Şu anda bambaşka şartların içinden yazıyor olmak isterdim bu satırları sizlere ama insanın isteğine bırakılmayacak kadar önemli şeyler vardır, biliyorum. Uzun vadeli büyük planlar için aslında gerekli olan fakat bizlerce can sıkıcı bir dar boğazın içinden geçiyoruz sanırım.
Koronadan söz ediyorum. Pandemiden…
Bunalıyorum…
Yalnızca, olması gerekenin oluyor olmasının ardındaki hikmet ve sır, biz cahil kullar tarafından hakkıyla idrak edilemediği için ortaya çıkıyor bu bunalım. Bunu da biliyorum bilmesine ama bilmek çözüm olmuyor işte bazen. Ben sadece sağlıklı, güneşli ve neşeli günleri özlüyorum. Korkusuzluğu ve kalabalığı özlüyorum. Özlemek ne kelime, ne münasebet, öyle demek hafif kalır, hasret diyelim biz buna, hasret! (Eski kelimeler daha ağır ve köklüdür. Anlatımı güçlendirir.)
Kendi tarihimde böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadığımı söylememin şaşırtıcı bir yanı olmaz tabi. Sizler de yaşamadınız. Fakat aklıma bile hiç mi hiç gelmezdi böyle bir pandemi. Son sözü Kader söylerken, aklımın da bir aklı kalmaz ya gerçi… Distopik günler haftalara, haftalar aylara, aylar seneye döndü ve gidişat son hızını almış durumda şu anda. Her gün 50 binden fazla vaka ne demek!? Yil da katlanıp yıllara mı dönecek, nedir?
Bir de aşı konusu var. İlk aylarda “Aşı bulunsa da rahatlasak” deyişimizin sesi taptaze ve capcanlı haliyle, ilk günkü gibi kulaklarımın içinde hala. Fakat sırası geldiği halde aşı yaptırmayanların oranı yaklaşık olarak %25’miş. Yok, onlara da kızmıyorum. Herkesin kafasının aynı benimki gibi karışık olduğunu anlıyorum. Nitekim bendeniz de o yüzdenin içinde bulunabilirim, %50 ihtimalle. Hoş, belki de bulunmam. Kimi dinlese ona hak veren kararsız bir bocalama sürecinin içinde bulunduğumu itiraf etmeliyim. Fakat şu anda HES kodu uygulamasında olduğu gibi, kimlerin aşılı kimlerin aşısız olduğuna bakılıp, ona göre yurt içi ve yurt dışı yolculuklara, her türlü işlem ve hareket özgürlüğüne olanak tanınacak gibi geliyor bana bir yandan da. AVM’ye girerken bile. Aşıların zorunlu tutulmadığını söylemek, pek gerçeklik payı taşımaz bu durumda elbette. O halde olmuşken, seve seve olalım bari! Güle oynaya aşı yaptırmaya gidelim. Ciddiyim. Çünkü artık bitsin bu hastalığın ve korkunun bulaşıcı salgını. Öyle değil mi?
Yazının başında kullandığım ‘uzun vadeli büyük planlar’ tanımının dikkatinizi celbettiğini biliyorum. Ne demek istediğimi açmadan, en azından bunun için çabalamadan öylece geçip gitmeyeceğim merak etmeyin hani ‘ortaya bir laf atıp da’. Bunu yazarken, ilahi olan planları kastetmiştim aslında yalnızca. Bizim tamamını hiçbir zaman göremediğimiz puzzle parçalarını gören ve görmek ne kelime, onları tasarlayıp tek bir “Ol!” emriyle yaratan Mutlak Güç’ün bizler için biçtiği Kader… Kafamda tamamen bu vardı başta. Fakat sonradan, ‘uzun vadeli büyük planlar’ sözü, başka çağrışımlara da yol açtı beynimde.
Bu ara sık sık, insanların kendi bilgisizliklerinden dolayı onları ‘komplo teorisyenleri’ diye etiketlemeye çalıştığı kişilerin videolarını izliyorum. Cümle çok uzayıp da dolaşmasın diye sıradaki cümleye saklıyorum şimdi de, kimlerden söz ettiğimi. Necilerden bahsettiğimi; hangi işi yapanlardan. ‘Araştırmacı yazar’ demek çok kolay ama yeterince de doğru ve açıklayıcı değil midir? İşte onları dinliyorum. En başta Ertan Özyiğit, ardından Hamza Yardımcıoğlu ve daha başka nice kıymetli, kafası çalışan, araştırıp sorgulayan kişiler… Dinlemekle kalmayıp hak da veriyorum çoğu kez. İşte onların çok sık kullandıkları bir tabir vardır ‘üst akıl’ diye. Dünyayı yöneten esas ve gizli güç, diye tanımlayalım basitçe bunu. İşte sanki onların, bu kişilerin ‘uzun vadeli planlarını’ kastetmiş gibi de bakılabilir baştaki cümleye aslında. Yazma esnasında onu kastetmemiş olsam da, o şekilde anlaşılırsa da kabulümdür yani. ‘Onların planları’… Fakat bu noktada da Enfal Suresi’nin 30. Ayetinde geçen “Onlar tuzak kurar, Allah da tuzaklarını başlarına geçirir. Allah, hileyi hileyle cezalandıranların en hayırlısıdır.” Bilgisini hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.
Son 1 senenin içinde yazdığım kaçıncı korona yazısı oldu bu, bilmiyorum. Bana kalsa her hafta bundan söz ederim aslında, çünkü şu an yaşadığım, soluduğum ve varlığından dolayı son derece bunalmış olduğum gerçeklik, ne yazık ki budur. Ama sizleri sıkmaktan, sıkıcı olmaktan imtina ediyorum işte. Ne var ki, bu hafta için mazur görün beni yine, dün tablo yine oldukça virüslü ve kanlıydı da…
Yazdığım son korona yazısı olur mu acaba? Ha son olarak, aşılarımızı hiç beklemeden yaptıralım iyisimi…