Allah (cc) Rasulü’nün (sav) Sahih Hadislerini beğenmeyenlerin veya daha doğrusu beğenmemezlikten de öte reddedenlerin en başta gelen taifesi Sahih Hadislerin Kur’an-ı Kerim ayetleri gibi Hz. Rasulullah’ın (sav) huzurunda kayda alınıp yazıya geçirilmediği ve dolayısıyla da Allah (cc) tarafından Kur’an Ayetlerinde olduğu gibi korunmuş olmadığı iddialarıdır.
Nefis ve hevalarından kaynaklanan bir yanlış düşünce ile ne ile neyi, ya da kimin sözü ile kimin sözünü kıyasladıklarını düşünebiliyor musunuz?
Her ne kadar Ehli Sünnetin Hz. Peygamberin (sav) sözlerinin ilahi bir kontrol altında olduğunu ve bu sebeple de vahyedilen bilgi doğrultusunda olduğu düşüncesine inanmayan hadis beğenmeyenler başka mazeretler ileri sürmeye kalkışsalar da Sahih Hadislere ilk itirazları yukarıda yazdığımız gibi yazıya geçirilmediği iddiasıdır.
Bundan sonra Sahih Hadislerin yazıya geçirilmediği iddiasına bağlı olarak bu defa da hadislerin sünnetin yazıya geçirilmiş hali olan hadisler sebebiyle korunamayan sünnet fikrinin ortaya çıktığını ve dolayısıyla da Hz. Peygamberin (sav) Risalet’ini tam anlamıyla yerine getirmiş olmayacağı iddiasını dillendirmektedirler.
Bu düşüncenin doğru olmadığının en temel göstergesi hadisleri korumanın tek ve değişmez göstergesinin yazıya geçirmek olmadığı gerçeğidir.
Bu gerçeğin yani bir düşüncenin korunmasının tek şartının yazıya geçirilmesi olmadığının en önemli şahidi bizatihi Kur’an-ı Kerim’in kendisidir.
Yani Kur’an-ı Kerim’in vahyedilişinin hemen akabinde yazıya geçirilmiş olması Kur’an-ı Kerim’in korunmasının asli sebebi değildir.
Kur’an-ı Kerim’in korunmasının asıl nedeni lafız ve manasının Rabbimize (cc) ait olmasıdır.
Mesela Kur’an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinin nazil olma sırasının bu gün elimizde olan Mushaf’taki sıra ile aynı olmaması bile Sahih Hadisleri beğenmeyenlerin iddialarını çürütmeye yeter de artar.
Çünkü Kur’an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinin bu günkü sıralanışı tevkifidir ve hem Sahih Hadislerin vahiy ürünü olduğunun, hem de bazı aklı evvellerin hadisleri ret ettikleri gibi ret ettikleri vahyi gayri metluvun yani okunmayan vahyin varlığının en açık delilidir.
Çünkü hangi surenin hangi sureden önce veya sonra sıralanacağını ve hangi ayetin hangi ayetten sonra geleceği konusunda elde vahye dayalı olarak gösterebileceğimiz bir bilgi yoktur.
Hadisleri beğenmeyenlerin veya hepten reddedenlerin bir kaçının her ne kadar nüzul sırasına göre meal yazmış olmalarına rağmen Kur’an-ı Kerim’in sure ve ayetlerinin bu günkü sıralanışına bir itirazları olmadığına göre yazının bilgiyi korunmanın tek şartı olma iddiaları havada kalan kuru bir iddia olmaktan öteye gitmeyecektir.
Hz. Peygamberin (sav) çevre kabilelere ve hatta fetihten sonra Mekke şehrine idareci olarak tayin ettiği sahabesinin (ra) her birinin yanına Kur’an ayetlerinin yazılı olduğu nüshalardan vermemiş olması bile bu düşünceyi yerle bir etmeye kâfidir.
Gerek Kur’an ayetlerinin gerekse de Hz. Peygamberin (sav) Sahih Hadislerinin meğerki bu ayet ve hadisler yazılmış olsa bile korunmasındaki en önemli husus güvenilir kişiler eliyle elden ele dilden dile aktarılmış olmasıdır.
Şimdilerde bir takım kişilerin Kur’an ayetlerinin ve Sahih Hadislerin sonraki nesillere aktarılmasının bu usulde olması hakkında edep sınırlarını aşacak bir şekilde kulaktan kulağa oyun oynamışlar gibi bir takım ahlaksızca yanlış düşüncelere kapıldıkları ve dolayısıyla Sahabe (ra) neslinden başlamak üzere tüm Selefi Salihini (ra) yalancılıkla suçladıkları da görülmektedir.
İnsanların Kur’an-ı Kerim’e ve Sahih Sünnete tam anlamı ile sarılmadıkları dönemlerde bunlardan daha kötü düşüncelere de kapıldıkları olmuştur.
Ama Sahih Hadisler 1400 yıldır Müslümanların yolunu aydınlatıyor.
Ya hadis ve sünnet beğenmeyenler.
Onlardan tarihin çöplüğünde çok miktarda var.