Zaman zaman olayları fıkralarla izah etmeye çalışırım. Bazen bir fıkra yüzlerce sayfa yazıya bedel oluverir ve cuk diye yerine oturuverir. Fıkralar sadece gülmek için değildir. İçinde nice ince mesajlar barındırır.
Bugün de günlerden beri manşetlere oturan olayların ilham ettiği iki fıkra anlatmak isterim. Okuyucu bunları hangi olaya uygularsa uygulasın.
Birisi Nasreddin Hoca’dan.
Malum hikâye, bir gece Hoca’nın eşeği çalınmış. Komşuları Hoca’ya geçmiş olsuna geliyor. Bir taraftan da, “Bu kadar derin uyku mu uyunur? Hiç insanın çıkan gürültüden haberi olmaz mı?” Kimisi, “Hay hocam kapıya bir kilit vursaydın, hırsız giremezdi” Kimisi de, “Hocam bahçeye bir köpek bağlasaydın, hırsız korkardı” gibi lâflar edince, Hoca Efendi’nin kafasının tası atıp, “A komşular, hep kabahat bende mi, hırsızın hiç mi kabahati yok?” deyiverir. Hep kabahat olayları meydana çıkaranlar da, olaya sebep olanların hiç kabahati yok.
İkincisi de Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden. Bu da yapılan bir yorum üzerine aklıma geldi.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, “Evliya-i fakirin hayatında ellerini öpüp dualarını alığı meczuplar” diye bahsettiği zamanın meczuplarından Boynuzlu Divane Ahmet Dede isminde bir zattan bahseder. Bu zat Kasımpaşa’da oturur, gelip geçene laf atar, ömründe görmediği şahıslara ismiyle hitap eder, koynu, koltuğu ve torbası koyun keçi, sığır, karaca ve ceylan boynuzları ile doludur. Ahmet Dede’ye varıp, “Hani benim boynuzum” diyenlere genç ise küçücük yaşlı ise büyücek bir boynuz verir, eğer soran bekâr ise “Senin boynuzların henüz çıkmadı” dermiş.
Anlayacağınız Ahmet Dede ermiş kişilerden olduğu için herkese haliyle mütenasip bir boynuz verirmiş.
Bu anlatımı bundan tam elli sekiz yıl önce müstear bir isimle OKU mecmuasında yazmış ve sonuna da şu yorumu eklemişim:
Acaba Boynuzlu Divane Ahmet Dede zamanımızda yaşasaydı, bazılarına vereceği hem uzun, hem çatallı ve hem de yaldızlı boynuzları nereden bulacaktı?
Hoşça kalın.
Bugün de günlerden beri manşetlere oturan olayların ilham ettiği iki fıkra anlatmak isterim. Okuyucu bunları hangi olaya uygularsa uygulasın.
Birisi Nasreddin Hoca’dan.
Malum hikâye, bir gece Hoca’nın eşeği çalınmış. Komşuları Hoca’ya geçmiş olsuna geliyor. Bir taraftan da, “Bu kadar derin uyku mu uyunur? Hiç insanın çıkan gürültüden haberi olmaz mı?” Kimisi, “Hay hocam kapıya bir kilit vursaydın, hırsız giremezdi” Kimisi de, “Hocam bahçeye bir köpek bağlasaydın, hırsız korkardı” gibi lâflar edince, Hoca Efendi’nin kafasının tası atıp, “A komşular, hep kabahat bende mi, hırsızın hiç mi kabahati yok?” deyiverir. Hep kabahat olayları meydana çıkaranlar da, olaya sebep olanların hiç kabahati yok.
İkincisi de Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nden. Bu da yapılan bir yorum üzerine aklıma geldi.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, “Evliya-i fakirin hayatında ellerini öpüp dualarını alığı meczuplar” diye bahsettiği zamanın meczuplarından Boynuzlu Divane Ahmet Dede isminde bir zattan bahseder. Bu zat Kasımpaşa’da oturur, gelip geçene laf atar, ömründe görmediği şahıslara ismiyle hitap eder, koynu, koltuğu ve torbası koyun keçi, sığır, karaca ve ceylan boynuzları ile doludur. Ahmet Dede’ye varıp, “Hani benim boynuzum” diyenlere genç ise küçücük yaşlı ise büyücek bir boynuz verir, eğer soran bekâr ise “Senin boynuzların henüz çıkmadı” dermiş.
Anlayacağınız Ahmet Dede ermiş kişilerden olduğu için herkese haliyle mütenasip bir boynuz verirmiş.
Bu anlatımı bundan tam elli sekiz yıl önce müstear bir isimle OKU mecmuasında yazmış ve sonuna da şu yorumu eklemişim:
Acaba Boynuzlu Divane Ahmet Dede zamanımızda yaşasaydı, bazılarına vereceği hem uzun, hem çatallı ve hem de yaldızlı boynuzları nereden bulacaktı?
Hoşça kalın.