İnsanların ilimlerinin hiç olmadığı veya biraz hafifletirsek yeterli olmadığı halde en çok konuştukları ve hüküm verdikleri hususların ne yazık ki ilk sırasında İslam Dini gelmektedir.
İlkokul mezunundan üniversitede ders veren öğretim elemanına kadar hemen herkes dini bir konu söz konusu olduğunda aldığı eğitime bakmaksızın o konularda aslan kesilir ve fetvayı önünüze koyuverir.
Fetva dedikse yetkili bir ağızdan çıkmış fetva değil bu.
Çoğunlukla bana göre diye başlayan ve kıt aklının ürettiği hezeyanlar.
Ya da eksik yüksek televizyonlardan duyduğu ya da gazete köşelerinde okuduğu şeylerden aklında kaldığı kadarı.
Maalesef geçen hafta böyle bir gündem daha yaşadı memleketimiz.
Tartışmalar gösterdi ki Cumhurbaşkanı toplumun büyük bir kesimine göre bu konudaki ilminin yeterli olmaması nedeniyle haddini aşan bir meselede amacını aşan bir dil ile Müslümanlar üzerinde olumsuz etkiler oluşturabileceğini düşünmeden bir çift laf etti.
Konu malum.
Dinin hayata yansıyan kısmında bir takım güncellemeler.
Başbakan da aynı konuda hiçbir bilgisi olmamasına rağmen konuya “çarpık düşünceler” şeklinde ilaveler yapınca tabir caiz ise kıyamet koptu.
Ertesi gün danışman aracılığı ile bir mecelle kaidesini gündeme getirerek durumu düzeltmeye çalışması ise ortalığı durultmak yerine kavgayı körüklemiş oldu.
Asansör fetvası denilebilecek bir konuda ilk andan itibaren konuya müdahil olan herkes kendi hayalindeki Erdoğan tiplemesine göre dini kavramlar ve kurallar üzerinden türlü türlü teviller üretme derdine düştü ve abuk sabuk bir Tevil savaşı başlamış oldu.
Cumhurbaşkanının ertesi günü yine bir konuşmasında önceki sözlerini yine milletin derdine derman olacak şekilde somutlaştırmayıp yine her yöne çekilebilecek şekilde muğlak ifadelerle açıklamaya çalışması yangını büyütmekten başka bir şeye yaramadı.
Cumhurbaşkanının bu ikinci konuşmasında konu ile ilgili bilgilendirmeyi karşı çıktığı kendini bilmez hocalara had bildirme şeklinde olacak şekilde ilahiyat fakültelerine ve diyanet işlerine görev vermesi Ehli Sünnet Müslümanlara verilen ikinci ayar olarak anlaşıldı.
Eğer Cumhurbaşkanının dini konularda 1400 yıldır uygulanan kurallarda güncelleme yapılması isteği siyaseten ülkede bir gündem değiştirme isteği yani siyasi ittifak ile şeker fabrikalarının satılmasına karşı oluşmuş kamuoyu tepkisini tavsatmaya yönelik bir tavır değilse bunca tartışmadan sonra soralım:
Bin dört yüz Yıllık İslami kabullerin güncellenmesi isteği Milletimizin çoğunluğunun inandığı ve üzerine titrediği Ehli Sünnet çizgisinde bir talep ise neden bu güncellemeyi ısrarla Ehli Sünnet çizgisini takip etmeyenlerin yuvalanmaya çalıştıkları ilahiyat fakülteleri ile dinler arası diyalogcuların üst görevlere getirildiği diyanet yapacak?
Çünkü Cumhurbaşkanının birazda yüksek perdeden verdiği bir emirle dini kurallarda güncelleme yapma işi sonucunda “devlet dini” tartışmalarını tekrar gündeme getirecektir.
Üstelik bu konuda başta TRT olmak üzere iktidara yakın oldukları düşüncesiyle toplumda havuz medyası olarak isimlendiren televizyon kanallarına geçmişte Cumhurbaşkanı tarafından Hadisleri kabul etmeyenler olarak tarif edilecek kişiler olarak tanımlanan milletimizin dini düşüncelerini ifsad edecek boyutta sapmaları olan kişilerin çıkarılıyor olması tartışmaları başka bir boyuta sürükleyecektir.
Bu son derece kaygan zeminde Ehli Sünnet çizgisinde olduğunu iddia ederek çizgilerini koruduklarını söyleyen kürsüde konuşanlara fakültelerde ders verenlere tevil savaşlarını bırakarak nasıl bir güncelleme yapacaklarını açıklamalarını isteyelim ve soralım:
ASANSÖRE BİR ERKEK VE BİR KADININ YALNIZ BAŞLARINA BİNMELERİ İLE İLGİLİ OLARAK ORTAYA ÇIKAN KADIN ERKEK İHTİLATI İLE İLGİLİ GEÇMİŞTE ORTAYA KONAN HÜKÜMLERDE 1400 YIL SONRA İHTİLAT KAVRAMINI DA ORTADAN KALDIRACAK ŞEKİLDE BİR GÜNCELLEME YAPILDIĞINDA BİR KARŞI ÇIKMANIZ OLACAK MI?
Yok, eğer ilim namusuna bir kenara bırakarak ve kendinizi âlimlerden saymayarak biz bunu yapamayız diyorsanız susun ve siyaset yapan devletlûlar sizin yerinize fetva vermeye devam etsinler.