;
***
“Ne zordur Rabbim, ölümü yazmak...
***
Ölümü anlatmak... O'nun konuştuğu yerde neden naçar, beşer susar…
***
Şımarık çocukluğumun, tolerans ve hoşgörü abidesi... Annemin göğsü kadar mümbit şefkatli... Babamın dua zırhı...
***
Ailenin güle sevdalısı…
***
Gençliğini, orta yaşını ve son ihtiyarlığını ağlayarak, “güle olan sevdasını” dile getirerek geçirmiş, bir eski zaman insanı…
***
Senin ‘Yasin’lerin, senin salavatlarınla büyüdü bu kalpler... Hüzün, namaz ve Peygamber sevgisi... Ne yakışırdı sana... Niye bu kadar hüzün doluydu sesin... Sen namaza durunca, seccadenin etrafında tespihlerinle oynardık…
***
Çok mu sevdin Resulü...
***
O'nun haftasında, âlem gül kokarken, gülün peşinden bu evtikli gidişin neydi öyle... Yine Resulmu girdi rüyalarına? Gözlerini açmama ısrarın bu yüzden mi?
***
Ellerini öptüm ya, o son gece… Gül kokusu genzime oturmuş kalmış... Tam elini bırakacakken yatağın kenarına, niye sıkıverdin elimi... Gördün mü başında ağlayanları...
***
Babama bir şey demedik daha... O seni hala hasta yatağında ‘Yasin’ okuyor sanıyor... Bize düşkün olduğun kadar biz niye düşkünleşemedik sana...
***
Evimizde ekmek olmayınca sana gelirmişiz... Yine ağlayarak sofralar kuramayacak mısın bize... Hani senin küçük emanetin vardı ya biricik kızın... Kimselere emanet edemezdin... Şimdi kimse emanet edip gittin?
***
Biz mi kuracağız şimdi ona, ağlayarak sofraları... Gül kokusuna öyle alıştırmışsın ki yavrunu... Yemez ki elinin değmediğini...
***
Hüzünlü ‘YASİN’ler sustu mu şimdi ocağımızda..!
***
Kimin yüzü suyu hürmetine şimdi işlerimiz rast gidecek... Her gün arkamızdan giydirdiğin dua zırhlarını, kim giydirecek bize...
***
Abim kime derdini dökecek...
***
“Beyin ölümün gerçekleşmiş...” dedi biraz önce doktorlar...
***
İlk kez ağzından Rabbinin ismi çıkmıyor şimdi... Çaban, sıkıntın, çarpıntın o yüzden mi sekaret yatağında...
***
Sen üzülme, biz senin yerine, şahadet getiriyoruz, İslam üzere yaşayıp öldüğüne...
***
Şimdi git sevgiliye…
***
Hem de en sevgiliye... Hüzünlü ‘YASİN’lerle uğurluyoruz bak seni, genzimiz yanıyor ama senin kadar yanık çıkmıyor sesimiz…
***
Halam, niye açmıyorsun gül tomurcuğu gibi bakan gözlerini…
***
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”
***
Halalar gül kokar, gülün içinden yitip gitmiş babalar bakar…
Vakit tamam!
Penceremin pervazında hercai zaman.
Eyzan, eyzan üstüne!
Karanlığımızı öğütsün seninle
Dedim ki; Unutma beni!
Tuzu, inciri, zeytini...
Çiğ damlasında serpelense ima!
O rüzgar...
Veda tozları ile...
Açsam...
Bir gülün uykusunda saklasam kendimi... (Yaşar Bedri)