AŞK prensesleri de ÖLDÜRÜR
Muhsin İlyas Subaşı; deneme, roman, biyografi, araştırma inceleme dalında eserleri bulunan, ama esas itibariyle Vuslat Türküsü, Aydınlığın Gözleri, Bu Yüreğin Ülkesinde, Sevgi Donanması, Deryâdil, Sevdakâr, Aşkistan gibi şiir kitaplarına imza atan, çok sayıda şiiri bestelenip, yabancı dillere çevrilen değerli bir şair.
Ayrıca ödülce zengin bir isim. Bazıları:
1976 ve 1984 yıllarında Başbakanlık Basın Yayın Ödüllerini (araştırma dalında), 1984 ve 1985 yıllarında da Kayseri Gazeteciler Cemiyeti’nin basın ödüllerini (araştırma dalında) kazandı. Güneşe Uçan Kelebek romanıyla, Aydınlar Ocağı’nın 2001 ödülünü, Yılın Romanı dalında aldı.
Yeni eseri bir roman: AŞK Prensesleri de ÖLDÜRÜR. Büyük Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan`ın kızı Gevher Nesibe’nin hüzünlü öyküsünün anlatıldığı kitap; yüzyıllara meydan okuyan bir aşk, 1206 yılında inşa olunan Gevher Nesibe Şifahanesi’nin, Dünyanın İlk Tıp Fakültesinin de kuruluş hikâyesi.
Tarih kitaplarını kolay kolay, ilgi ve meraklıları dışında kimse okumaz. Fakat tarih konulu romanlar bir tanıtım ve basamak olması bakımından önem taşır, bilhassa usta ve güvenilir bir kalemin ürünüyse.
Selçuklu tarihinden kesitler alan, seçkin şahsiyetlerini öne çıkaran, kıymetli işçiliklerin ürünü yeterli sayıda romanımız yok. İnce bir araştırma ve dikkatin eseri olan AŞK Prensesleri de ÖLDÜRÜR, bu bakımdan önemli bir boşluğu dolduruyor.
Öyle ki mesela biz Sadreddin Konevî Hz.nin babası, dönemin değerli bir âlimi olan Hoca Mecdüddin İshak’ın isminin bile ihmal edilmediğine şahit oluyoruz. Gıyaseddin Keyhüsrev, Komutan Alptekin, Gevher Nesibe aracılığıyla dönem ve siyasî fikrî zemin hakkında bilgileniyoruz.
Milli şuur edinme yönündeki problemlerimiz, o zamanlarda da geçerliğini sürdürüyor, yabancı kültür hâkimiyeti değişik kanal ve biçimlerde devam ediyor. Romanda bir devre egemen olan anlayış açıkça eleştiriliyor:
“…ancak bu şehirli Türkmenler, saraylarda hep İranlıları çalıştırdılar. Kendi soyundan olan dağdaki adamı şehirlere getirip medreselerde eğitmediler. Hatta baban dâhil birçok Türkmen sultanı, meliki, beyi, çocuklarına İranlıların adını verdiler. ‘Gıyaseddin Keyhüsrev’ nedir, Türk adı mı, Türkmen adı mı? Kendi adı Kılıç Arslan olsun, oğullarını, Keykavus, Keyhüsrev, Keykubat gibi İranlı unvanları versin. Şimdi, cahil bırakılmış Türkmen, bunları görünce hem Türklüğünden hem de İslâm’dan uzaklaşıyor ve böylece bu defa, bir başka yönüyle İran’ın tuzağına düşüyor.” (sh. 22)
Yazar, tarihi konuları işleyen bazı romancıların hatasına düşmemiş; araştırmacı kişiliğiyle o dönemin üslûbunu vermeye çalışmış; ecdadımızın tutunduğu, baş koyduğu manevî değerler de, satır aralarına yerleştirilmiş. Bu olgu da kitabın “sahicilik” duygusunu kuvvetlendiriyor.
Eser, hareketli olaylarla sürükleyiciliğini koruduğu gibi, sinema gibi görsel sanatlara uygun bir dil taşıyor.
Muhsin İlyas Subaşı’nın, Kayserili diye bilinen Mimar Sinan’la ilgili “Taşla Konuşan Deha” isimli bir eseri olduğunu da hatırlatalım.
Canlı ve sıcak bir lisanla anlatılan romanda şair ruhu, bazen satırlar arasına giriyor ve mesela Gevher Nesibe’yi şu şekilde konuşturuyor:
“Denizin yosundan yeşil saçları vardır. Dibi ise, karadan daha zengindir. İnci ve mercan yuvaları denizde saklıdır. Göğün mavisi, denizde biraz koyulaşarak laciverde dönüşür. Deniz, insanı hem aşka, hem sonsuzluğa çağırır. Deniz kâinatın salıngacıdır. Bize üzerinde taşırken kendi diliyle ninnisini söyler. Yosunlu kayalarla öpüşen tuzlu sular, benim yüreğimde sanki bir alev gibidir. Şu coşkulu hırçın dalgalar, türküsünü geceleri yıldızlara, gündüzün bana söyler.”
Kanaatimce romanın nirengi noktasını, azametli bir aşkın dönüşümünü ise şöyle ifade ediyor:
“Ah insanoğlu, yaptığın gemilerinle denize hâkim olduğunu mu sanıyorsun? Gün gelir o deniz seni de eritir içinde, mayileştirir lime lime, parça parça eder ve her zerreni bir sahile fırlatır. Tıpkı benim tarakla aynamı dibe çektiği gibi.”
Manâ Okyanusu, güne değil zamana yayılmış nice aşkı potasında eritecektir. Sevgiliden kalan ayna ve tarak gibi izler de suya, havaya, toprağa karışacak; aşk derinleşecek, erecek ve tüm varlıkla bütünleşecektir.
Sayın Subaşı’yı tebrik ediyor; esenlik içinde başarılı çalışmalarının ve edebî hizmetinin devamını diliyorum.
BERCESTE DERGİSİ
11 senedir yayın hayatını başarıyla sürdüren Berceste Dergisi; Şair ve Yazar Muhsin İlyas Subaşı’nın 50. sanat yılı için çıkardığı özel sayıdan sonra, Ocak sayısını da önemli hikâyecilerimizden Emir Kalkan’a ayırdı.
“Her taşımız, toprağımız türküdür bizim. Kadim bir geçmişi, derin bir uygarlığı anlatır anlayana. Ben türkü dinlemeyi bilenlere bir türkü söylüyorum. İçli bir türkü. Anadolu türküsü. Milletlerin iç dünyası sanatlarıyla dışa yansır. Ve sanatın kaynağı gönüldür, kalptir, duygudur. Sanat akılla yapılsaydı, Einstein dünyanın en büyük şairi olurdu. Akıl sanat dünyasında ikinci plana düşer.” diyen Emir Kalkan’ın, kekik kokulu hikâyelerinden örneklerin de verildiği sayıya, katkıda bulunan kalemler:
Vedat Ali Tok, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Zeki Bulduk, Prof. Dr. İsmail Görkem, Serdar Tozan, Tahir Maraşlı, Selin Hekimoğlu, Ahmet Turan Alkan, S. Burhanettin Akbaş, İlhan Dağıstanlı, Fariz Farzalı. Nevzat Özkan, Prof. Dr. Atabey Kılıç, Süleyman Aydın, Dursun Berkok, Mustafa Miyasoğlu, Mustafa Cengiz, Yücel Bayar, Senem Gezeroğlu, Şükrü Efe, Mehmet Ali Kalkanlı, Sergül Vural, Cumali Azak, Şerife Oral.
İletişim adresi: bercestedergisi@gmail.com
K+ artı DERGİSİ
2. sayısıyla merhaba diyen, Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi’nin yayın organı olan dergi, kapak konusu olarak Gönüller Sultanı Hz. Mevlâna’yı almış.
Çarpıcı yazılarla dolu, Hz. Mevlâna’nın bazı şiirleriyle bezenmiş dergide yer alan isimler şunlar:
Tahir Akyürek, Ahmet Kuş, Rıdvan Canım, Saim Sakaoğlu, Fatih Özkafa, Ali Bektaş, Mustafa Özçelik, Abdullah Harmancı, Nail Bülbül, İbrahim Demirci, Köksal Alver, Salih Zengin, Yusuf Yerli, Bekir Biçer, M. Ali Köseoğlu, M. Ali Orak. İsmail Detseli, Muammer Ulutürk, Zeki Oğuz, Abdülkadir Yurtseven, Ali Işık, Ömer Solak, Muhsin Mete, Arif Ay, Mehmet Kahraman, Hüzeyme Yeşim Koçak, Zeliha Üstün, Mustafa Uçurum, Ahmet Aksoy, Hakkı Biçer.
TYB ÖDÜLLERİ
TYB “Yılın yazar, fikir adamı ve sanatçılarını” açıklarken, ödül alanlar arasında Konyalı yazar ve sanatçılarının da bulunması hepimizi sevindirdi. Ödül sahiplerini kutluyoruz.
Ahmet Kuş Dünya Mevlevihanelerine Yolculuk kitabıyla gezi dalında, şair ve yazar İbrahim Demirci Dillerin Dili eseriyle dilde, Işık Yanar Taşra Şairi kitabıyla roman dalında ödüllendirildi.
Konya Büyükşehir Belediyesi ise, Kamu Yayıncılığı dalında Konya Vilayeti Sal-nameleri ve Konya Kadı Sicilleri eserleriyle ödüle layık görüldü.
ESKADER ÖDÜLLERİ
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)’nin her yılın sonunda açıkladığı ödülleri de belli oldu.
Başkan Mehmet Nuri Yardım, düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada ESKADER ve “ESKADER 2012 Kültür Sanat Ödülleri”yle ilgili bilgiler verdi.
Özel Ödül Prof. Dr. Semavi Eyice’ye, Üstün Hizmet Ödülleri ise Yusuf Ömürlü, Prof. Dr. Mehmet Genç ve Dr. Mustafa Tatçı’ya verildi. Prof. Dr. Kemal Karpat, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, Âmir Ateş, Mehmet Özbek, Fuat Başar, Yavuz Bahadıroğlu, Memduh Cumhur, Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Prof. Dr. Sema Uğurcan, Hasan Lâtif Sarıyüce, Orhan Alimoğlu, Dr. Muammer Yıldız, Ahmet Özdemir ve Dursun Gürlek çeşitli dallarda ödüle lâyık görülenler arasında bulunuyor.
Sinemada “Ateşin Düştüğü Yer”, tiyatroda ise “Bir Adam Yaratmak” adlı eserler seçilirken Şule Yayınları, Hece Dergisi ve Timaş Çocuk ödüllendirilen kültür kurumları oldu.