Akıl, insanda bütün organlarının idare merkezidir. Akıllı insanlar hem kendilerini ve hem de başkalarını idare ederler. Akılsızlar ise rüzgârların önünde savrulan hazan misali (kuru yaprak örneği) rüzgâr ne tarafa eserse o taraf savrulur giderler. Belki bir gün kafalarını sert bir yere çarparlar da ancak ondan sonra gittiği yolun yanlışlığını anlarlar. Ama bu sefer de bir başka yanlış yola giderek yeniden bir başka yanlışın içerisine düşerler. Ömürleri bu türlü çalkantılar içinde geçer. Sonra bir gün bir mezar taşında şunları okuruz; “Falanca, şu tarih de doğdu, şu tarih de öldü. Ruhuna fatiha…”
Ancak iyi bilmeliyiz ki akıl da kendi başına bir işe yaramaz. Bir sarhoşun aklı ona “bir kadeh daha fazla içki kullanmanın niçin kendine zarar vermediğinin” delillerini hazırlar. Soyguncu ve hortumcular, “bu devleti daha çok soymak ama yakalanmamak için nasıl önlem almalıyım” ın çarelerini ararlar.
Konumuza dönecek olursak, bir sürücünün uyuşmuş aklı ise “Hızlı gittiği halde her hangi bir kaza olmadığına kendini inandırır. Bu arada gittiği hıza da alışmış, bu hız ona sanki hiç gitmiyormuş gibi gelmeye başlamıştır. Hızımı biraz daha artırarak varacağım yere daha erken varmalıyım” diyerek kendine telkin eder.
Hemen ifade etmelim ki kaza yapan her sürücü, kazanın oluşumundan bir dakika önce işte böyle düşünmekteyken bir anda “tepe takla…” gelmesiyle karşılaşılan olayın, düşünce tarzının yanlışlığını ona gösterir ama hey hat…
Akıllı insan kendini, çevresindekileri ve bütün insanlığı her türlü tehlikelerden ve yasaklardan korumanın çabası içindedir. Ama bunu da ancak “Amentüye imanla yapabilir” Konuyu bir başka açıdan söyleyecek olursak, “İmanın emrindeki akıl, tadına doyum olmayan bir durumdur” Böyle bir insan, kendinin, çevresindekilerin ve bütün insanlığın mutlu olması için durmadan ne yapmalı, nasıl yapmalının hesaplarını yapar durur.
DEVLETİN SORUMLULUĞU
Devlet ve onun lokomotifi durumundaki hükümet idaresi altındaki insanların; “ canını, malını, ırzını, neslini ve aklını korumak zorundadır” Anayasa ve kanunlar bu esaslara göre hazırlanmış, devlet buna göre şekillenmişse buna “adil devlet” denir. Anayasa ve kanunları bir takım tabuların gözetilmesine ayrılmış, yukarıda belirtilen esaslar dikkate alınmamışsa buna da halkına “zulmeden devlet” denir.
Ocaklar söndüren, yuvalar yıkan, canları ve malları heder eden trafik kazalarında sürücülerin akıllarının (konumuz trafik kazaları olduğu için) araçlarını kullandıkları sürece canlı ve diri kalmasını sağlamak, sürücünün uyuşmuş bir akılla yoluna devam etmesini engellemek hükümetin alacağı kararlarla sağlanmalıdır.
Aklı gideren ve uyuşturan maddelerin başında içki ve uyuşturucular gelir.
Trafik kazalarının televizyon haberlerine bakarsanız görülecektir ki; “Efendim. Bira içki değildir. Bir kutu bira içilse bir şey olmaz” diyerek kazaya karışan araçların içerisinde boş bira kutularının bulunması her halde bir tesadüf değildir.
Trafik kazalarında canlı ele geçen “trafik canavarlarına” alkol testi uygulamaları ve bunun “kaç promil alkol” kullanmış olduğunun tespiti bu işin önemini göstermektedir.
Uyuşturucu kullanımı da özellikle gençler arasında yaygınlaşmaktadır. Şu ana kadar ben trafik polislerinin “uyuşturucu kontrolü” yapıldığını hiç duymadım. Bu hususun da kontrol kapsamına alınmasını önemle teklif ederim.
O halde hükümetimiz şehir merkezlerinden çıkacak araçların sürücülerine, içki kullanmalarını kesinlikle yasaklamalı ve bunun denetimlerini artırmalıdır. Aksi takdirde “caydırıcı bir ceza” vererek, yasayı çiğneyenler cezalandırmalıdır.
Yol boyunca hiçbir markette içki satılmamalı, satanlar hakkında yasal işlem yapılmalı ve kendilerine ceza verilmelidir.
“Aman efendim, laik ülkede içki yasağı mı olurmuş” diye itiraz edecek nefsinin esiri bir takımadamlar çıkacaktır. Hâlbuki alınan bu tedbir (önlem) aslında bu türlü düşünen insanları da kapsamaktadır eğer bilirlerse…
Sonra İtalya şimdi sadece yol boyunca değil, geceleri belli saatlerden sonra içki satış yerlerinin kapatılmasını ve içki satışının yasaklanmasını ilan ettiği gelen haberler arasındadır. İtalya’nın koyduğu bu yasağa göre onlarda laiklik çiğnenmez de bizde mi çiğnenecektir?
Aslında bu işin kökten kurutulması yine hükümetin “eğitim ve öğretim politikalarını yeniden gözden geçirmesine…” bağlıdır. Biz halkının yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeyiz. Okullarımız da “içki ve uyuşturucunun inançlarımızdan gelen birer haramlar (yasaklar) olduğunu öğretmek buna çocuklarımızı inandırmak” şarttır. Avrupa’da sadece kilisenin okullarında değil diğer bütün okullarda Hıristiyanlık dininin esasları kendi çocuklarına öğretilmektedir. Bu bizde niye olmasın?
Beyin uyuşmasının unsurlarından birisi uykusuzluk, diğeri ise yorgunluktur.
Özellikle yurtdışından ülkemize gelen “gurbetçilerimizin” sürekli yol almaları mutlaka önlenmeli, büyük araçlardaki takometrenin görevini görecek “yol takip defteri” ihdas edilerek (konularak) bu defterdeki kontrol vizeleri ile sürücünün sürekli araç kullanıp kullanmadığı ve araç kullanım limitlerini (sınırlarını) aşıp aşmadığı kontrol edilmelidir.
Uzun süre araç kullanmaya mecbur olan sürücülerin yol güzergâhlarında ki dinlenme tesislerinde mutlaka uyumaları ve dinlenmeleri sağlanmalıdır.
DİĞER ÖNLEMLER
Trafik kazalarının oluşmasında önemli bir sebep de ara yolların direkt olarak ana yola açılmasıdır. Ana yollara açılan ara yollar, direk olarak açılmamalı mutlaka gidilecek yola uyum sağlayacak bir kıvrımla ana yola dâhil edilmelidirler.
Traktör, biçerdöver, kamyon ve TIR gibi ağır araçların seyredebilecekleri bir başka yol yapamıyorsak, bunların kendilerinde ve römorklarında mutlaka arka lambalarının bulunması ve ışıklandırılması sağlanmalıdır. Yol denetimlerinde geri lambası olmayan veya yanmayan ağır vasıtalar hiç mazerete bakılmadan yol dışında bir yere park edilerek kontak anahtarına el konmalıdır.
Trafik muayene istasyonların yeni haliyle araçların teknik donanımlarını inceden inceye araştırmakta ve vize alabilen araç sayısı mahdut (az) sayıya inmektedir. Bu durum bizlere Anadolu’muzda “Müslüman’a gâvur eziyeti” deyişini hatırlatmaktadır.