Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam Peygamber (s.a.v.) Efendimizin, O’nun âlinin ve ashabının üzerine olsun.
Kitap, insan için “aydınlatıcı bir kandil”dir. Bakın, size tanıtacağım kitapta müderris ve meşayıhten biri olan Muhammed Kudsî El- Bozkırî şöyle diyor: “Cesedini çürüten er olmaz!”
Bu sözü okuyunca şu ayet-i kerime aklıma geldi: “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” Ahzap: 23
Kitabın ismi: Muhammed Kudsî El – Bozkırî (Hoca Memiş Efendi) Yazarları: Okulumuz meslek dersleri öğretmenlerinden Sayın Dr. İsmail Bilgili ve arkadaşı.
İsteme adresi: Fetih Mh. İnce Mehmet Sok. No:10 Karatay / Konya
Kitabı okudum; güzel. Kitap bir araştırma mahsulü, kaynak verilmiş. Biz, istifade ettik; inşallah okuyucularım da istifade ederler.
Kitabın giriş bölümünde tasavvuf ve medrese eğitimi, medrese eğitim tarihi, medrese- tekke ilişkisi hakkında bilgi verilmektedir. XIX. Yüzyılda Konya’da sosyal, dini ve ilmi hayattan bahsedilmektedir.
Diğer bölümlerde ise Hoca Memiş Efendi’nin hayatından, kütüphanesinden, ailesi ve evlatlarından, medresesinden, hocalarından, talebelerinden, bir bağı bulunan ulemadan, “paşa dairesi”nden ve “ıslah-ı medaris”ten bahsedilmektedir.
Tasavvuf şu şekilde tarif edilmektedir: “Tasavvuf insanı Allah’a, Allah’ı da insana sevdirme sanatıdır. Bu sanatın icra edildiği okullardan biri de Nakşî bendî ekolüdür.”
Mekke - tekke ilişkisi ise şu şekilde izah edilmektedir: “İslam tarihi boyunca medrese ve tekke eğitimi birbirini tamamlayan unsurlar olarak görülmüştür. Türklerin en büyük ahlak / tasavvuf eğitimcileri, doktorları medreselilerdir…”
Katolikliğin XIX. yüzyıla kadar ilimler ve fenlere karşı çıkardığı zorlukları, yaptığı “kâfir” ithamlarını, İslamiyet asla yapmamıştır. Bin iki yüz sene içinde Katolik ruhaniler arasında bir tek mühendis ve tabiat bilimci yetişmemesine karşılık, İslam dünyasında ve Türkler arasında en meşhur mutasavvıflar, tabiat bilimciler, doktorlar ve âlimler medreselerde yetişmişlerdir…
Medreseler ferdi farklılığı ön planda tutarak eğitim vermişlerdir. Öğrencilerin ilgi ve kabiliyetlerine göre ders almalarına zemin hazırlanmış, mecburi eğitimden ziyade ilgi duyulan alanın derslerini alma imkânı sunulmuştur. Bu da ferdin özel kabiliyetinin gelişmesine, yetenekli olduğu sahada kolayca mesafe almasına sebep olmuş, alanında uzman ve söz sahibi âlimlerin yetişmesini sağlamıştır.
Medrese eğitimi her seviyedeki insanın alabileceği şekilde düzenlenmiştir. Disiplinli olarak sıra derslerine giremeyecekler için herkese açık tamamen serbest genel derslere (ders-i âmm) devam imkânı sunulmuştur.
XIX. Yüzyılda Konya’da sosyal, dini ve ilmi hayat hakkında söyle denmektedir: “XIX. Yüzyılda Konya’da dini ve ilmi hayatı Hadim’de Hadimi hazretlerinin babasının öncülüğünde başlayan ve medrese- tasavvuf anlayışını birleştirerek eğitim veren medreseler belirlemiştir.
Hoca Memiş Efendi ve çevresinin Konya’nın sosyal, dini ve ilmi hayatına hizmetlerine gelince. Mevlana Halid-i Bağdadi’nin ifadesiyle, “Anadolu’nun aslanı” olan Hoca Memiş Efendi ve aynı çizgide olan Konya uleması, Konya’nın sosyal, dini ve ilmi hayatına büyük katkılarda bulunmuşlardır.
Bu hususta şöyle denmektedir: Mevlana Halidi Bağdadî, Muhammed Kudsi’ye, Hoca Ödemişli Hasan Kudsi’den sonra ikinci kez hilafet görevi verir ve memleketi Karacahisar’a gönderip ilmi yaymak, halkı irşat etmekle görevlendirir…”
Birinci Cihan Harbinden yedi sene evvel İslam’ı kemal zirvesinin üstüne çıkaran medreseleri uleması, ıslah etmeye karar verir ve gereğini yerine getirir.
Ayrıca Konya uleması, Meşrik-i İrfan ve İntibah gibi gazeteler çıkararak İttihat ve Terakki zihniyeti ile mücadele eder. Allah hepsinden razı olsun.
Meslektaşımız Sayın Dr. İsmail Bilgili ve arkadaşını bu güzel çalışmalarından dolayı tebrik eder, başarılar dileriz.
Not: 12. 01. 2009 tarihinde yayımlanan Ermeni Meselesi isimli yazımın üçüncü paragrafı, “Ermeni soy kırımı yapılmamıştır.”…şeklinde yazılması gerekirken sehven“Ermeni soy kırımı yapılmıştır.”… şeklinde yazılmıştır. Okuyucularımdan özür dileriz.