İslâm dünyasının Filistin ve Gazze sıkıntısının üst düzeyde olduğu bu günlerde, Müslümanların milyonla ifade edilen bir kesimi, Hac ibadetlerini yapmaya hazırlanmanın heyecanını yaşıyor.
“Ciddi sıkıntıların yaşandığı günlerde, ciddi sonuçlar elde edilebilir” kolaylığını bir tarafa bırakıp, Müslümanların Hac ibadetlerinin nerede başlayıp, nerede biteceğini düşünmeleri gerekiyor.
Bu sıkıntılar küresel çetenin İslâm âlemini özellikle, de Ortadoğu bölgesini yeniden parselleme çabalarının yoğunluk kazandığı günlere denk geldi.
Irak sonrasında Suriye ve İran coğrafyasının istedikleri şekilde ele geçirilememiş olmasının sıkıntılarını maalesef bu günlerde Filistinli Müslümanlar çekmektedir.
Dünyanın değişmeyecek enerji bölgesi olan Ortadoğu’da, siyonist işgal yapılanmasının güvenliği adına Müslümanlar, bu güne kadar karşılaştıkları en büyük imtihanı veriyorlar.
İslam ülkeleri adlı ve yöneticilerinin tamamına yakını, küresel çeteye hizmet eden elemanlardan oluşan ve hemen hepsi ırk veya kavim ayrımına dayanan devletlerin suni sınırlar nedeniyle birbirine düşürülmesi yetmiyormuş gibi, şimdilerde Müslümanlar arasındaki diğer ayrımların da yükseltilmeye çalışıldığını görmekteyiz.
En son İran da meydana gelen helikopter kazası nedeniyle biraz olsun birbirine yakınlaşma gibi tavırlar gösteren Müslümanlar, ulus fikrine dayalı davranışların ayrımcılığı nedeniyle, yeniden Şiilik-Sünnilik farklarına dayalı bir çarpışma içine çekilmeye çalışılmaktadır.
Müslümanlar arasındaki en büyük fitne kavramıyla açıklayabileceğimiz çatışma halinin, önümüzdeki yıllarda en önemli tehlikesi, Müslümanların birbirine düşürülerek orta doğuda yeni bir sıcak çatışma ortamının oluşturulması olacaktır.
Böylesi bir ortamda Müslümanlar daha dikkatli olmak, etnisite, mezhep ve fırka farklarını gündeme getirmekten kaçınmak, ümmet bilincinde olmak zorundadırlar.
Ayrımcılıkların önüne geçmenin yolunun Şiilerin Sünniliği, Sünni Müslümanların ise Şiiliği kabul etmeleridir demiyoruz.
Müslümanlar için Ümmet mefhumunun topluluk, halk, cemaat anlamlarına gelmekten ziyade Müslümanların tamamını temsil eden imam kökünden türemiş olduğu dikkate alınarak, tevhid ekseninde oluşmuş bir birliktelik anlamı hiç unutulmamalıdır.
Müslümanlara bu güne kadar hatırlatmalar yapan, öğütler veren hoca efendiler, Ümmet kavramının Kur’anı Kerimde 64 yerde geçtiğini hatırlatırlar ama bu mefhumun Müslümanlar arasında hiçbir zaman ortadan kaldırılamayan fiili bir birliktelik olması gerektiğini söylemezler.
Hac ibadeti işte bu anlamda Cuma ve Bayram Namazlarından bile farklı olarak, fiili birlikteliğin yaşanması gereken tek ibadettir.
Hac ibadeti; Cuma ve Bayram Namazları gibi bireysel olarak eda edilen bir ibadet olmayıp, Müslümanların toplum olarak, hatta ümmet olarak aynı tarihlerde yerine getirdiği ve kazası olmayan bir ibadettir.
Cuma namazını kaçıran bir Müslümanın bir hafta beklediği gibi, Hac ibadetini yerine getiremeyen Müslümanların da bir sene beklemeleri gerekmesinin ne anlama geldiği üzerinde dikkatlice düşünülmelidir.
Haccın en önemli şartı olan Arafat Vakfesinde okunan hutbe, İslam toplumu için çok önemli olmasına rağmen, ulus devlet yapılanmaları ırk kaygısıyla, kendi insanları için ayrı hutbeler okutmakta ısrar etmektedirler.
Arafat Meydanındaki birlikteliğin ruhuna hiç yakışmayan bir şekilde, Müslümanların en azından vakfe gününde o yıl dünyada olup bitenler hakkındaki ortak bir kanaate varmaları için yapılması gereken bilgilendirme ve hatırlatmalar, özellikle göz ardı edilmektedir.
Hac ibadetinin dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlayacağı ve Müslümanları İslâmî bilinçlenmeye sevk edeceği, imanlarının aksiyon haline geçirilmesine sebep olacağı anlatılır.
Diyanetin yayınlarında ve web sitelerinde Hac, dünya Müslümanlarının kaynaşmasını, birbirlerini ve değişik kültürleri tanımalarını sağlar şeklindeki tanımlamalarına kulak asmayın sakın
Böyle anlatılmasına ve yazılmasına rağmen gerçek hayatta işler çok farklıdır.
Bırakın başka ülkelerden gelen Müslümanlarla tanışmayı, diyanet maalesef kendi bünyesinde başka illerden gelen hacıların birbirleriyle bile tanışmasına fırsat vermeyen bir yanlışlık içindedir.
FARKINDA MIYIZ?
Bu gün ümmet kavramı kategorik İslâm ekseninde ve iman temelinde, birlik olan Müslümanlar topluluğu olarak tarif edilmektedir.
Ancak siyasal, etnik, bölgesel, dil farklılıklarıyla birliktelikten uzak olan Müslümanlar, Ümmet olma şuurundan uzaklaştırılmışlardır.
Müslümanlar Ümmet kavramını; İslâm’ın evrensel yapısına uygun olmayan, dünya çapında merkezleri olmayan ama mensubiyet duygusuyla birbirine bağlı bir oluşum veya kültürel bir olgu gibi görmektedirler.