Adaletiyle dünyaya örnek olan büyük insan Hazreti Ömer (r.a) Halife (devlet başkanı) olunca kendini en küçük bir olaydan dahi sorumlu hissederek; “Bir kurt aşırsa bir koyunu, yarın adl-i ilahi (İlahi adalet – Allah’ın adaleti) gelir de sorar, Ömer’den onu” diyebilme olgunluğunu ve sorumluluğunu göstermişti.
Hükümetler de yaptıkları her icraattan ve ülkede ki her yanlış yapılan şeylerden sorumludurlar. Onlar, halkın hayrına yaptığı işlerden belki alkış veya dua alırken, halkın zararına olan işlerden dolayı hakk’ın ve halkın gözünden düşer ve tepkisini alırlar.
Trafik kazaları da halkın zararına olan olaylardır ve idarenin bu kazaların önlenmesi için çözümler üretmesi gerekirken “su akar, ben bakarım” kaidesince bu kazalarda her yıl binlerce can ve mal kayıpları olurken, insanlar yaralanır, sakat gezerken, idare bu gidişe bigane (tarafsız) kalamazlar.
Hele de yıllara göre kazalarda, ölümlerde ve yaralanmalarda artış görünmekteyse bu olay hükümetin koltuğunu sarsar, sarsmalıdır. İktidar milletvekilleri parti içi muhalefet yaparak ve gerekirse partilerinden istifa ederek, muhalefet milletvekilleri ise halkın gündemi olamayan konularla uğraşmak yerine bu faciayı dillendirmelidirler.
Emniyet Genel Müdürlüğünün 10 yıllık trafik kazaları istatistiğini bir hatırlarsak; 1999 da 466.000 kaza 2008’de ise 930.000 kaza olmuş. Bu kazalardan ilkinde 6.130 kişi ölürken 2008 de ölü sayısı 4.500 gerilemiş, ancak yaralananlar açısından ilk yıl 126.000 kişi iken 2008 de bu rakam fırlamış ve 184.000 çıkmış.
Allah korumuş da yaralananlardan bir kısmı daha ölmemiş. Ancak sakat kalmak, sapa sağlam bir insanın bir ömür sakat gezmesi her halde ölümden daha acı bir olay olması gerekir.
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Trafik kazalarının araç, yol ve sürücü hataları sebebiyle oluştuğunu her bir bölümde kazaların nasıl meydana geldiğini bundan önceki yazılarımızda incelemeye çalışmıştık.
Zamanımızın otomobilleri hem gayet seri ve hızlı, hem de teknik emniyet açısından gayet zayıf arabalardır. Kaportalar ince saçtan, tamponlar fiber glastan yapılmış olup şasesi ise ya yoktur ya da yarım şaselidir. Kazalarda sürücü ve yolcuların araçları içerisinde sıkışıp kalmaları bundandır.
Trafik kazalarına ve ölen insanlara bakarak ben, bu arabaların, “bir ülkeyle harp yamadan, o ülke insanının sayısı nasıl azaltılır” hesabıyla bizlere satıldığını düşünüyorum.
Hükümet Sanayi Bakanlığı Otomotiv Dairesinin teknik elemanlarından veya Mühendis odalarının konu ile ilgili mühendislerinden görüş ve raporlar almalı, ihraç edilen veya ülkemizde montajı yapılan otomobillerde bu teknik özellikleri istemeli aksi halde ithalatçı veya üreticiye cezalar vermelidir. Böylece daha güvenli otomobillerin trafiğe çıkmasını sağlamalı ve bu milletin bir ferdinin dahi kıymetsiz, ucuz olmadığını bu tutumuyla göstermelidir.
1992 yılında orijinal bir yerli otomobil aldım. Süresi dolduğunda ilk servise çıkardım. Bir de ne göreyim. Aracın altında alüminyum dökümden yapılmış karterin (yağ deposunu) muhafaza (koruma) demirleri yok. Yolda hızla giderken bir kasise düşseniz veya bir taşa biraz hızla çarpsanız karter parçalanacak ve aracımız orada kalacak ve tabii sizler de.
Karter muhafaza demirleri, şekil verilmiş iki tane lama demiri. Adam, koskoca arabayı satmış ama bu karter emniyetini sağlayacak iki demiri koymamış. Ayrıca sağ arka dikiz aynasını koymamış, aracın içerisinde 4 tane paspası koymamış. Bu rezalet hala yaşanıp duruyor mu, acaba? Bu parçaları size tekrar satmak istemiş.
Serbest piyasa ekonomisinde belki fiyatlar rekabet ortamında serbestçe belirlenebilir ama teknik donanım, para kazanma hırsı içerisindeki bu ticaret erbabının (ki bunların hemen hepsi yabancı sermayedir) merhametine bırakılmamalıdır.
YOLLARIMIZ İDARENİN UHDESİNDEDİR
Yollarımız, yollarımız… Rezalet yollarımız. Bu konuda hani derler ya “bir dokun, bin feryat dinle…” diye işte aynen öyle. Otoban yolunda karşılaşılan çukurlar, aracın bütün ayarlarını bozan aniden önünüze çıkan kasisler, ara yolların diret olarak ana yola açılması felaketi, tek yolda çift şerit uygulaması, aynı yolları arka tarafında hiçbir ışık olmayan ağır araçların kullanması… Bu ve benzeri birçok hata ve noksanlar, yollarımızda trafik kazaları felaketini getirmektedir.
Hükümet, eğer kazaları azaltmayı planlıyorsa yurt için ve yurt dışı faiz ödemelerini en asgariye indirmeli diğer taraftan da üretime, imalata ve ihracata ağırlık vermeli elde edeceği gelirlerle (yeni zam, vergi ve harç koyarak değil) yapılmış yollarımızın yapılmamış yollara oranını büyütmelidir. Her yıl bütçenin büyük bir kısmı (2009 bütçesinde 57,5 milyar lira – katrilyon lira) faize ayrılırsa bu yolları yapılamaz ve kazaların artması, insanların ölmesi ve sakat kalmaları da kesinlikle önlemez.
Bu konuda gönlüme gelen ve yazıya döktüğüm iki dörtlüğü sizinle paylaşayım.
IMF dostluğu sürerse böyle,
Büyük faizler öder durursunuz.
Ne yol yapabilir ne de fabrika,
Milleti açken güder durursunuz.
Evden arabasına binen adam,
Zanneder, menzile ulaşacağım.
Yollar bozuk kaza onu yakalar,
Siz de uzaktan bakar durursunuz.
VE SAHİPSİZ İNSANIMIZ
Kazalarda insan unsurunu bundan önceki yazımda incelemeye çalışmıştım. Bu bölümde de insan unsurunu eğitmek, öğretmek, uygulamalar yaptırmak adına neler yapılabilinir veya neler yapılmalıdır konularını işlemek istiyordum. Ama gördüğünüz gibi yazıya devam edebilecek yerim kalmadı.
Bezen dostlarımdan bana, “kardeşim uzun yazıyorsun” diyorlar. Ancak ne konunun yarım kalmasına gönlüm razı oluyor ne yazımın anlaşılamamasına… Tabii yazdıklarımın okunmasını da istiyorum ve gördüğünüz gibi yazılarımda ara başlıklar koyuyor, okuyucularımın rahatça okumalarını sağlıyorum.
Şimdi “kazalarda insan unsurunun” enine boyuna incelenmesi şart değil midir, söyler misiniz? Ama bir yazı için ayırdığım azamı yeri kullandığıma göre konunun kalanını sizlerin affına sığınarak bundan sonra ki makalemde inceleme karar verdim.
TEBRİK: Gazetemizin idareci ve çalışanları ile siz değerli okuyucularımın Ramazanlarını tebrik eder, bu ramazanın bizim kardeşliğimizin artmasını, birlik ve beraberliğimizin pekişmesini sağlamasını dilerim.