Bunlar tabir caizse yeryüzünün paratonerleridir. Allah bunların hatırına çoğu zaman belâ ve musibet göndermez, bilakis rahmet ve bereket gönderir. Peygamber Efendimiz: “Arz üzerine onların hürmetine yağmur yağar, ehli arz onların sayesinde yiyecek içecek bulur...” buyurmuştur.
Allah’ın sevgililerini, Allahın gerçek kulları da sever. Şeytan ve insan suretindeki şeytanlar, kâfirler, münafıklar ise bunlardan nefret eder. Tabiidir ki; Allahın dostu olanlar, şeytanın baş düşmanıdır.
Konyalının yarım asırdır unutmadığı, gönlünde yaşattığı, gözümüzden ve fikrimizden de uzak olmasın düşüncesiyle adına büyük bir cami yaptırdığı, her mecliste günde binlerce defa andığı, rahmet okuduğu, fatiha gönderdiği, menkıbelerini anlattığı Hacıveyiszâde Mustafa Efendi de bu Allah dostlarından birisidir. 5 Şubat 1960’da vefat etmiştir ve yarım asırdır unutulmamış, gönüllerde yaşamaktadır.
Şair ne güzel söylemiş: “Kubbede bâkı kalan hoş bir sadâdır” diye. Şöyle bir tefekkür etsek; Şu Konya’dan kimler geldi, kimler geçti? Nice Sultanlar, Hanlar, Hakanlar, Beyler, Paşalar, Zenginler, Ağalar… Hiçbirisinin ismi günde binlerce defa anılmıyor, sitayişle bahsedilmiyor, anasına-atasına dua edilmiyor. Adına programlar düzenlenmiyor, ismi anılınca hürmet ve tazim ifadesiyle eller göğüslere gitmiyor.
Yunus bunu çok sade ve güzel bir dörtlükle ifade ediveriyor:
Hani Karun malı netti
Hani Cengiz şanı netti
Hani Lokman Canı netti
Yalan dünya yalan imiş
Ama Mevlânâ Hazretleri, Fahri Efendi, Hacıveyiszâde Mustafa Efendi gibi ilim erbabının zikri cemili geçince durum farklı oluyor. Bu durumları görünce, Allah Rasûlünün: “Rütbelerin en üstünü ilim rütbesidir. Sizin en hayırlınız; Kur’an-ı okuyan ve okutandır” gibi mübarek sözlerini daha iyi anlıyoruz.
Evliyalar ölmez imiş
Can acısın görmez imiş
Diyenler ne kadar doğru söylemiş. Onlar ölmüyor ve gönüllerde yaşıyor. Ama herkeste onların seviye ve mertebesine ulaşamıyor. Onların “Allah dostu” olabilme şerefine nail olabilmek için nasıl bir hayat sürdükleri, böyle bir makale ile anlatılabilecek bir şey değildir. Ama bunu anlatan güzel eserler son zamanlarda çıkmıştır.
Kendisi de amcası gibi bir Allah dostu, bir Peygamber komşusu olan rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun dilinden yazılan “Hatıralar” isimli kitap bu sahada en güzel ve en samimi eserdir.
Rahmetli Hacı Kişi’nin tabiriyle, günümüzde bazı ham ervah, Evliyaullahın büyüklüğünü, kerametleri ile tescil etmeye kalkarlar. Hâlbuki rahmetli Hoca Efendi: “Oğlum bu günün evliyasının kerameti hizmetidir” buyururmuş.
Beyazid-i Bestamî Hazretlerine: “Falan uçuyor” demişler O, “sineklerde uçar” demiş. “Suda yürüyor” demişler, “yengeçlerde yürür” demiş. “Bir anda tayyi mekan ediyor” demişler O, “Seytan da aynı işi yapabiliyor” demiş.
Cüneydi Bağdadi Hazretlerine biri gelir; Şeriat, Tarikat, ve Hakikat’in ne olduğunu sorar. O: “Müritlerimin odalarına gir, hepsine birer tokat vur ve neticeyi bana bildir” der. Adam söyleneni yapar ve anlatır: “Bazılarına vurdum, karşılık aldım, onlarda bana tokat aşkettiler. Bazıları vurmadı ama itiraz ettiler, bazıları da hiç ses çıkarmadılar” deyince o büyük veli: “İşte birinciler şeriat, ikinciler tarikat, üçüncüler de hakikat ehli insanlar” diye cevap vermiş.
Hoca merhum hakikat ehli olduğunu hayatının her safhasında göstermiştir. Hayat hikâyesi okunursa; “el-istikameh, hüvel kerâmeh” sözünü kendine prensip edinmiş, korkmamış, yılmamış, bıkmamış, usanmamış, kırıcı olmamış, bir hayat gece ve gündüz durmadan çalışmış. Gönül âbâd etmiş, gönüller sultanı olmuş. Allah şefaatine bizleri mazhar eylesin. O’nu örnek alabilmeyi nasip etsin. Ruhu şâd olsun.