Nereye gidiyoruz yazı serisi
Küresel emperyalizm, bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de kendi çıkarlarını yürütebilmek ve gerçeklerin üzerini örtebilmek, halkın ihtiyaçlarını ertelemek veya iptal etmekte için sahibi olduğu medya gücünü kullanmaktadır.
Halkın gündemi de dediğimiz bu ihtiyaçları temin edebilmek için fert fert büyük sıkıntılar çektiğimiz halde bunlar kesinlikle toplumun gündemine gelmemekte, ilgisiz, lüzumsuz, işe yaramayan bir takım suni ve uydurma haberler ve yorumlarla dikkatimizi başka taraflara çekilmektedirler.
Emperyalizmin bu gücünü kırmak da pek kolay gözükmemektir. Çünkü emperyalizm, halkın içinde tesirli gurupları tespit ederek her birine hitap edecek ayrı medya gücünü oluşturmuştur. Mesela, sağcılar, solcuların, ırkçıların, radikaller gibi gurupların bulunduğu toplumumuzda her biri için kendilerine hitap edecek medyayı kurmuş ve çalıştırmaktadır.
Siz, bu kanal benim kanalım veya bu gazete benim gazetem diyerek takip edersiniz. Hâlbuki o kanal veya gazete arka planda emperyalistlerin elindedir ve hakikatlerin duyurulmasına asla fırsat vermezler.
Medya size Kur’an ve mevlit okurlar, İslami programlar hazırlarlar, yorumlar yaparlar. Hatta göz bebeğimiz adamları konuştururlar. Ama iş ülke sorunlarına ve milletin sıkıntılarına gelince bu gerçekleri ve çözümlerini aktarmazlar. Okuyucu ve seyircilerine birer pembe gözlük dağıtmışlardır. Sizin bütün olaylara bu gözlükle bakmanızı sağlarlar.
Bütün bu olumsuz şartlara rağmen hakka bağlı münevverlerimiz (aydınlar) çevreleri başta olmak üzere insanlara gerçekleri aktarabilmek, onları gitmekte oldukları yolun yanlış olduğunu duyurabilmek için çalışırlar, didinir dururlar. Rahmetlik Necip Fazıl Kısakürek bu hususu bakın ne güzel ifade ediyor. “Durun kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak. Diye bağırsam kollarımı makas gibi açarak…”
Allah’a hamd ediyoruz ki Rabbimiz birçok kardeşimize de hidayet, basiret, feraset ve dirayet lütfederek hak ve hakikatin duyurulmasında görevlendirmiştir.
YAZILARIM VE KONFERANSLARIM
Ne çıkar hesabı ve ne de ikbal kaygısı bizleri hakkı söylemekten men edememelidir. Bu gün 30’a yakın il ve ilçenin mahalli gazetelerinde yazı yazıyorum. Bazı internet sitelerine yazı koyuyorum. Bu çalışmam da hep yukarıda ki prensibe uymayı hedef aldım.
Devlet Bakanlarımızdan Süleyman Arif Emre ağabeyimizin nüktesi (esprisi) ile hemen hepinizin tanıdığını tahmin ederim. Bir bu konuyu telefonda kendisine açınca bana; “O…” dedi. “Sen, Aydın Doğan’ı bile geçmişsin”
Yazı yazarken, konular üzerinde çalıştığımdan konuların sözlü ve görsel olarak halkımıza aktarılması için bazı konferanslar da hazırladım. Bu konferansları ülkemizin değişik yerlerindeki dernek, vakıf ve parti yetkililerinin hazırlayacakları toplantılarda sivil toplum üyelerine ve halkımıza veriyorum.
Şu anda revaçta olan (arzu edilen) konferansım, genç kızları yakından ilgilendirmekte olan ve slâytlarla verdiğim “Flört yangını” isimli konferansımdır.
Geçen ay AGD (Anadolu Gençlik Derneği) nin Ankara’da ki üniversiteli kız öğrencilerine verdiğim bu konferans çok büyük bir ilgi görmüştür.
İkinci önemli konferansım, günümüzde “boşanmalar” gibi çok büyük yıkımlarla karşılaştığımız olayı halkımızın huzuruna getirmiş bulunuyorum. Bu konferansımın adı “Mutlu yuvanın kurulması” konferansıdır.
Aile yuvası gibi mübarek ve mukaddes bir yuvayı daha ilk başta kurarken sağlam kurmak gerekir ki bu yuva varlığını sürdürebilsin.
Diğer iki konferansımdan ilki 40 yıldan beri kesintisiz devam eden bir çalışmalarımın bir hâsılatı diyebileceğim “Gençliğin yetiştirilmesi” konferansıdır.
Bu konferansta gençliğimizin içinde bulunduğu durumları inceledim ve gencimizin kendisine, ailesine ve ülkemize faydalı bir genç olabilmesi için neler, nasıl yapılmalıdır, konusunu işlemeye çalıştım.
Diğeri ise 40 yıllık gençlik çalışmalarımın resim ve fotoğraflar anlatıldığı ve adına özlediğimiz gençlik de diyebileceğimiz, “Milli gençlik geliyor” konferansımdır.
Önemli bir konu, halkımızın ve gençliğimizin yeteri kadar üzerinde durmadığı ama ülkemizi ve insanlarımızı sırtından vuran “Medya büyük silah” konferansımdır.
Bu konuyu işlerken örneğimiz ve rehberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) in medyayı nasıl kullanmış olduğunu da görecek, biz ümmetinin de bunu kullanmaya mecbur olduğumuzu anlayacaksınız.
Boş bırakılan her önemli mevki, mutlaka başkaları tarafından doldurulacaktır. Mehmet Akif Ersoy bu konuyu şiirinde; “Bir memleketin batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” diyerek milli benliğimize ilgisiz kalmanın doğuracağı büyük felaketleri anlatmaktadır. Bu konuyu, “Siyaset, Peygamber mesleğidir” konulu konferansımda anlatmaya çalışmaktayım.
“Hicret ve Mekke’nin fethi” konusu ile “Filistin kan ağlıyor” konusunu birer konferans konusu haline getirilmişlerdir. Bunlardan alacağımız dersler ve ibretler bulunmaktadır. Dinleyicilerime bu ince noktaları göstermeye çalışmaktayım.
Bizi içimizden vuran, ülkemiz nüfusunu kıran, bizi dışarıya bağımlı kılan, bir gramına bir gram altın bedeli olarak aldığımız “Gıda terörü. GDO’lu gıdalar…” da konferansını da konularım içerisine almam gerekiyordu.
Sekiz makale yazarak anlatmaya çalıştığım ve ileride “Duyamadığımız çığlıklar…” veya “İçimizde ki Filistin…” adını vereceğim bir konferansım daha olabilecek ve ülkemiz kızlarının bu bataklığa düşürülmesini önlemek ve orada yaşanan insanlığın yüz karası hayatlarını dile getireceğim, inşallah…