Can sıkıntısından değil eskileri anımsamak adına kitaplığımdan üstadım Abdurrahim KARAKOÇ’un kitaplarını aldım elime.
Uzun zamandır bir canla muhatap olmadıklarından dolayı biraz tozlanmış ve kitapların üst tarafı da sararmaya başlamış. Tıpkı bizi uzun zaman görmeyen insanlarla karşılaştığımızda; bizde ki ihtiyarlamayı fark etmeleri gibi…
Üstadımın kitaplarını okurken işaretlediğim yerler neresiymiş diye bakarken içimde bir hüzün oluştu ve ruhuna “Fatiha” okurken şu mısralar döküldü kalbimden…
GÜVENİLMEZ DAĞLAR
Bunların tüm hesabı sorulacak,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Keyfilik ilelebet sürmeyecek,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Seni getirenlere bir vesile,
İradem budur dedin, korkun ile,
Yaptım oldu dedin, olmucak işe,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
İnsanları ezip çıktın tepeye,
Pamuk gibi savruldun; esen yelle,
Tepelerden düşerken eteklere,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Ummanda boğulan firavun gibi,
Bedir kuyusunda bir ceset gibi,
Bomboş hayallere inanır gibi,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Çaktığın kazıklar bir bir söküldü,
Çil çil altınların oldu döküntü,
Arkandaki insanlar hep ölümlü,
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Azrail’le tanışıklığın var mı?
Yalan dünyada hâlâ gözün var mı?
Canını vermeye niyetin var mı?
Güvendiğin dağlar yıkılsın da gör.
Yurdumda çok güçlü olsa da nadan,
Gelecektir sonu kötünün inan,
Kuşanınca ümitleri ol şadan,
Güvenilen dağlar yıkılsın da gör.
Sözler sert olsa da manası derin,
Anlamaz bunları olmayan engin,
Ağırdır sözün, yeter artık Sezgin,
Güvenilen dağlar yıkılsın da gör.