Hayırlar üzerinize yağsın kıymetli okurlar, mâlum yaz tâtili sürecinde zihnimiz, bedenimiz dinlensin amaçlı güzel memleketimizin güzel beldelerini ziyâret etmek isteğiyle yollara düşmüştük. Gittiğimiz yerler büyük şehirler ve târihsel birikimi bulunan mekanlar. Bu aziz vatanın milliyetperver ve hamiyetperver evlatları olarak kadim medeniyetimizin, asil değerlerimizin, örnek kültürümüzün derin ve engin müktesebatlarını bizzat kendi yerlerinde bir kez daha görmek, âdeta o anları yaşamışçasına bizleri ayrı bir onurlandırdı, gururlandırdı.
Ancak geçmişle öğünerek tembelliğine düşmemek gerek. O günlerden bugünlere nasıl gelindi? Asıl değinmeyi arzuladığım konuya gelmek istiyorum. Memleket olarak, insânî kalite ve kültürel değerler olarak iyi bir geçmişimiz var, bu gerçek inkar edilemez. Ya bugün? Acaba ayni değerler, ayni ölçüler muhafaza edilebilmiş mi? Târihsel eserler, kültürleri yansıtan yapılar bir şekilde (uzun zamandır ihmal edilse bile) restore edilerek onarılabiliyor. Bu miras yapıtlar eski hâlini korumasa bile ayakta kalabilmesi için en azından yenilenebiliyor. Ancak kaybedilen, yozlaşan insânî ve ahlâkî değerlerin restore edilmesinin imkânı yok.
Evet, zamanla eskiyen pek çok şeyin yerine yenileri gelebiliyor bu yaşanan bir vakıa. Ama yitirilen kadim değerlerin, dünyânın bugün bile hâlâ hayranlıkla anlattıkları milletimize ait yüce davranışların yeri ne yazık ki doldurulamıyor. Meselâ, Kurtuluş Savaşı’nda Çanakkale’de bizim askerlerimizin düşman askerlerine karşı sergiledikleri asil davranışlar dünyanın başka neresinde sergilenmiştir? Çanakkale’de bir devrin en dinamik gençleri fedâ edilerek o ibretlik Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşı kazanılmıştır. Yine güzel İstanbul’umuzu fetheden kumandan, daha hayâtının baharında, tüm dünyânın hayran kaldığı İstanbul’u alabilmenin planlarını yapmıştır. Anadolu ve Rumeli tarafına yaptırılan hisarlar, kaleler hep bir gâye ve ideal hedefli yaşayan kahraman komutanlarımızın şanlı fikirleri idi.
Bir de şimdinin uçtum akıllı, ahlâkî değerleri sıfırlayan, yalnızca hislerinin kölesi olmuş yeni nesle bakıyorsunuz eski ile yeninin mukayesesinde durumun vehâmetini daha net kavrayabiliyorsunuz. Bunu yazdım diye gençleri önemsemediğim, onlara güvenmediğim zannedilmesin. Fakat yazımızın başlığında belirttiğim gibi sokaklarından ahlaksızlık, fuhuş, rezillik akan şehirlerimiz içimizi acılarla dolduruyor. Bize yakışmayan çirkin manzaralar yüreğimizi yaralıyor. Eskiden bizlerin gençlik yıllarında uzun, bol, geniş pardüselerimizi, büyük başörtülerimizi görenler (80’li yıllarda) arabada iseler arabalarını durdurarak; ‘İran’a, İran’a’ diye bağırırlardı. Bir zamanlar bu memleketin cumhurbaşkanlığını yapmış bir devlet büyüğü de (Süleyman Demirel) aynı şeyi söylemişti. Ben de uğruna bir nesil harcanan Çanakkale’mizde, İstanbul’umuzda, İzmir’imizde ve aynı yanlışlıkların irtikap edildiği tüm yerlerde aynen bir Avrupalı gibi ahlaksızlığı fütursuzca sokaklara, caddelere taşıyanlara diyesim geliyor ki; ‘Paris’e, Paris’e’. Burası Müslüman ülke, Türkiye. Zirâ Müslüman memleketinde salyangoz satılmaz.
Hakikaten gençlerin acınacak pozisyonlarını, cehenneme koşarcasına gidişlerini gördükçe çok üzülüyor ve gelecek adına hayıflanıyorum. Benim ülkemde bunlar olmamalı diyorum. Eskiden gizli yerlerde, gazinolarda, barlarda vs. yerlerde ifâ edilenler şimdi uluorta caddelerde, sokaklarda, parklarda, bahçelerde alenen işleniyor. Ben buraya yazmaktan hâyâ edeceğim günah manzaraları rahatlıkla hiç utanma olmaksızın icra ediliyor. Olmaz diyorum yine, olmamalı da. Bu çirkin günahları gören diğer gençler, çocuk denecek yaştakiler de onlara özeniyor ve netice olarak böylesi günahkar bir hayat bugünün en geçerli hayat tarzı olmuş oluyor. Bu kabul edilebilir mi?
Yanı sıra ‘körle yatan şaşı kalkar’ misâlî yanlışlar dünyâsında yaşayan başı örtülü (!) kızlarımızın da aynı çirkinlikleri hiç çekinmeden işlediklerini esefle müşâhede ediyoruz. Bir yanda tesettür bir yanda elde sigara… Bir yandan başta iğreti bir türban bir yanda yabancı erkekle kol kala, diz dize hatta daha ilerisi… Ne günlere geldik. Eğer özgürlük, hür olmak buysa batsın böylesi özgürlük diye kaç defa yazdım. Nerede kaldı bizim değer ölçülerimiz? Akıp giden hayatta günah akan sokaklardan kirlenerek çıkan herkes çok ciddi teyakkuzda olmalı. Gençlerin ahlâkî eğitimine milletçe önem verilmeli. Yoksa yeni nesil, ahlâkî erdemsizliklerin yayılması adına bizlere gelecek vâd etmiyor kanaatini taşıyoruz. Mevlâ sonumuz hayreyleye…