İnsan şahsiyetini güzelleştiren şeyin ne olduğunu düşünecek olursak herhalde aklımıza güzel ahlâk gelecektir. Zira insanın kıymet kazanması ancak onun içeriğindeki değerleri uygulamakla mümkündür.
Bu, gerçekten bizi ilgilendiren en önemli konulardan birisi olmalıdır. Bir insan düşünün ki; şefkati, merhameti, hoşgörüsü, sevecenliği, yumuşaklığı, affediciliği, kin ve hasetten uzak duruşu, gülümsemesi, cömertliği, yardımseverliği, iş görmesi, kolaylık sağlaması, güzel geçimi, aile hayatına değer verip onlara hoş davranması gibi nice özellikleriyle insan, insan olmanın olgusunu elde eder. İman ve ibadet hayatının güzelliğini en belirgin şekilde gösteren gerçekler de bunlardır. Bu meziyetlere sahip olan kişi, Allah sevgisinin derin manâlarını da yaşar. Büyüklerin “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmalı” diyerek dile getirmeye çalıştıkları ve uygulama çabası içerisinde oldukları hakikat de budur herhalde. Allah’ın (c.c.) sevgili Rasûlü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Edendimiz’in de;
“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” (Muvatta, K. Ahlâk 8) buyurmalarındaki hikmet de ancak böylelikle anlaşılır.”
Şüphesiz ki en önemli sermaye kişinin îman ve ibadet hayatıdır. Ama ehl-i îman ve ehl-i ibadet bir insanın yükselmesi ise ancak bu meziyetlere sarılmasıyla mümkün olacaktır. Hatta böylesi bir insan Allah’a çokça ibadet yapan âbidlerin derecesine ulaşacaktır. Hadis-i şerifte bu gerçeğe de şöyle rastlarız: “Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7. Tirmizî, Birr 62)
Yukarıda da işaret edildiği üzere bu meziyetleriyle birlikte bir Müslüman, İslâm’ın eşsizliğini, güzelliğini ortaya koyar. Onu namazıyla, orucuyla, zekâtı ve haccıyla görürken eğer böylesi eşsiz meziyetlerine de şahit olurlarsa insanlar, onun vasıtasıyla İslâm’ı daha çok kabullenirler. İşte bunun için mü’min kimse dininin temsilcisi olduğunu asla unutmamalı, onu güzel yaşamalı ve dine karşı soğuk davrananlara da bu haliyle telkin ve tebliğde bulunmalıdır.
Biliyoruz ki Allah’ın Rasûlü Sevgili Peygamberimiz bu eşsiz ahlâkıyla dinini sevdirmiştir. Bu manada yüce Allah (c.c.) Habîbi’ni şöyle övmüştür:
“Şüphesiz Sen en yüksek ahlâk üzeresin.” (68 Kalem 4)
“Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.” (3 Âl-i İmran 159)
İşte Müslüman, kulluğu, bu derin manasıyla düşünmelidir. Efendimiz (s.a.v.)’in eşsiz örnekliğini hiçbir zaman unutmamalıdır. O, arkadaşlarına nasıl davranıyorsa kendisi de öylece davranmalıdır. O, eş ve çocuklarına nasıl davranıyorsa o da buna riayet etme gayretinde olmalıdır. O ticari hayatta ve diğer hayatında nasıl doğruluğa riayet etmişse o da, onu uygulama çabasında olmalıdır.
Bütün bunların zıddı ise kişinin kötü ahlak sahibi olmasını sağlar ki bu, bir Müslüman için büyük bir kayıptır. Böylesi insanlar iyi arkadaş edinemezler. Aile efradı tarafından sevilmezler. Toplumda, insanlar arasında güzel bir yer edinemezler. İşte bu önemli bir şahsiyet bozukluğudur. Bunun için de kişi nefsinin terbiyesi konusunda gayret etmeli, ahlâkını güzelleştirmeye çalışmalıdır. Bu manada Allah’ın Rasûlü (s.a.v.)’in şu duaları bizlere ne güzel örnektir:
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Müslim Birr 74)
Kişi kendisi konusunda gayret ederken çocuklarına da güzel örnek olmaya çalışacaktır. Bir anne baba yalan söylerken yavrusuna nasıl doğru söylemeyi telkin edebilir? Kendisi kin ve nefret doluyken çocuğuna nasıl sevgi ve şefkat aşılayabilir?
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu davranış ve sözleri bu konuda ne güzel bir uyarıdır bizlere:
Bir gün Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Abdullah bin Amr'ın çocukluğunda, evlerinde misafir iken, annesi ona bir şey vereceğini söyleyerek yanına çağırdı. Rasûlullah Efendimiz çocuğa ne vermek istediğini sordu. Annesi hurma vereceğini söyledi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Eğer aldatıp bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılmış olurdu," buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, 3/447)
Bir erkeğin ya da kadının evindeki eşine sertliği, kabalığı ve hoşgörüsüzlüğü acaba ne ile açıklanabilir ki! Peygamberimizin onca sıkıntı ve telaşına rağmen eşlerine gösterdiği güzel davranış bizlere neler hatırlatıyor ki! Bunun için hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Mü’minlerin imanca en mükemmeli ahlakça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizi, Rıda, 11)
İşte insanın Allah için hedefleri bütün bunlar olmalıdır. Zira insan ancak bu güzel hasletleriyle olgun bir îmana sahip olabilir:
“Mü’minlerin îmanca en olgunu, huy itibariyle en güzel olanıdır.” (Tirmizi, iman 6)
“Kıyamet günü, mü’min kulun mizanında güzel huydan ağır basacak hiçbir şey yoktur. Allah, fena lâf konuşana buğzeder.” (Tirmizi, kitabü’l-birr 62)
İşte İslâm! Bu ve benzeri hakikatlere yapışan ebedî mutluğu elde edecektir. Rabbimiz hepimize lûtfetsin. O’na emanet olunuz.
Bu, gerçekten bizi ilgilendiren en önemli konulardan birisi olmalıdır. Bir insan düşünün ki; şefkati, merhameti, hoşgörüsü, sevecenliği, yumuşaklığı, affediciliği, kin ve hasetten uzak duruşu, gülümsemesi, cömertliği, yardımseverliği, iş görmesi, kolaylık sağlaması, güzel geçimi, aile hayatına değer verip onlara hoş davranması gibi nice özellikleriyle insan, insan olmanın olgusunu elde eder. İman ve ibadet hayatının güzelliğini en belirgin şekilde gösteren gerçekler de bunlardır. Bu meziyetlere sahip olan kişi, Allah sevgisinin derin manâlarını da yaşar. Büyüklerin “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmalı” diyerek dile getirmeye çalıştıkları ve uygulama çabası içerisinde oldukları hakikat de budur herhalde. Allah’ın (c.c.) sevgili Rasûlü Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Edendimiz’in de;
“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” (Muvatta, K. Ahlâk 8) buyurmalarındaki hikmet de ancak böylelikle anlaşılır.”
Şüphesiz ki en önemli sermaye kişinin îman ve ibadet hayatıdır. Ama ehl-i îman ve ehl-i ibadet bir insanın yükselmesi ise ancak bu meziyetlere sarılmasıyla mümkün olacaktır. Hatta böylesi bir insan Allah’a çokça ibadet yapan âbidlerin derecesine ulaşacaktır. Hadis-i şerifte bu gerçeğe de şöyle rastlarız: “Bir mü’min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7. Tirmizî, Birr 62)
Yukarıda da işaret edildiği üzere bu meziyetleriyle birlikte bir Müslüman, İslâm’ın eşsizliğini, güzelliğini ortaya koyar. Onu namazıyla, orucuyla, zekâtı ve haccıyla görürken eğer böylesi eşsiz meziyetlerine de şahit olurlarsa insanlar, onun vasıtasıyla İslâm’ı daha çok kabullenirler. İşte bunun için mü’min kimse dininin temsilcisi olduğunu asla unutmamalı, onu güzel yaşamalı ve dine karşı soğuk davrananlara da bu haliyle telkin ve tebliğde bulunmalıdır.
Biliyoruz ki Allah’ın Rasûlü Sevgili Peygamberimiz bu eşsiz ahlâkıyla dinini sevdirmiştir. Bu manada yüce Allah (c.c.) Habîbi’ni şöyle övmüştür:
“Şüphesiz Sen en yüksek ahlâk üzeresin.” (68 Kalem 4)
“Sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi.” (3 Âl-i İmran 159)
İşte Müslüman, kulluğu, bu derin manasıyla düşünmelidir. Efendimiz (s.a.v.)’in eşsiz örnekliğini hiçbir zaman unutmamalıdır. O, arkadaşlarına nasıl davranıyorsa kendisi de öylece davranmalıdır. O, eş ve çocuklarına nasıl davranıyorsa o da buna riayet etme gayretinde olmalıdır. O ticari hayatta ve diğer hayatında nasıl doğruluğa riayet etmişse o da, onu uygulama çabasında olmalıdır.
Bütün bunların zıddı ise kişinin kötü ahlak sahibi olmasını sağlar ki bu, bir Müslüman için büyük bir kayıptır. Böylesi insanlar iyi arkadaş edinemezler. Aile efradı tarafından sevilmezler. Toplumda, insanlar arasında güzel bir yer edinemezler. İşte bu önemli bir şahsiyet bozukluğudur. Bunun için de kişi nefsinin terbiyesi konusunda gayret etmeli, ahlâkını güzelleştirmeye çalışmalıdır. Bu manada Allah’ın Rasûlü (s.a.v.)’in şu duaları bizlere ne güzel örnektir:
“Allah’ım! Yaratılışımı güzel yaptığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” (Müslim Birr 74)
Kişi kendisi konusunda gayret ederken çocuklarına da güzel örnek olmaya çalışacaktır. Bir anne baba yalan söylerken yavrusuna nasıl doğru söylemeyi telkin edebilir? Kendisi kin ve nefret doluyken çocuğuna nasıl sevgi ve şefkat aşılayabilir?
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu davranış ve sözleri bu konuda ne güzel bir uyarıdır bizlere:
Bir gün Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Abdullah bin Amr'ın çocukluğunda, evlerinde misafir iken, annesi ona bir şey vereceğini söyleyerek yanına çağırdı. Rasûlullah Efendimiz çocuğa ne vermek istediğini sordu. Annesi hurma vereceğini söyledi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Eğer aldatıp bir şey vermeseydin sana bir yalan yazılmış olurdu," buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, 3/447)
Bir erkeğin ya da kadının evindeki eşine sertliği, kabalığı ve hoşgörüsüzlüğü acaba ne ile açıklanabilir ki! Peygamberimizin onca sıkıntı ve telaşına rağmen eşlerine gösterdiği güzel davranış bizlere neler hatırlatıyor ki! Bunun için hadis-i şerifte şöyle buyrulur:
“Mü’minlerin imanca en mükemmeli ahlakça en güzel olanlarıdır. Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizi, Rıda, 11)
İşte insanın Allah için hedefleri bütün bunlar olmalıdır. Zira insan ancak bu güzel hasletleriyle olgun bir îmana sahip olabilir:
“Mü’minlerin îmanca en olgunu, huy itibariyle en güzel olanıdır.” (Tirmizi, iman 6)
“Kıyamet günü, mü’min kulun mizanında güzel huydan ağır basacak hiçbir şey yoktur. Allah, fena lâf konuşana buğzeder.” (Tirmizi, kitabü’l-birr 62)
İşte İslâm! Bu ve benzeri hakikatlere yapışan ebedî mutluğu elde edecektir. Rabbimiz hepimize lûtfetsin. O’na emanet olunuz.