Zaman Gazetesi yazarlarından Şahin Alpay 16.01.2014 tarihli “İktidar kavgasıymış…” isimli yazısında özet olarak şöyle diyor: “Balyoz hükümlülerinin bazı savunucularına göre AKP’nin “İslamcılığı” o kadar tehlikeli değil. AKP nihayet seçimleri kaybedip iktidardan gidebilir. Ama “Fethullahçılar” çok çok tehlikeli, çünkü onlar bütün devlete ve topluma nüfuz edip, ülkeyi giderek derinlemesine İslamlaştırıyor.
Bakın, söz konusu yazar bu şekilde düşünenlere şöyle cevap veriyor: “Gülen hareketini demokrasinin yerleşmesine, böylelikle Kemalist devletin baskı altında tuttuğu dinî özgürlüklerin güven altına alınmasına destek veren, inanç temelli bir sivil toplum hareketi olarak anlıyorum. Gülen hareketi, İslamcı eğilimleri olan Necmettin Erbakan’a yakınlık duymuyordu; demokratikleşmeye hizmet ettiği sürece Erdoğan’a destek verdi; ama otoriterleşmeye yönelince eleştirel tavır takındı. Erdoğan ise otoriterleştikçe, kontrol edemediği Gülen hareketini baskı altına almaya girişti.
Gülen hareketinin AKP’den daha tehlikeli İslamcı olduğu iddiasına gelince: Bu iddianın sahipleri, belki Türkiye’nin İslamlaştırılmaya ihtiyacı olmayacak kadar Müslüman olduğunun farkında değiller. Laikçi önyargıları yüzünden Gülen’in Sufi gelenekteki özgürlükçü İslam yorumunun, İslamcılığa karşı en etkili yorum olduğunu göremiyor olabilirler.
Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretleri, İslâm dinini inanç temelli bir din olarak algılamamıştır. O, İslam dinini bir bütün olarak algılamıştır. Yani İslâm’ın inanç ve amel esaslarını bir bütün olarak kabul etmiş ve muamelat esaslarının hayatta tatbikinin dinin âmir bir hükmü olduğunu kabul etmiştir. Söz konusu muhterem insanın, İslâm dinini böyle algılamayıp inanç temelli bir din olarak algıladığını iddia eden biri varsa bize bildirsin, biz de öğrenelim.
Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretleri’ne gönül bağı ile bağlı olduklarını iddia eden Yeni Asya gurubunun Süleyman Demirel’i desteklediklerinden dolayı ulusalcı olduklarını biliyoruz. Söz konusu yazarın söylediklerini Yeni Asya gurubu açıklamış olsaydı normal karşılardık ve cevap verme ihtiyacı duymazdık; onlar ulusalcıdır, der, geçerdik. Çünkü İslâm dinini de inanç temelli bir din olarak algılamak ulusalcılığın bir gereğidir.
Gülen cemaatinden bir yazarın bu şekilde bir açıklama yapmasından dolayı çok üzüldük. Çünkü biz, bu cemaatin ulusalcı olduğunu bilmiyorduk. Şimdi ise bu cemaatin iç yüzünü öğrenmiş olduk.
Bildiğim kadarıyla bu cemaatin tabanı ulusalcı değildir. Bediuzzaman Said-i Nursi Hazretleri gibi İslam dinini algılamakta ve onun gibi yaşamaya çalışmaktadırlar. Bu sebeple biz halen onları seviyor ve kardeşlerimiz diye bağrımıza basıyoruz ve sevmeğe de devam edeceğiz.
Sayın yazar size birkaç soru soracağım: Demokrasi yerleştiği zaman dinî özgürlükler güven altına alınmış mı olacak? Demokrasi bir yaşam biçimi değil mi? Demezler mi insana kardeşim demokrasi bir yaşam biçimidir, sen ne dini özgürlüklerden bahsediyorsun diye? Batı’da demokrasinin yerleştiği ülkelerde dini özgürlükler güven altına mı alındı? İslam dini sadece inanç esaslarından ibaret bir din mi? Türkiye laik ve demokrat bir yaşam tarzını benimseyen bir ülke olmasına rağmen Türkiye’nin İslamlaştırılmaya ihtiyacı olmayacak kadar Müslüman olduğunu nasıl iddia ediyorsun? Günümüzde Türkiye’de Yeni Osmanlıların İslâmcılık anlayışını benimseyen bir cemaat veya bir parti mi var da Gülen’in Sufi gelenekteki özgürlükçü İslam yorumunun, İslamcılığa karşı en etkili yorum olsun?
Muhterem Necmettin Erbakan, Yeni Osmanlılar gibi İslâmcı değildi. Ona cemaatin yakınlık duymaması düşündürücüdür. Yarın hesap gününde karşılıklı olarak her iki grupta hesaba çekilecektir; çünkü Müslümanların birbirine yakınlık duymaması İslâm kardeşliğini zedeler ve zayıflatır.
Sayın yazar, kökten dinci, İslâmcı ve kökten laikçi gibi kavramları laik kesimin uydurduğu kavramlardır. Bu kavramlara itibar etmeniz düşündürücüdür. Müslüman’ın köktencisi, laikin köktencisi olmaz. Bir insan ya Müslüman’dır veya değildir, o kadar. Laik olan bir kimseye Müslüman denilmez. Müslüman olan bir kimse de laik denilmez. Çünkü Müslümanlıkta bir yaşam tarzıdır, laiklikte bir yaşam tarzıdır. Doğrusu bu değil mi?
Sayın yazar, ANLAMLARINI YONTTUĞUMUZ KAVRAMLAR adlı eserimizde İslamcılığı efradını cami ağyarını mani olarak anlattık, okumanı tavsiye ediyorum. Bakın biz sözlerimizi şu şekilde tamamlamıştık: Sonuç olarak; ben de Hayrettin Karaman gibi diyorum: “Bana İslâmcı dediklerinde, ister Meşrutiyet dönemindeki, ister günümüzdeki manasında İslâmcılık ile kendi davam ve konumum arasında bir aynilik ve ilişki kuramıyorum. Ama benim de İslâmcılık diye adlandırabileceğim bir davam vardır; bu dava şuurlu bütün Müslümanların ortak davasıdır ve bu tanımlamada İslâmcı ile Müslüman aynı kimliktir.” Yolumuz selef-i Salihînin yoludur. Bilmem anlatabildim mi? Hoşça kalın.