İnsanı hakiki mânâda insan yapan gönlün duyuşları ve hisleridir. Aslında insanı mümbit ve verimli bir zemin hâline getiren gönlünün vuruş sesleridir. Güzellik, iyilik ve yücelik adına ne varsa gönlün samimi ortamında şekillenir. Gönülde şekillenenleri salih amele dönüştüren akıl çok ehemmiyetlidir. Böylesi akıl değerlidir yoksa aklı yanlışa şekillendirenlerin sayısı da epeyce kabarıktır.
Çağ gönlü harap hâle getirdi. Gönüller ihmal oldu. Duygular, hisler duyarsız ve hissiz kaldı. Herkes kendi arzu ve isteklerinin kölesi oldu. Kardeş kardeşin aleyhine döndü, ferdi ve keyfi menfaatler ön planda tutuldu. Acıma, üzülme yerine vurma, kırma, öldürme fiilleri çoğaldı zulüm tüm dünya coğrafyasında yaygınlaştı. Değerlerin fütursuzca yok edildiği bir asırda yeniden dirilme işlemine gönüllerin ihyâsıyla başlamak gerekiyor.
Gönlün ihyâsı, gönlün sâhibini hâl ve kâl ile anmakla olur. Davranışlara Hak dedirtmek bir çeşit gönlün ihyâsıdır. Ya da tersinden ihya olmuş bir gönlün davranışları Hak üzre olur diyebiliriz. İyilik yapmak her dâim iyidir. Ama o iyilik eğer ihlasla yapıldıysa ‘desinler’ diye değil ‘rıza’ için yapıldıysa Hakk’a takdim edilebilir nitelik taşır. Zirâ, Tevbe Sûresi 104 te Cenâbı Hak buyuruyor ki: “ Sadakaları Allah alır.” Böylesi bir iyilik gönlü coşkulu, anlamlı ve diri kılar. İşte bu şekilde gönül uyanır ve uyanıklaşır. Gönlü güzel şeylerle beslemek ve hatta süslemek gerekir. Bu sâyede gönül sonsuz açınımlara sâhip olur.
‘Engin ol gönül, engin ol.’ Diye şâir boşa söylememiştir. Ve yine şâir ne engin bakışlarla bu satırları terennüm etmiştir.
Bugün insanların üzerinde hassâsiyetle durması ve düşünmesi gereken gönül âleminin onarılması hususudur. Ancak bu sâyede herkesin şikâyetlendiği davranış bozukluklarımıza biçim gelebilir. Osmanlı efendilerimizin cihan târihinde ortaya koyduğu ‘Beşeri ahlak’ yeniden bu şekilde oluşturulabilir. Bugün kalbin Hak ile bütünleşmesi ve Hak ile buluşmasının sağlanması şarttır. Bu hem dil hem davranış biçimi ile olabilir. Dünya âdeta insanın saltanat merkezi olmuştur. İnsan ise saltanatının kölesi olup bir türlü de terk etmeye yanaşmamaktadır. Oysa asıl saltanat gönül saltanatlığıdır.
Gönül saltanâtı sultanlarından Hazreti Mevlâna bu konularda ki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır: “ Şu dünyâda baş gözü açık fakat gönül gözü uykuda nice kişiler vardır. Ancak gönlü uyanık kişi, baş gözünü kapasa bile ona gönül sarayında yüzlerce basiret gözü açılır. Eğer sen gönül ehli değilsen, uyanık ol, dâima uyanık bulun da, Allah’tan gönül iste; bunun için çalış çabala! Eğer gönlün uyanık ise korkma! Artık, senin gözünün önünden ne yedi kat kaybolur, ne de altı yön! Onun için Hazreti Peygamber buyurmuştur ki: Benim gözlerim uyur ama gönlüm hiç uykuya dalmaz. Sen şu bizim başımızda görünen fâni gözü, asıl gözümüz olan gönül gözümüzün gölgesi bil. Asıl gözümüz, bir şeyi nasıl görürse fâni gözümüzde er geç onun tarafına döner, onun aynası olur. Bunu ancak gönül ehli olan ârifler, akılları ile değil de gönülleri ile bilirler.
Ey gâfil! Biliyor musun ki, ölüm gününde bu duygularının hiç birisi kalmaz. Senin can nûrun var mı ki, gönlüne yâr olsun! Hakk’ın huzûruna iyilik (ameli Sâlih) götürmenin yolu da gönülden geçer. Eğer sende basiret varsa, gönül Kâbe’sini tavaf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl mânâsı, gönüldür. Cenâbı Hak, görünen, bilinen sûret Kâbe’sini tavaf etmeyi, mâsiyetten arınmış bir gönül Kâbe’si elde edesin diye sana farz kılmıştır.”
Yaptığımız salih amellerle ve Hak terennümleri ile gönül Kâbe’lerimizi yeniden inşa ederek davranışlarımıza rûhâniyet yükleyip arı ve duru bir kalbi selim ile Hakk’ın huzuruna çıkabilme temennisiyle…
Çağ gönlü harap hâle getirdi. Gönüller ihmal oldu. Duygular, hisler duyarsız ve hissiz kaldı. Herkes kendi arzu ve isteklerinin kölesi oldu. Kardeş kardeşin aleyhine döndü, ferdi ve keyfi menfaatler ön planda tutuldu. Acıma, üzülme yerine vurma, kırma, öldürme fiilleri çoğaldı zulüm tüm dünya coğrafyasında yaygınlaştı. Değerlerin fütursuzca yok edildiği bir asırda yeniden dirilme işlemine gönüllerin ihyâsıyla başlamak gerekiyor.
Gönlün ihyâsı, gönlün sâhibini hâl ve kâl ile anmakla olur. Davranışlara Hak dedirtmek bir çeşit gönlün ihyâsıdır. Ya da tersinden ihya olmuş bir gönlün davranışları Hak üzre olur diyebiliriz. İyilik yapmak her dâim iyidir. Ama o iyilik eğer ihlasla yapıldıysa ‘desinler’ diye değil ‘rıza’ için yapıldıysa Hakk’a takdim edilebilir nitelik taşır. Zirâ, Tevbe Sûresi 104 te Cenâbı Hak buyuruyor ki: “ Sadakaları Allah alır.” Böylesi bir iyilik gönlü coşkulu, anlamlı ve diri kılar. İşte bu şekilde gönül uyanır ve uyanıklaşır. Gönlü güzel şeylerle beslemek ve hatta süslemek gerekir. Bu sâyede gönül sonsuz açınımlara sâhip olur.
‘Engin ol gönül, engin ol.’ Diye şâir boşa söylememiştir. Ve yine şâir ne engin bakışlarla bu satırları terennüm etmiştir.
Bugün insanların üzerinde hassâsiyetle durması ve düşünmesi gereken gönül âleminin onarılması hususudur. Ancak bu sâyede herkesin şikâyetlendiği davranış bozukluklarımıza biçim gelebilir. Osmanlı efendilerimizin cihan târihinde ortaya koyduğu ‘Beşeri ahlak’ yeniden bu şekilde oluşturulabilir. Bugün kalbin Hak ile bütünleşmesi ve Hak ile buluşmasının sağlanması şarttır. Bu hem dil hem davranış biçimi ile olabilir. Dünya âdeta insanın saltanat merkezi olmuştur. İnsan ise saltanatının kölesi olup bir türlü de terk etmeye yanaşmamaktadır. Oysa asıl saltanat gönül saltanatlığıdır.
Gönül saltanâtı sultanlarından Hazreti Mevlâna bu konularda ki görüşlerini şu şekilde açıklamaktadır: “ Şu dünyâda baş gözü açık fakat gönül gözü uykuda nice kişiler vardır. Ancak gönlü uyanık kişi, baş gözünü kapasa bile ona gönül sarayında yüzlerce basiret gözü açılır. Eğer sen gönül ehli değilsen, uyanık ol, dâima uyanık bulun da, Allah’tan gönül iste; bunun için çalış çabala! Eğer gönlün uyanık ise korkma! Artık, senin gözünün önünden ne yedi kat kaybolur, ne de altı yön! Onun için Hazreti Peygamber buyurmuştur ki: Benim gözlerim uyur ama gönlüm hiç uykuya dalmaz. Sen şu bizim başımızda görünen fâni gözü, asıl gözümüz olan gönül gözümüzün gölgesi bil. Asıl gözümüz, bir şeyi nasıl görürse fâni gözümüzde er geç onun tarafına döner, onun aynası olur. Bunu ancak gönül ehli olan ârifler, akılları ile değil de gönülleri ile bilirler.
Ey gâfil! Biliyor musun ki, ölüm gününde bu duygularının hiç birisi kalmaz. Senin can nûrun var mı ki, gönlüne yâr olsun! Hakk’ın huzûruna iyilik (ameli Sâlih) götürmenin yolu da gönülden geçer. Eğer sende basiret varsa, gönül Kâbe’sini tavaf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl mânâsı, gönüldür. Cenâbı Hak, görünen, bilinen sûret Kâbe’sini tavaf etmeyi, mâsiyetten arınmış bir gönül Kâbe’si elde edesin diye sana farz kılmıştır.”
Yaptığımız salih amellerle ve Hak terennümleri ile gönül Kâbe’lerimizi yeniden inşa ederek davranışlarımıza rûhâniyet yükleyip arı ve duru bir kalbi selim ile Hakk’ın huzuruna çıkabilme temennisiyle…