İnsanlık târihi şöyle bir gözden geçirilsin; belâların, musibetlerin, kargaşalıkların, huzursuzlukların, zulümlerin, kıyımların, felâketlerin sebebi Allah Teâlâyı bilmemek ve tanımamaktan ileri geliyor. Hayâtımıza ilâhi değerlerle yön vermemenin bedelini hem kendimiz hem de tüm insanlık ödüyor. Herkes takdir eder ki hayâtı biçimlendiren en doğru hükümler, kutsal hükümlerdir. Dünyânın en başından beri, Peygamberlerle başlayan yaşam tarzı, hep fazilet değerlerlerinin hâkim oluşuyla gerçek huzuru yakalamıştır. Öyle bir zaman gelmiştir ki, insanlık içinde haktan sapmalar, doğruluktan ayrılmalar baş göstermiş, bu hatalı gidişâta her Peygamber çeşitli metotlarla dur demeye çalışmıştır. Peygamberler getirdikleri ilâhi değerlerle insanlığa hep en doğru yolu göstermiş örnek kılavuz şahsiyetlerdir. İşte bu örnek şahsiyetler Hakk’tan sapmalara asla rıza göstermemişler ve insanlığın kurtulması için ellerinden gelen çabayı sarf etmişlerdir.
Ama ne yazık ki bugün peygamberler yok. Ancak onların öğretilerinin asıl kaynağı kutsal kitaplar ki özellikle onlardan tahrif olmayanı en son ve en mükemmel dînin dayandığı temel kutsal kitap Kur’an hâlâ bütün tâzeliğiyle önümüzde durmaktadır. Sâdece Müslümanların değil tüm insanlığın içine düştüğü buhrandan kurtaracak yegâne kılavuz O’dur. Muhteşem prensiplerin içinde toplandığı faydalanılmasıyla yeniden hayat bulacağımız hükümler O’nun içinde mevcuttur.
Peygamberlerin irtihâlinden sonra gün be gün zayıflayan ahlâkî değerler son birkaç asırdır herkesin şikâyetlendiği bir boyut kazanmıştır. Bunun sebebi; insanların Allah’tan kopuşları, heva ve hevesleri peşinde sürüklenmeleridir. İnsanların gönüllerinden Allah(c.c) bilgisi silindiği zaman onda gerçek insanlık kıymetinin kalmadığını rahatlıkla müşâhade edebilirsiniz. İnsanlık kıymetinin kalmadığı kişinin bütün ahlâkî değerleri yıkıktır. Böylesi insanlardan müteşekkil olan bir topluluktan insânî özellikler bekleyemezsiniz. Neticede bugün olduğu gibi; hak hukuk gözetmeyen, ezen, sömüren, saldırgan, bir cemiyet tezâhür eder. İnsanlar, her durumda maddiyatın hâkim olduğu materyalist bir felsefenin kurbânı olabilirler. Günümüzü anlatan çizdiğimiz bu tabloda mâneviyat düşmanlığı, medeniyet ve nezâket ölçüsü kabul edildiğinden şirretlik alabildiğince yayılmıştır. Bu şımarıklığın, çağdaş hükümlerin hâkim olmasının vermiş olduğu sarhoşlukla yapıldığı açıktır.
Halbuki bugünkü teknolojik ilerlemelerle yâni maddiyatla berâber mâneviyat ve mânevî değerler birlikte başa baş götürülseydi biz o kanaatteyiz ki, dünya yüzünde bugünden daha farklı bir hava oluşacaktı. Ancak böyle bir gelişme hakikî bir medeniyet olabilir. Gönüllere ferahlık, insanlara huzur, ruhlara genişlik, hayâta güzellik getirecek bu dünya, bugünkü gibi bunaltıcı ve daraltıcı olmayacaktı.
Fakat ne yazık ki durum böyle cereyan etmedi. Doğadan, teknolojiden faydalanmak adına kutsî hükümler, ahlâkî değerler dolayısıyla insanlık yerle bir edildi. Günümüzde tüm çağdaşlıklarıyla, modernlikleriyle etrâfı yıkarcasına vâveylâlar koparan insanlık ortada. Bunların dış görünüşleri ne kadar temiz ve gösterişli fakat iç cepheleri ise ne kadar azgın ve iğrenç!. Kalplerinde bin bir çeşit hile, yalan, dolan, düzenbazlık kol gezerken giyim kuşamlarındaki zerâfet ve şıklık yüzlerindeki sahte gülücükler; davranışlarındaki samimiyetsiz nezâket gösterileri maalesef karşılaştıkları insanlara güven yerine nefret çağrıştırıyorlar.
Bu içsiz medeniyet dünyâsında mevcut tüm olumsuz, nâhoş durumların tezâhür etmesi normaldir. Dikkat edilirse dünyânın tüm bölgelerinde kan, gözyaşı, felâketler, buhranlar, ekonomik çökmeler, kargaşalıklar, savaşlar, kitle imha araçları vs vs. Gidişattan şikâyetçi olmayan neredeyse yok. Avrupa arayışta, Amerika arayışta, Japonya-Çin arayışta, Afrika açlıktan sürünmekte! Felâket, sefâlet, huzursuzluklar hat safhada. Dünyâda hemen herkes birbirini daha çabuk ve daha kolay imha etmek için hızla yeni teknolojiler üretiyor.
Tek çâre; ‘Hakk’ı bilmek’ ve Hakk’a dönmektir. Hak hükümlerini hayâta indirmekle Hak yol bulunabilir. İnsanlık, fıtratta var olan Hak sevgisini insanların gönüllerine iyice yerleştirmenin ve kuvvetlendirmenin yollarını bulabilirse ancak bugünkü izzetsiz ve zelil durumdan kurtulabilir. Bunun içinde insanlık âşıklarının ve ruh terbiyecilerinin âcilen elbirliği yaparak insanlığı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak için çalışmalar yapması gerekli diye düşünüyoruz. Çünkü Allah’ı seven insanlar birbirlerini de severler. Mevlâna, ve Yunus gibi öğretileri efsâneleşmiş büyüklerimizin hayat felsefelerini ve dünya görüşlerini bütün insanlığa sunmanın zamânı geldi de geçiyor bile. ‘Yaratılanı severim Yaratandan ötürü.’ Görüşünün temelinde sevgi vardır. Etrâfına böylesi bir sevgi anlayışıyla yaklaşan, insana ve çevresine hiç zarar verebilir mi? ‘Ne olursan ol yine gel.’ Derken herkesin gönüllerinin ferahlandığı ortamlara yine gönüllerini arındırarak gelmelerini söyleyen ünlü mutasavvıf Mevlâna her halde boş yere bu fikri ortaya koymamıştır. Özellikle İslam büyüklerinin her sözünde hikmetli ve ibretli çıkarımlar vardır. Yalnızca bu muhteşem öğretiler hayâta hâkim kılınsa insanlığın kurtulmasına yetecektir diye düşünüyoruz.
Hayırla kalınız efendim. Hürmetler…
Ama ne yazık ki bugün peygamberler yok. Ancak onların öğretilerinin asıl kaynağı kutsal kitaplar ki özellikle onlardan tahrif olmayanı en son ve en mükemmel dînin dayandığı temel kutsal kitap Kur’an hâlâ bütün tâzeliğiyle önümüzde durmaktadır. Sâdece Müslümanların değil tüm insanlığın içine düştüğü buhrandan kurtaracak yegâne kılavuz O’dur. Muhteşem prensiplerin içinde toplandığı faydalanılmasıyla yeniden hayat bulacağımız hükümler O’nun içinde mevcuttur.
Peygamberlerin irtihâlinden sonra gün be gün zayıflayan ahlâkî değerler son birkaç asırdır herkesin şikâyetlendiği bir boyut kazanmıştır. Bunun sebebi; insanların Allah’tan kopuşları, heva ve hevesleri peşinde sürüklenmeleridir. İnsanların gönüllerinden Allah(c.c) bilgisi silindiği zaman onda gerçek insanlık kıymetinin kalmadığını rahatlıkla müşâhade edebilirsiniz. İnsanlık kıymetinin kalmadığı kişinin bütün ahlâkî değerleri yıkıktır. Böylesi insanlardan müteşekkil olan bir topluluktan insânî özellikler bekleyemezsiniz. Neticede bugün olduğu gibi; hak hukuk gözetmeyen, ezen, sömüren, saldırgan, bir cemiyet tezâhür eder. İnsanlar, her durumda maddiyatın hâkim olduğu materyalist bir felsefenin kurbânı olabilirler. Günümüzü anlatan çizdiğimiz bu tabloda mâneviyat düşmanlığı, medeniyet ve nezâket ölçüsü kabul edildiğinden şirretlik alabildiğince yayılmıştır. Bu şımarıklığın, çağdaş hükümlerin hâkim olmasının vermiş olduğu sarhoşlukla yapıldığı açıktır.
Halbuki bugünkü teknolojik ilerlemelerle yâni maddiyatla berâber mâneviyat ve mânevî değerler birlikte başa baş götürülseydi biz o kanaatteyiz ki, dünya yüzünde bugünden daha farklı bir hava oluşacaktı. Ancak böyle bir gelişme hakikî bir medeniyet olabilir. Gönüllere ferahlık, insanlara huzur, ruhlara genişlik, hayâta güzellik getirecek bu dünya, bugünkü gibi bunaltıcı ve daraltıcı olmayacaktı.
Fakat ne yazık ki durum böyle cereyan etmedi. Doğadan, teknolojiden faydalanmak adına kutsî hükümler, ahlâkî değerler dolayısıyla insanlık yerle bir edildi. Günümüzde tüm çağdaşlıklarıyla, modernlikleriyle etrâfı yıkarcasına vâveylâlar koparan insanlık ortada. Bunların dış görünüşleri ne kadar temiz ve gösterişli fakat iç cepheleri ise ne kadar azgın ve iğrenç!. Kalplerinde bin bir çeşit hile, yalan, dolan, düzenbazlık kol gezerken giyim kuşamlarındaki zerâfet ve şıklık yüzlerindeki sahte gülücükler; davranışlarındaki samimiyetsiz nezâket gösterileri maalesef karşılaştıkları insanlara güven yerine nefret çağrıştırıyorlar.
Bu içsiz medeniyet dünyâsında mevcut tüm olumsuz, nâhoş durumların tezâhür etmesi normaldir. Dikkat edilirse dünyânın tüm bölgelerinde kan, gözyaşı, felâketler, buhranlar, ekonomik çökmeler, kargaşalıklar, savaşlar, kitle imha araçları vs vs. Gidişattan şikâyetçi olmayan neredeyse yok. Avrupa arayışta, Amerika arayışta, Japonya-Çin arayışta, Afrika açlıktan sürünmekte! Felâket, sefâlet, huzursuzluklar hat safhada. Dünyâda hemen herkes birbirini daha çabuk ve daha kolay imha etmek için hızla yeni teknolojiler üretiyor.
Tek çâre; ‘Hakk’ı bilmek’ ve Hakk’a dönmektir. Hak hükümlerini hayâta indirmekle Hak yol bulunabilir. İnsanlık, fıtratta var olan Hak sevgisini insanların gönüllerine iyice yerleştirmenin ve kuvvetlendirmenin yollarını bulabilirse ancak bugünkü izzetsiz ve zelil durumdan kurtulabilir. Bunun içinde insanlık âşıklarının ve ruh terbiyecilerinin âcilen elbirliği yaparak insanlığı içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak için çalışmalar yapması gerekli diye düşünüyoruz. Çünkü Allah’ı seven insanlar birbirlerini de severler. Mevlâna, ve Yunus gibi öğretileri efsâneleşmiş büyüklerimizin hayat felsefelerini ve dünya görüşlerini bütün insanlığa sunmanın zamânı geldi de geçiyor bile. ‘Yaratılanı severim Yaratandan ötürü.’ Görüşünün temelinde sevgi vardır. Etrâfına böylesi bir sevgi anlayışıyla yaklaşan, insana ve çevresine hiç zarar verebilir mi? ‘Ne olursan ol yine gel.’ Derken herkesin gönüllerinin ferahlandığı ortamlara yine gönüllerini arındırarak gelmelerini söyleyen ünlü mutasavvıf Mevlâna her halde boş yere bu fikri ortaya koymamıştır. Özellikle İslam büyüklerinin her sözünde hikmetli ve ibretli çıkarımlar vardır. Yalnızca bu muhteşem öğretiler hayâta hâkim kılınsa insanlığın kurtulmasına yetecektir diye düşünüyoruz.
Hayırla kalınız efendim. Hürmetler…