Efendim bir güzel Zilhicce ayının bir güzel Cumâ günündeyiz. Daha farklı güzellikleri yaşayacağımız günler yine nasipse önümüzde bizleri bekliyor. Sevapların bolca geleceği ‘Terviye günü’ ve bilhassa ‘Arefe Günü’ ve de ardından Bayram… Ne mutlu bizlere iyi ki Müslümanlardanız. Hiçbir bedel ödemeden bizleri Müslüman ve İslam kılan Rabbü Teâlâ’ya sonsuz hamdü senâlar ederiz. Şimdiden bayramınız mübârek olsun, deriz efendim.
Tabi aslına bakarsanız her şeyin bir bedeli vardır. Yanı sıra gereği de vardır. Meselâ Müslümanlığın gereği üzerimize düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirmeyi isteriz. Yapmazsanız elbette bunun bir karşılığı olur. Ancak biz bugünkü yazımızda mümin olma sorumluluklarımızdan ‘Kurban’ ve ‘Hac’cın şekli boyutundan çok mânâ cihetine değinmek arzusundayız.
Zilhicce ayı içinde ifâ edilen ‘Hac ve Kurban’ vazifeleri sosyal boyutu ağır basan ibâdetlerimizdendir. Cenâbı Hak maddi imkânı yerinde olan bütün kullarını aralarında makam-mevki-statü farkı gözetmeksizin, kendi evinde görmek istemektedir. Bu ayni zamanda bir ilâhi çağrı ve kutsî bir dâvettir. Kur’ânı Kerim’de bu istek şöylece izah edilir: “(Ey Peygamber!) İnsanlar arasında Haccı ilân et ki, gerek yaya olarak gerekse nice uzak yollardan argın develer üzerinde sana gelsinler.”(Hac, 27) Bilindiği gibi Allah Teâlâ kendi evi olan Beytullâhı âlemlere bir hidâyet kaynağı olarak ilân etmiştir: “Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidâyet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke’deki (Kâbe)dir.”(Âli İmran, 96) İşte o kutsal beytin temsîli anlamı şu dur ki; kutsal beyt Kâ’be, o zamânın insanlığını şirkten, puta tapmaktan muhafaza etmiş ve korumuştur. Bugün de ayni mesaj önümüzde durmaktadır ve sonsuza kadar da bu ilâhî çağrı hep bâki kalacaktır. Bunu yine Hazreti Kur’an söylüyor: “Hatırla ki İbrâhim şöyle demişti; ‘Rabb’im! Bu şehri (Mekke’yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı puta tapmaktan uzak tut.”
Hz. İbrâhim aleyhisselâm’ın bir sünneti olan “Kurban” ibâdeti, diğer bütün ümmetlere emredilmiş bir dînî vecibedir: “Biz, her ümmete -(Kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allâh'ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlah'tır. Öyle ise, O'na teslim olun. (Ey Muhammed!) O ihlâslı ve mütevazı insanları müjdele!” (Hac, 34) Kurban; bir müminlik vazifesi, bir teslimiyetin ifâdesi, Hakk’a bağlılığın ve sadâkatin bir göstergesidir. Yüce Yaratıcı’nın; “Semi’na ve eta’na” yâni “Ya Rabb’i! Sen’in emrini duyduk ve itaat ettik” emrine uymanın bir gereğidir.
Kurban kul ile kulların sâhibi arasında ifâ edilen bir güzel alışveriştir, maldan-candan geçişin bir tezâhürüdür aslında. Kurban bir nevî şükürdür bir değişik zikirdir, fikirdir aslında. Bir adanmışlık rûhudur kurban. Cenâbı Hakk’ın emrettiği hayvanlardan O’nun emrettiği günde O’nun emrettiği şekilde bir hayvanı usûlüne uygun olarak keserek kan akıtmak ve etlerinden başkalarının da istifâde etmesini sağlamak gibi görünür kurban ama işin bu tarafı zâhiri boyuttur. Biz asıl bu güzel ibâdetin mânâ cihetine işâret etmek istiyoruz.
Hac Allah Teâlâ’nın emrettiği bir ibâdettir. Kurban yine Allah Teâlâ’nın emrettiği bir ibâdettir. İbâdetler bizi farklı bir mânâ iklimine sokar özellikle de şu mübârek Zilhicce ayı içerisinde. Her ibâdet kendine has veçhesiyle bizim mânevi yönümüzü yükseltir, günahlarla kirlenen yürekleri temizler âdeta tâze kan yürür kalp âlemimize. Bu güzel ibâdetler vesilesiyle Hakk’ın emrine teslim oluşun güzelliği, ruhların en ince detaylarına kadar ince ince nufûz eder. Bu ne muhteşem bir haldir!
Bu bir iç derinliğidir ve kulu “takva”ya eriştirir. Takva, kulun Rabb’inin hukûkunu gözeterek O’nun yap dediklerini maddi ve mânevî olarak istenen şekilde yerine getirmek, yapma dediklerinden de sakınma hâlidir. Bu hâlin dışına çıkmak kulu gaflete düşürür, tehlikeli yollarda yürütür hatta ateşle oynatır. Dolayısıyla kul dünyâda yol yürürken her adımını dikkatle ve büyük bir teyakkuz ile atmalı. İçinde bulunduğumuz şu mübârek günlerde ifâ edeceği dînî vecibelerini en kalbî hassâsiyetle büyük bir yürek donanımıyla yerine getirmeye özen göstermelidir.
Bütün bu güzelliklerin arkasından gelecek sevinç günleri olan “Kurban Bayramı”nı, her ne kadar İslam âlemi sıkıntı ve acılar içinde olsa dahi yine de tebessümle, umutla, ümitle, kardeşlik iletişimini hep diri tutarak geçirebilmek temennisiyle inşaALLAH…