Allah (cc) Rasûlü’nün (sav) sahih sünnet ve hadisleri ile övülmüş örnekliğini red ederek, Kur’an-ı Kerim’i kendi heva ve hevesleri doğrultusunda anlamlandırıp diledikleri gibi tevil ederek, Kur’an İslamı adı altında ne idüğü belirsiz bir düşünce ortaya koyanların en büyük açmazlarından birisi, Rasulullah’ın (sav) hadislerine güya karşı çıktıkları hatta red ettikleri hadisler ile itiraz etmeleridir.
Bunun açık örneklerinden birisi Rasûlullah’a (sav) isnad etmeye çalıştıkları şu sözdür: “Benden sonra birçok hadisle karşılaşacaksınız. Size benden bir hadis rivayet edildiğinde onu Allah'ın kitabına arz edin. Şayet ona uyuyorsa kabul edin ve bilin ki, o bendendir. Eğer ona muhalif düşerse kabul etmeyin ve bilin ki, o bana ait değildir".
Daha kendi aralarında bile bu sözün hadis olup olmadığı konusunda bile bir birliktelikleri olmayan kişilerin Hadis(!) diye arkasına sığındıkları sözden kasıtları, hadis ve sünneti delil olarak kabul etmeleri değildir.
Rasûlullah’ın (sav) hadislerini rivayetlerde olduğu gibi kabul etmemeliyiz. Öncelikle tek kaynak olarak gördüğümüz Kur’an’a arz etmeliyiz, Kur’an süzgecinden geçenler kabul edilmeli diyen kişiler aslında Hadisleri Kur’an’a arz etmeden önce kendilerine arz etmek istemektedirler.
Bu sakat ve yanlış usul, özellikle kelamcıların içinden çıkan ve Kur’an ile Hadisleri kendi düşünceleri doğrultusunda söyletmek isteyen kişiler olan bid'atçilerin rahatsız oldukları Sahih Hadisleri akılarınca elemek için, Hadis ilmine karşı oluşturdukları şeytani bir usül’dür.
Bu şeytani fikirli kişiler Hadisin Kur'an’a arzının bir usul olarak Rasulullah (sav) zamanında geliştiği ve Hanefi Mezhebinin bu usül üzere bina olduğunu da savunmaktadırlar.
Bu şeytani fikrin altyapısını ve anlayışını değerlendirmeden bunların sözü ile peşinen böyle bir hükme varmak insanları yanıltacaktır.
Mesela, Hanefi Mezhebinin imamı İmamı Azam Ebu Hanife (ra) başta olmak üzere, Mezhepte öne çıkan herkese göre Sünnetin Kur’an’a göre konumu şöyle açıklanır:
a) Sünnet, Kur’an-ı takviye eder.
b) Sünnet, Kur'an-ı tefsir edip, açıklar.
c) Sünnet, Kur’an’ın bir hükmünü tahsis eder.
Mezhebin umumi görüşü olan bu şartları kabul etmedikleri halde, Hanefi mezhebinde böyle bir usül geliştirilmiştir diyenler eğer bu sözlerinde art niyetli değillerse, yalancı ve ikiyüzlüdürler veya cahildirler.
Yine bu ikiyüzlü kişilerin Hz. Ömer (ra)’in, Fatıma bnt. Kays’ın (r.anhâ) bir sözünü ele alıp, Sünneti Kur’an’a arz ederdi denilmesinin de üzerinde esaslı bir şekilde düşünmek gerekiyor. Zira bütün hadislerin yeniden gözden geçirilip Kur'an’a uyanlar alınmalı, uymayanlar atılmalı anlayışı ile Hz. Ömer (ra)'ın bu tavrı birbirine tamamen zıt bir tavırdır.
Hz. Ömer (ra) ilk defa duyduğu bir sözü Kur'an ile Rasulullah’ın (sav) Sünnetin tamamına bakarak değerlendirirken, arz anlayışını aşırılığa götürenler ise, Sünnetin ve Hadisin dinde kaynaklığını red eder bir üslupla yaklaşıyorlar meseleye.
Hz. Ömer’in (ra) ilgili sözü şöyledir: “Biz unutup unutmadığımı bilmediğimiz bir kadının sözüyle, Allah’ın Kitabını ve Resulünün sünnetini terk edemeyiz.”
Yine bu konuda Hz. Aişe (r.anhâ) validemiz duyduğu hadisleri bu düşüncedekilerin söyledikleri gibi direkt olarak Kur’an’a arz etmeyerek, Hz. Peygamber (sav)’e sormuştur.
Nitekim bir defasında Peygamberimiz (sav), “Hesaba çekilen kimse mutlaka helak olmuştur.” diye buyurur. Hz. Aişe (r.anhâ) bunu işittiğinde “Allah beni sana feda etsin Ya Resûlullah! Allah kitabında “Kimin kitabı sağından verilirse, o kolay bir hesap ile hesaba çekilmiştir.” buyurmuyor mu?" deyince, Peygamberimiz (sav) “O, Allah huzurunda olmaktır. Kimin hesabı münakaşalı geçerse, o helak olmuştur." buyurarak konuya açıklık getirmiştir.
Bu 2 misalde de Hz. Ömer (ra) ve Hz. Aişe (r.anhâ) kendilerine ulaşan bir rivayeti bu yalancı iftiracıların söyledikleri gibi direkt olarak Kur’an’a arz etmemişlerdir.
Hz. Peygamber’in (sav) sahih hadis ve sünnetlerinin Kur’an ile uyumunu anlayamayanların içine düştükleri bu tür hataları gösteren daha pek çok örnek sıralanabilir.
Diğer taraftan hadislerin tamamının yanlış olduğu vehmiyle bu güne kadar hadis ilmi ile ilgili olarak yapılan çalışmaları ve Hadis birikimini yok sayıp sahih sünnet ve hadis olarak bizlere ulaşan her şeyi sil baştan Kur’an’a arz edip, onun süzgecinden geçirme bahanesiyle birçok sahih hadisin yok edilmesini isteyen bu görüş, bizi sünnetsiz bir Kur’an anlayışına götürecektir.
Sünnetsiz bir Kur’an anlayışının hayata ikamesi ise, Allah (cc) kelamı Kur’an’ın canlı tefsiri olan Hz. Peygamber (sav)'in sahih sünnetinin yerine başka anlayış ve düşüncelerin ikamesi demektir ki bu Rasulullah’ın (sav) ebedi övülmüş örnekliğinin inkârı anlamına kadar gider.
Daha açıkçası, Kur’an’da Rasulullah (sav) için ifade edilen ve hükümleri uygulamalı olarak gösteren anlamına gelen “SİRAC-I MÜNİR” ifadesi somut değil, soyut bir kavram olarak kalır.