Mübarek Ramazan günlerinden dünyanın çeşitli yerlerinde hapishanelerde evinden yuvasından uzak ve zulüm altında günlerini geçiren insanları bir nebze olsun hatırlamak adına Mısır’da Sisi zaliminin emriyle mahkûm edilen Muhammed El Biltaci’yı bir sözüyle hatırlatmak istiyorum.
Sözden önce sözün sahibini biraz olsun tanıtmak gerekirse;
Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın siyasi kanadı Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Sekreteri Muhammed El Biltaci, Muhammed Mursi'nin devrildiği 3 Temmuz 2013'teki askeri müdahaleden bir ay sonra gözaltına alınmıştı ve Ağustos 2013'te Kahire'deki Rabia Meydanı'nda düzenlenen darbe karşıtı gösteriler sırasında güvenlik güçlerince öldürülen Esma El Biltaci 'nin babasıdır.
İşte bu Muhammed Biltaci, “Güvenimize lâyık olmayanlara güvenmekle yanlış yaptık” demiş.
Hem dinen hem de reel politik olarak çok doğru bir söz.
Tıpkı Milletimizin geçmişten bu güne siyaseten güvenmemesi gerektiği halde güvendiği insanlar tarafından kandırılmasında olduğu gibi.
Ya da dini yönden bilgili kişidir diyerek biraz da isminin önündeki unvanlara kanarak aldandığı kişilerde olduğu gibi.
Ya da önüne her sandık konulduğunda seçildiğinde çok iş yapacağını iddia eden muhtar adaylarının seçildikten sonra hiç iş yapmadığını gördüklerinde “eyvah” dediği gibi.
Siz bu eyvahların sayısını muhtarlardan belediye başkanlarına, milletvekillerinden hükümet başkanlarına kadar dilediğiniz sayıda artırabilirsiniz.
Yaş nedeniyle emekli olamayanlar ile 3600 ek göstere bekleyen memurlara verdiği sözü yerine getirmeyenler ya da adına kader mahkûmu deyip suçlarını biraz da hafife aldığımız mahkûmlara af ümidi verdikten sonra af seçimden sonraya kalır diyenlere kadar da uzatabilirsiniz.
Mesela cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllardaki tek parti iktidarından bu günkü tek parti iktidarına kadar siyaset meydanlarında verildiği halde yerine getirilmeyen pek çok söz hatırlamak mümkün.
Bunlardan siyasi maddi olarak en fazla can yakanları olarak 5816, 6831 ve 6183 sayılı kanunlar var.
Ya da bir zamanların meşhur siyasi vaadi olan insanlara 3 anahtar verilmesi var.
Son zamanlara geldiğimizde ise 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana ne idüğü belirsiz bir FETÖ’cü olmak suçlaması var.
Millet her bahane ile sürekli olarak insanların FETÖ'cü olmaları nedeniyle gözaltına alındığını ve mahkûm edildiğini görüp, komşusu ve akrabası ile neredeyse düşman hale getirilirken siyaseten biraz yukarı basamaklara doğru çıkıldığında üst kademelerdeki kişilerden hiç birisinin FETÖ’cü olmadığını(!) çünkü çıkarların ve menfaatlerin FETÖ den daha önemli olduğunu görüyor.
Mesela bu nedenledir ki TBMM de birkaç defa gündeme gelen FETÖ araştırma önergesinin İktidar partisi ve müttefiki tarafından engellendiğini görünce siyaseten partilerine güvenmekle yanlış yaptığını düşünenler gibi.
Ya da mesela PKK terör örgütünün üst düzey yöneticileri için siyaset meydanlarında atar yaptıktan sonra geçen bunca zamana rağmen hala idam cezasını getirmekten kaçınan siyasi parti başkanlarına küsen vatandaşlar gibi.
Ya da seçim öncesi ABD ve İsrail’i düşman gibi gösterip seçim sonrasında ABD ve İsrail ile en yakın ticari ilişkiler içinde olmayı kendi siyasi varlıklarının sebebi olarak gören hükümet başkanları karşısında kalakalan vatandaşlar gibi.
Esasında bizim milletimizin dilinde yıllarıdır söylenegelen sözlere bakarsanız güven zor kazanılıp, zor elde tutulan ve en ufak bir sarsıntıda çok kolay kaybedilen bir şeydir.
Yukarıda örnek olarak yazdığımız birkaç kanun maddesini kendilerine oy veren vatandaşların güvenine rağmen uygulamaya koyanların sonuçları malum.
Şimdilerde güvene layık olma konusunda sonuçları görülecek kişiler de son seçimlerle iş başına geldiler.
Bakalım vatandaşlar sonuçta Biltaci gibi güvenmekle yanlış yaptık mı diyecek, yoksa güvenimizi boşa çıkarmadılar mı diyecek?
Gidenlere bakınca iş başındakilerin sürelerinin dolması için şunun şurasında ne kaldı?