Evler yıkan, aileler dağıtan, ocaklar söndüren trafik kazalarında, kazaya sebep olan konuları ana hatlarıyla üçe ayırmış, bunlardan araçların teknik yapılarını incelemeye koyulmuştuk. Diğer iki konu yani sürücüye ve yol durumuna bağlı hataları ise devamındaki yazılarımda inceleyeceğimi söylemiştim. Ancak bütün bunların yanısıra kazaların asgariye indirilebilmesi için ülke yönetiminin alması gereken kararlar ile yanlış uygulanan uygulamaları da gözden geçirmeye çalışacağım demiştim.
Trafik kaza tespit ekipleri, kaza tespitlerinde iki önemli hususun altını çizmektedirler. Bunlar; “aşırı hız ve hatalı sollama” hatalarıdır.
Aşırı hızın sebeplerinden önde geleni, sürücülerin araçlarını iyi tanımamalarından kaynaklanmaktadır. Delikanlım direksiyonun başına oturmuş, zannedersin ki “büyükleri değil ama küçük dağlar sanki kendisi yaratmış” havasından geçilmiyor.
Bir taraftan radyonun, pikabın veya CD’nin sesi, otomobilin açık yan pencerelerden bütün çevreye yüksek perdeden yayılırken, diğer taraftan ani gaz pedalına yüklenmede tekerleklerin yerinde patinaj yaptıklarını ve asfalt üzerinde simsiyah bir lastik izi bırakarak hızla ileriye fırladığını görürsünüz. Aynı kişinin biraz sonra ani bir frenle de yine arabasını durdurmak istediğine şahit olur lastiklerin yerlerde sürtünmesinden dolayı bıraktığı izi yine görebilirsiniz.
OTOMOBİLDE TEKNİK ZAFİYET
Şu hükmü hemen bildirmeliyim ki; “aracını tanıyan onu delice kullanamaz”
Evet direksiyonun insana büyük bir cesaret verdiği doğrudur. Ama gaz pedalına basıldıkça hızı artan, ani frenlemelerde de aracın yığılma yaparak durduğunu gören bu delikanlımız, “otomobilin aslında bir insanın serçe parmağı kadar kalınlıktaki bir çelik mil üzerinde gittiğini veya sonuçta ince bir lastik hortumun” kazalarda büyük rolleri olduğunu bilmem bilmekte midir?
Merak eden okuyucularıma konuyu açıklamadan önce mesleğimi ve yatığım çalışmaları bir kere hatırlatmak isterim.
Ben 1972 yılında mezun olmuş bir makine mühendisi ağabeyinizim. Sürücü kursları ilk defa açıldığı yıllar (1993–95) Ankara’nın merkezi ve sosyete yeri olan Kızılay’da ki bir sürücü kursunda 2 yıl motor hocalığı yaptım. Bu sure içerisinde 2000 kişiyi eğittim. Kendim de 1970 yılından beri ehliyetli sürücüyüm. Bu sahada da birçok hatıralarım bulunmaktadır.
Arabanın üzerinde gittiği serçe parmağı kalınlığındaki çelik mil “rotlar”dır. Yani sanayici ve oto tamircilerin “ön takım” dedikleri parçalar. Rotlar, tekerleklerin sağa – sola dönmesini sağlayan ve direksiyondan hareketini tekerleklere ileten parçalara verilen isimdir.
Rot millerinden birisi sarsıntılardan yorulmuş kopmaya hazır hale gelmişse veya rot mafsalları ani hareketlere kopmaya uğrarsa yüksek hızda seyreden arabayı kontrol etmek artık mümkün değildir. Bu şekildeki bir aracı frenlemek de pek mümkün olmaz ve “araç taşıdığı hızla artık sizin istediğiniz yere değil o kendi istediği yere sizi götürecektir” ve bu kaçınılmaz bir büyük kazadır.
Aracın ikinci zafiyeti noktası “fren hidrolik hortumları”dır. Siz fren pedalına basınca pedal çubuğu hidrolik yağı deposuna basınç yapar. Burada ki basınçlı yağ aynı basıncı hidrolik hortumları sayesinde tekerleklerdeki fren balatalarına iletir ve balatalar disk ve kampanalar ile sürtünme meydana getiriler. Aracınızı böylece durdurmuş olursunuz.
Frenlerde, hortum kullanılma sebebi ön tekerleklerin sağa veya sola dönme mecburiyetindendir. Eğer çelik hortum kullanılsaydı o, bu dönmeye müsaade etmezdi.
Bazen bu hortum, tekerleklerin dizaynı (yapılışı) yolların durumu ile yıpranmakta siz fren pedalına biraz kuvvet basınca hortum delinmekte veya bağlantı yerlerinden kopmakta, hidrolik fren yağı dışarıya dökülmektedir. Bu ise artık frenleme yapılamayacağının işaretidir.
Bunun manası yüksek hızda veya çamurlu ve karlı yollarda frenleme yapılamayınca aracınız ilk karşılaştığı kütleye çarpacaksınız demektir.
DİĞER ZAYIF NOKTALAR
Ülkemize 70’li yıllarda ilk defa “Murat ve Reno arabalarla” giren şasesiz, kaportasız ve tamponsuz arabalar, başka marka ve model otomobillerle artık otomobil piyasasını işgal etmiş bulunmaktadırlar.
Trafik kazaları haberlerine dikkat etmişseniz, genellikle kazaya uğrayan araçların sürücü ve yolcuları araçlar içerisinde sıkışıp kalmaktadırlar. Onları oradan çıkartabilmek için araçların kaportaları kesilmekte ve içindekiler ancak çıkartılabilmektedirler. Tabii bu adamlar sıkıştıkları yerde ezilip ölmemişlerse…
Şimdi insaf etmek lazımdır ki “Allah ne verdiyse…” anlayışıyla gaz pedalına basanlar ve arabalarını “delicesine bir hızda kullananlar” eğer kendilerine acımıyorlarsa hiç olmazsa çarptıkları karşı aracın içerisindeki çoluk-çocuk, erkek-kadın insanlara acımalıdırlar. Onun için de arabalarını “her an kontrol edebilecekleri bir hızda sürmelidirler”
Özetlemek gerekirse; “Aman acele gideyim…” diye düşünenler, arabalarının ne şase, ne kaporta, ne tampon emniyetinin olmadığını bilmelidirler. Tabii “bir küçük serçe parmağı kalınlığındaki “rot millerini, bunların mafsallarını, hidrolik fren yağı hortumlarını ve bunların her an delinebileceği gerçeğini…” gerçeğini de akıllarından çıkarmamalılar.
İyi bilmelidir ki, sonuçta; “Acele gideyim, derken ecele gitmiş olmasınlar.”
Hız tutkunu geçler, “iyi ama benim bir tanıdığım var. Hem hızlı araba kullanır ve hem de şu ana kadar hiçbir kaza yapmadı” derlerse onlara olabilir diyorum ve “Bir sıçradı çekirge, iki sıçradı çekirge… Üçüncüsünde tuzağa düştü çekirge…” atasözümüzle cevap vermek isterim.
Diyeceksiniz ki “arabaların şöyle sağlam ve güvenilir bir tarafları yok mudur?” Evet, vardır elbet. Bu sorunuza da yine bir başka atasözümüzle cevaplamış olalım. “Deveye, Neren eğridir diye sormuşlar. O da, nerem doğrudur ki…” demiş.
Tamam mı, genç ve hızlı kardeşlerim…
Aşırı hızın sebeplerinden önde geleni, sürücülerin araçlarını iyi tanımamalarından kaynaklanmaktadır. Delikanlım direksiyonun başına oturmuş, zannedersin ki “büyükleri değil ama küçük dağlar sanki kendisi yaratmış” havasından geçilmiyor.
Bir taraftan radyonun, pikabın veya CD’nin sesi, otomobilin açık yan pencerelerden bütün çevreye yüksek perdeden yayılırken, diğer taraftan ani gaz pedalına yüklenmede tekerleklerin yerinde patinaj yaptıklarını ve asfalt üzerinde simsiyah bir lastik izi bırakarak hızla ileriye fırladığını görürsünüz. Aynı kişinin biraz sonra ani bir frenle de yine arabasını durdurmak istediğine şahit olur lastiklerin yerlerde sürtünmesinden dolayı bıraktığı izi yine görebilirsiniz.
OTOMOBİLDE TEKNİK ZAFİYET
Şu hükmü hemen bildirmeliyim ki; “aracını tanıyan onu delice kullanamaz”
Evet direksiyonun insana büyük bir cesaret verdiği doğrudur. Ama gaz pedalına basıldıkça hızı artan, ani frenlemelerde de aracın yığılma yaparak durduğunu gören bu delikanlımız, “otomobilin aslında bir insanın serçe parmağı kadar kalınlıktaki bir çelik mil üzerinde gittiğini veya sonuçta ince bir lastik hortumun” kazalarda büyük rolleri olduğunu bilmem bilmekte midir?
Merak eden okuyucularıma konuyu açıklamadan önce mesleğimi ve yatığım çalışmaları bir kere hatırlatmak isterim.
Ben 1972 yılında mezun olmuş bir makine mühendisi ağabeyinizim. Sürücü kursları ilk defa açıldığı yıllar (1993–95) Ankara’nın merkezi ve sosyete yeri olan Kızılay’da ki bir sürücü kursunda 2 yıl motor hocalığı yaptım. Bu sure içerisinde 2000 kişiyi eğittim. Kendim de 1970 yılından beri ehliyetli sürücüyüm. Bu sahada da birçok hatıralarım bulunmaktadır.
Arabanın üzerinde gittiği serçe parmağı kalınlığındaki çelik mil “rotlar”dır. Yani sanayici ve oto tamircilerin “ön takım” dedikleri parçalar. Rotlar, tekerleklerin sağa – sola dönmesini sağlayan ve direksiyondan hareketini tekerleklere ileten parçalara verilen isimdir.
Rot millerinden birisi sarsıntılardan yorulmuş kopmaya hazır hale gelmişse veya rot mafsalları ani hareketlere kopmaya uğrarsa yüksek hızda seyreden arabayı kontrol etmek artık mümkün değildir. Bu şekildeki bir aracı frenlemek de pek mümkün olmaz ve “araç taşıdığı hızla artık sizin istediğiniz yere değil o kendi istediği yere sizi götürecektir” ve bu kaçınılmaz bir büyük kazadır.
Aracın ikinci zafiyeti noktası “fren hidrolik hortumları”dır. Siz fren pedalına basınca pedal çubuğu hidrolik yağı deposuna basınç yapar. Burada ki basınçlı yağ aynı basıncı hidrolik hortumları sayesinde tekerleklerdeki fren balatalarına iletir ve balatalar disk ve kampanalar ile sürtünme meydana getiriler. Aracınızı böylece durdurmuş olursunuz.
Frenlerde, hortum kullanılma sebebi ön tekerleklerin sağa veya sola dönme mecburiyetindendir. Eğer çelik hortum kullanılsaydı o, bu dönmeye müsaade etmezdi.
Bazen bu hortum, tekerleklerin dizaynı (yapılışı) yolların durumu ile yıpranmakta siz fren pedalına biraz kuvvet basınca hortum delinmekte veya bağlantı yerlerinden kopmakta, hidrolik fren yağı dışarıya dökülmektedir. Bu ise artık frenleme yapılamayacağının işaretidir.
Bunun manası yüksek hızda veya çamurlu ve karlı yollarda frenleme yapılamayınca aracınız ilk karşılaştığı kütleye çarpacaksınız demektir.
DİĞER ZAYIF NOKTALAR
Ülkemize 70’li yıllarda ilk defa “Murat ve Reno arabalarla” giren şasesiz, kaportasız ve tamponsuz arabalar, başka marka ve model otomobillerle artık otomobil piyasasını işgal etmiş bulunmaktadırlar.
Trafik kazaları haberlerine dikkat etmişseniz, genellikle kazaya uğrayan araçların sürücü ve yolcuları araçlar içerisinde sıkışıp kalmaktadırlar. Onları oradan çıkartabilmek için araçların kaportaları kesilmekte ve içindekiler ancak çıkartılabilmektedirler. Tabii bu adamlar sıkıştıkları yerde ezilip ölmemişlerse…
Şimdi insaf etmek lazımdır ki “Allah ne verdiyse…” anlayışıyla gaz pedalına basanlar ve arabalarını “delicesine bir hızda kullananlar” eğer kendilerine acımıyorlarsa hiç olmazsa çarptıkları karşı aracın içerisindeki çoluk-çocuk, erkek-kadın insanlara acımalıdırlar. Onun için de arabalarını “her an kontrol edebilecekleri bir hızda sürmelidirler”
Özetlemek gerekirse; “Aman acele gideyim…” diye düşünenler, arabalarının ne şase, ne kaporta, ne tampon emniyetinin olmadığını bilmelidirler. Tabii “bir küçük serçe parmağı kalınlığındaki “rot millerini, bunların mafsallarını, hidrolik fren yağı hortumlarını ve bunların her an delinebileceği gerçeğini…” gerçeğini de akıllarından çıkarmamalılar.
İyi bilmelidir ki, sonuçta; “Acele gideyim, derken ecele gitmiş olmasınlar.”
Hız tutkunu geçler, “iyi ama benim bir tanıdığım var. Hem hızlı araba kullanır ve hem de şu ana kadar hiçbir kaza yapmadı” derlerse onlara olabilir diyorum ve “Bir sıçradı çekirge, iki sıçradı çekirge… Üçüncüsünde tuzağa düştü çekirge…” atasözümüzle cevap vermek isterim.
Diyeceksiniz ki “arabaların şöyle sağlam ve güvenilir bir tarafları yok mudur?” Evet, vardır elbet. Bu sorunuza da yine bir başka atasözümüzle cevaplamış olalım. “Deveye, Neren eğridir diye sormuşlar. O da, nerem doğrudur ki…” demiş.
Tamam mı, genç ve hızlı kardeşlerim…