Gündemdeki Krizler

Mustafa Balkan

Dünya gündemi ile Türkiye’deki gündem o kadar hızlı değişiyor ki… Hele Türkiye’de gündem her an, her saat, her gün değişme istidadı gösterebiliyor.

Sanki zaman eskisinden daha hızlı akıyor! Zaman göreceli (izafî) bir kavram. Yeryüzündeki zaman ile uzaydaki vakit bir değil. Âdem ile Havva’nın cennete geçirdikleri zaman ile dünyadaki zamanları bir olmadığı gibi. Zaman, sağlık gibi kıymetli bir nimet. Onun değerini, yani ne kadar kıymetli bir sermâye olduğunu pandemi döneminde, sosyal hayattan tecrit edilip evlere hapsedildiğimiz günlerde daha iyi anladık. Ama şurası bir gerçek ki, zamanı boşa geçirenler hep ziyanda. Zamana yemin eden Cenâb-ı Hak, Asr sûresinde insanın “ziyanda” olduğu, iman edip de sabırla birbirleriyle dayanışma, yardımlaşma ve kaynaşma içerisinde iyi ve güzel işler yapanların bundan müstesna olduğunu bize haber veriyor.

Türkiye öyle bir zaman diliminden geçiyor ki, coğrafya olarak Avrupa ile Asya arasında bir köprü vazifesi görmekle birlikte üç tarafı denizlerle çevrili ve bu denizleri birbirine bağlayan boğazları, dört mevsimi bir arada iklimi, yerüstü ve yeraltı zengin kaynakları dolayısıyla jeostratejik ve jeopolitik bir konuma sahip. Bu özellikleri ve güzellikleri dolayısıyla dünyanın gözü hep üzerimizde. Kem göze sahibi emperyalist devletler, Göktürk Devletiyle birlikte tarih sahnesine çıkan Türklerin kurduğu büyük ve güçlü imparatorluklar Selçuklular ile Osmanlıları, Haçlı seferleriyle hiç rahat bırakmamışlar, parçalamak için tarih boyunca yüzlerce “böl-parçala-yönet” projesi uygulamışlardır. Türkiye’nin etrafı kuşatma altında ateş çemberine dönüşmüştür.

BOZKURT KRİZİ

Petrol krizi, su krizi, gıda krizi derken üç-dört yıldan beri yaşanan bu krizlere; Ak Parti İktidarında “faiz sebep enflasyon sonuç” denilerek ekonomik kriz eklendi. Avrupa Futbol Şampiyonası’nda Milli Takımımız, Avusturya’yı yenerek çeyrek finale yükselmesiyle birlikte ortaya birde “Bozkurt Krizi” çıktı. Maçın sona ermesiyle birlikte sevincini, Türklük gururunu siyasi bir gaye solmaksızın saha içerisinde “Bozkurt işareti” yaparak yaşayan milli futbolcu Merih Demiral’in bu hareketi, ırkçı Almanlar ile Almanya’nın hoşuna hiç gitmedi. Bozkurt işareti, iki ülke arasında diplomatik bir krize yol açtı. Tribünlerde Türk seyircilerin yaptığı bozkurt işareti Almanlara dert olmazken, saha içerisinde Merih’in yaptığı Bozkurt işareti neden dert oluyor ve Almanlara batıyor ki? Türk destanında mitolojik bir hayvan olarak kültür coğrafyamızda ve Türk tarihinde “güç temsili” olarak yer alan bozkurt, destansı bir hayvan figürüdür. Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan 17 Türk Devletinden biri olan Göktürklerin “Aşina (Asena)” efsanesi, kurt sembolünü taşıyan bir bayrakla ilişkilendirilir. Kurt sembolü, mitolojik olarak Türk milletinin soyunu ve dayanıklılığını temsil eder. Uygur Kağanlığının bayrağı da “Beyaz Bozkurt” sembolünü kapsar. Fransızların sembolik hayvan figürü horoz, Ruslarınki bozayı, Çinlilerinki ise ejderhadır. Selçuklular figür olarak bayraklarında uzakları görebilen keskin gözleri, güçlü pençe ve kanatlarından dolayı kartalı kullanmışlardır. Selçuklular temsil ettiği anlamlar itibarıyla değişik hayvan (aslan, kurt, ejder, koç, at, boğa, balık, turna, güvercin, geyik, kartal, puhu) motiflerini de kullanmışlardır.

MÜLTECİ KRİZİ

Kayseri’de patlak veren ve Gaziantep, Konya, Hatay ve Bursa şehirlerine de sıçrayan sığınmacı krizi, elbette yeni değil. Kayseri’deki provokasyon başka, Suriye’de Ay-Yıldızlı bayrağımıza, tır ve kamyonlara yapılan menfur saldırılar ise bambaşka. Suriye’deki olaylar; “Besle kargayı, oysun gözünü” hesabı. Mevcut iktidar ve Erdoğan’ın 2011’den beri uyguladığı Suriye politikaları, içeride ve dışarıda yaşanan menfur olaylarla birlikte çöktü. Bu çöküşe bakarak içerideki mülteci karşıtlığı, sığınmacı düşmanlığına ve nefretine dönüştürülmemeli. Yaşanan ve fakir fukara ile orta sınıfı derin kaygılara sevkeden ekonomik kriz, Suriyeli-Afgan mültecilere yönelik toplumsal öfkede bir unsur sebebidir. Suriye ile Afganistan’dan elini kolunu sallayarak sınırlarımızdan içeriye giren ve hiç büyükşehir görmemiş niteliksiz, kültürsüz insanların ülkemizdeki geçici misafirliği artık bitmiştir. Geldikleri ülkelerine ivedilikle geri gönderilmeleri gerekir. Bu, onların can ve mal emniyetlerine zarar gelmeden, vermeden ve hukuk çerçevesinde yapılmalıdır. Nüfusumuzun yüzde 10’una ulaştığı ifade edilen Suriyelilerden ülkemizde, iki göçmenden birinin kayıt dışı olduğu belirtilmektedir. Sayın Erdoğan, bir beyanatında “Suriye bizim iç meselemizdir” buyurmuş. Hakikaten Suriyeliler bizim iç meselemiz oldu. Sığınmacılar, Türkiye’nin artık “yumuşak karnı.” Türkiye’nin başına yıllardan beri öyle çorap örülüyor ki, ülkemizin çözülmesi gereken birinci problemi sığınmacılar oldu. Suriyeli bir sapık tarafından yine Suriyeli küçük bir çocuğa cinsel tacizde bulunulduğu şayiasıyla âniden başlayan kriz, toplumsal tepkiye yol açtı. Bunun sonucunda istenmeyen olaylar meydana geldi. Sorunun çözümü, geçici sığınmacı Suriyelilerin dükkânlarını, arabalarını, evlerini yakmak ve yıkmak, can ve mallarına zarar vermekle değil, toplumun kabaran öfkesini iktidara yönelterek çözüm bulmasına zorlamaktır. Bu ciddi sorun çözülmezse ülkemiz büyük bir felâketle karşı karşıya kalır. Türkiye’nin avucuna bir “ateş topu” bırakıldı. 2011’de Suriye’deki iç savaşa Amerika’nın oyununa gelerek müdahil olan o dönem ile bu dönem hükümet yetkilileri, kendilerini sorgulamaları gerekir. Mayınlardan temizlenen sınırlarımızdan serbestçe girerek iki milyondan sekiz milyona ulaşan Suriyeli sığınmacılar, büyük bir hata yapılarak şehirlere dağıtılmış ve mevcut bu durum, demografik ve kültürel yapıyı bozarak insanlar arasında dil, kültür, an’âne ve “yaşam” farklılığından dolayı sinir uçlarıyla oynanmıştır. Âniden gelişen olaylar ve yaşanan sosyal buhran da bunu göstermektedir. Bu istenmeyen ortam ve ortamlar her türlü provokasyona açık olup, bir yerde kışkırtma varsa orada gizli istihbarat zafiyeti de var demektir.

KONYA’DA KAÇ SURİYELİ VAR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski hekimi olan İyi Parti Milletvekili Op. Dr. Turhan Çömez, bir televizyon programında, istifa eden Sağlık Bakanlığı döneminde 150 milyon Suriyeliye poliklinik hizmeti, 4 milyon Suriyeliye ameliyat ile 4,5 milyon Suriyelinin de yataklı tedavi hizmeti verildiğini söylemişti. Suriyeli sığınmacılara sağlık hizmetleri de bedava.

Bir gün muayene olmak için Konya Şehir Hastanesine gitmiştim. İlk defa gittiğim için mevcut polikliniği sora sora zor buldum. Hatta ararken bir ara kayboldum da. Çok girift ve sırtları birbirine dönük, yüzleri dışarıya bakan bir yapıda kaybolmamak mümkün değil. Taşradan gelenler hastane içinde kaybolduklarında, yollarını bulmak için Suriyelilerden yardım istemek zorunda kaldıklarını, sonradan öğrendim.

Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın 31.08.2023 tarihli resmî verilerine göre, Türkiye’de geçici koruma altındaki Suriyelilerin sayısı 3 milyon 300 bin. Kayıt dışı 2 milyon kaçakla birlikte beş milyonun üzerinde. İlk 10 ile dağılımında Konya’daki sayı ise; 119 bin 672. Resmi olmayan rakamlara göre bu sayı 150 binin üzerinde. Yıkılmadan önce Şükran Mahallesi ile Muhacir Pazarı, Birleşmiş Milletleri andırıyordu. AB üyesi 20 ülkenin Suriyeli mülteci sayısının toplamı ise; 38 bin 497. Avrupa’ya geçmek isteyen Suriyeli ve diğer mülteci akınını, gelecek avrolar karşılığında önleyen ve Türkiye’de kalmasına vesile olan da mevcut iktidar oldu. Avrupa nitelikli ve vasıflı mültecileri kabul ettiler. Bize, işe yaramaz niteliksiz, kültürsüz çapulcu takımı kaldı. Beyaz kadın ve diğer uyuşturucu ticaretinde baya mahirler.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.