Bugün maddeden bunalan insanlar daralıyorlar. Her şeyden çabucak sıkılıyor kendi anladıkları manâda hiçbir şeyden mutlu olamıyorlar. İnsanlığın ve insanların çok şeyleri var ama huzurlu değiller.
Bilindiği gibi insanın fiziksel âlemi yanında bir de onun rûhânî âlemi vardır. Ruh bedenin rûhânî hâlini kuşatır. İnsânın mânâ âlemini sarıp sarmalar. İnsana insan olma lezzetini ruh yaşatır. İnsanı yaptıklarıyla huzurla ya da huzursuz kılar. Huzur isteyen huzur arayan ruhâniyâtını beslemek hatta geliştirmek durumundadır. İnsan rûhû ibâdetlerle beslenir. Çünkü rûhun gıdâsı ibâdettir. Nasıl fiziksel bedenin uykuya ve gıdâya ihtiyâcı varsa aynen bunun gibi rûhun da ibâdete ihtiyâcı vardır. İbâdetler insan rûhuna fazilet, letâfet ve incelik kazandırır. İbâdetle rûhunu beslemeyen nesiller ruhsuz, ârızâlı ve huzursuzdurlar. Bunlar bir türlü dünyâda aradıklarını bulamazlar, gerçek mutluluğu yakalayamazlar.
Günümüzde ruhtan ziyâde bedenler sürekli beslenerek iyi bir bakım altında tutulmakta. Hatta haddinden fazla ehemmiyet verilen bedenler zaman içinde çeşitli ârızalarla bozulmakta, hastalanmaktadır. Neredeyse hastaneler ihtiyâca cevap vermekte zorlanmaktalar. Çok bulan, çok yiyen, çok şişen insanlar toplumun kalitesini düşürmekte…
Peki ya ârızâlanan, iyi bakılmayan, doğru beslenemeyen ruhlar ne âlemde? Onlara bakım çalışması yapılmaması neticesinde ruhları hastalanan nesiller çoğalmakta. O yüzden maalesef bugün toplumda farkında olunması gereken ruhsal bir anarşi mevcuttur.
Aslında insanların içinde onların göremedikleri bambaşka farklı bir âlem saklıdır. İnsana hazine değerindeki bu farklı âlem mutlaka fark ettirilmelidir. Ancak bugün insanın bu iç âlemindeki muhteşem özelliklerinin kavranmaması ve anlaşılmaması için âdeta ona her türlü menfiyat pompalanmakta. İnsanın zihni allak bullak edilmekte, beyni uyuşturulmaktadır. Onun sağlam ve oturaklı fikirlerinin bozulması için bir kavram kargaşası meydana getirmek adına bugün var güçle çalışılmakta. İnsan hep maddiyata ve materyalist düşünceler yöneltilmekte. O gereksiz ayrıntılarla uğraştırılarak zihni yorulmakta böylece insan asıl hedefini şaşırmaktadır. Ve insan ne yazık ki böylesi bir karmaşaya bir ömrü heder etmekte…
Ömrün bu karmaşadan kurtarılması için gönlün inkişâfı şart. Gönülse güzele âşıktır.
Evet, insan güzele meyillidir, güzeli sever. Güzele erişmek adına hayat verilir. Dünya güzellerle dolu ve güzellikler bizler için. Fakat güzellerden helaller çerçevesinde faydalanılmalı. Dünyâmız güzel olmalıdır. Dünyâsı güzel olmayanın ahireti güzel olmaz. Ancak biz bugün güzellik ölçümüzü kaybettik. Şimdilerde herkese göre güzellik ölçüleri türedi. Kimine göre hayat güzelliği para-kadın-makam demek. Kimine göre şan-şöhret. Kimileri ise dilediğince her güzele ulaşmaktır güzel anlayışı. Bazılarına göre ise Kur’ân’a ve sünnet uygun kâmil bir hayat yaşamak en güzel hayattır. Onun ‘güzeli’ budur. Ya da ‘Hak’ onun güzelidir. Demek ki güzellik hayâtımıza da bir çeki düzen vermeli. Her güzelden nasip alma felsefesi irdelenmeli. Güzeller güzellik ölçüsü çerçevesinde istifâdeye sunulmalı. Ancak ‘BİR’ olan ‘TEK GÜZEL’e teveccüh edilmeli.
Gönül âlemi inkişaf ettirilmeli, dedik.
Bunun için insan aklını kullanmalı. Akıl gönlün istikâmetine verilmeli ki semere verebilsin. Bugün aklı doğru kullanabilmek gerçekten ustalık istiyor. Eğer akıl, nefsin hizmetinde kullanılırsa o insan doğru davranışlar geliştirmekte zorlanır. Zirâ nefis her zaman insanı alt edebilir bu sebeple insan her vakit nefsi adına hep pusuda beklemelidir. Günümüzde insan nefsine karşı bir mağlûbiyet içerisindedir. Bu bir îman zafiyetidir.
Yine bugün insanların hemen hepsinde bir şükürsüzlük, doyumsuzluk var. Yediklerinden, içtiklerinden, bulundukları ortamlardan dolayı hislerinde ve duygularında müthiş tahribatlar mevcut. Duyarsız hâle gelen insanlarda nezâket, fazilet, incelik hatta doğru düşünme yetisi bile zaman içinde kaybolma durumuna geldi. Bütün bunların yanı sıra insanların kullandıkları maddi ilaçlar onların tefekkür boyutlarını silip süpürmekte… Pek tabi ruh bu yapılanmalardan menfi olarak etkilenmektedir.
Halbuki îman insana ferahlık ve zindelik verir. Psikolojik olarak onu rahatlatır. Huzur bulmak ve huzurlu kalabilmek için mânevi dinamiklerin çalıştırılması, rûhî hazların coşturulması yâni insanın iç âleminin yeniden diriltilmesi şarttır.
Nasıl karanlık bir gecede ışıksız yola çıkılmazsa, uzun süren yolculuklara azıksız gidilmezse hayâtı huzurlu geçirmek ve en güzele ulaşmak için gönlün inkişâfı mutlak gereklidir. Gönlün inkişâfı için elden gelen gayretler sarf edilmelidir.
Hayırla kalınız efendim.
Bilindiği gibi insanın fiziksel âlemi yanında bir de onun rûhânî âlemi vardır. Ruh bedenin rûhânî hâlini kuşatır. İnsânın mânâ âlemini sarıp sarmalar. İnsana insan olma lezzetini ruh yaşatır. İnsanı yaptıklarıyla huzurla ya da huzursuz kılar. Huzur isteyen huzur arayan ruhâniyâtını beslemek hatta geliştirmek durumundadır. İnsan rûhû ibâdetlerle beslenir. Çünkü rûhun gıdâsı ibâdettir. Nasıl fiziksel bedenin uykuya ve gıdâya ihtiyâcı varsa aynen bunun gibi rûhun da ibâdete ihtiyâcı vardır. İbâdetler insan rûhuna fazilet, letâfet ve incelik kazandırır. İbâdetle rûhunu beslemeyen nesiller ruhsuz, ârızâlı ve huzursuzdurlar. Bunlar bir türlü dünyâda aradıklarını bulamazlar, gerçek mutluluğu yakalayamazlar.
Günümüzde ruhtan ziyâde bedenler sürekli beslenerek iyi bir bakım altında tutulmakta. Hatta haddinden fazla ehemmiyet verilen bedenler zaman içinde çeşitli ârızalarla bozulmakta, hastalanmaktadır. Neredeyse hastaneler ihtiyâca cevap vermekte zorlanmaktalar. Çok bulan, çok yiyen, çok şişen insanlar toplumun kalitesini düşürmekte…
Peki ya ârızâlanan, iyi bakılmayan, doğru beslenemeyen ruhlar ne âlemde? Onlara bakım çalışması yapılmaması neticesinde ruhları hastalanan nesiller çoğalmakta. O yüzden maalesef bugün toplumda farkında olunması gereken ruhsal bir anarşi mevcuttur.
Aslında insanların içinde onların göremedikleri bambaşka farklı bir âlem saklıdır. İnsana hazine değerindeki bu farklı âlem mutlaka fark ettirilmelidir. Ancak bugün insanın bu iç âlemindeki muhteşem özelliklerinin kavranmaması ve anlaşılmaması için âdeta ona her türlü menfiyat pompalanmakta. İnsanın zihni allak bullak edilmekte, beyni uyuşturulmaktadır. Onun sağlam ve oturaklı fikirlerinin bozulması için bir kavram kargaşası meydana getirmek adına bugün var güçle çalışılmakta. İnsan hep maddiyata ve materyalist düşünceler yöneltilmekte. O gereksiz ayrıntılarla uğraştırılarak zihni yorulmakta böylece insan asıl hedefini şaşırmaktadır. Ve insan ne yazık ki böylesi bir karmaşaya bir ömrü heder etmekte…
Ömrün bu karmaşadan kurtarılması için gönlün inkişâfı şart. Gönülse güzele âşıktır.
Evet, insan güzele meyillidir, güzeli sever. Güzele erişmek adına hayat verilir. Dünya güzellerle dolu ve güzellikler bizler için. Fakat güzellerden helaller çerçevesinde faydalanılmalı. Dünyâmız güzel olmalıdır. Dünyâsı güzel olmayanın ahireti güzel olmaz. Ancak biz bugün güzellik ölçümüzü kaybettik. Şimdilerde herkese göre güzellik ölçüleri türedi. Kimine göre hayat güzelliği para-kadın-makam demek. Kimine göre şan-şöhret. Kimileri ise dilediğince her güzele ulaşmaktır güzel anlayışı. Bazılarına göre ise Kur’ân’a ve sünnet uygun kâmil bir hayat yaşamak en güzel hayattır. Onun ‘güzeli’ budur. Ya da ‘Hak’ onun güzelidir. Demek ki güzellik hayâtımıza da bir çeki düzen vermeli. Her güzelden nasip alma felsefesi irdelenmeli. Güzeller güzellik ölçüsü çerçevesinde istifâdeye sunulmalı. Ancak ‘BİR’ olan ‘TEK GÜZEL’e teveccüh edilmeli.
Gönül âlemi inkişaf ettirilmeli, dedik.
Bunun için insan aklını kullanmalı. Akıl gönlün istikâmetine verilmeli ki semere verebilsin. Bugün aklı doğru kullanabilmek gerçekten ustalık istiyor. Eğer akıl, nefsin hizmetinde kullanılırsa o insan doğru davranışlar geliştirmekte zorlanır. Zirâ nefis her zaman insanı alt edebilir bu sebeple insan her vakit nefsi adına hep pusuda beklemelidir. Günümüzde insan nefsine karşı bir mağlûbiyet içerisindedir. Bu bir îman zafiyetidir.
Yine bugün insanların hemen hepsinde bir şükürsüzlük, doyumsuzluk var. Yediklerinden, içtiklerinden, bulundukları ortamlardan dolayı hislerinde ve duygularında müthiş tahribatlar mevcut. Duyarsız hâle gelen insanlarda nezâket, fazilet, incelik hatta doğru düşünme yetisi bile zaman içinde kaybolma durumuna geldi. Bütün bunların yanı sıra insanların kullandıkları maddi ilaçlar onların tefekkür boyutlarını silip süpürmekte… Pek tabi ruh bu yapılanmalardan menfi olarak etkilenmektedir.
Halbuki îman insana ferahlık ve zindelik verir. Psikolojik olarak onu rahatlatır. Huzur bulmak ve huzurlu kalabilmek için mânevi dinamiklerin çalıştırılması, rûhî hazların coşturulması yâni insanın iç âleminin yeniden diriltilmesi şarttır.
Nasıl karanlık bir gecede ışıksız yola çıkılmazsa, uzun süren yolculuklara azıksız gidilmezse hayâtı huzurlu geçirmek ve en güzele ulaşmak için gönlün inkişâfı mutlak gereklidir. Gönlün inkişâfı için elden gelen gayretler sarf edilmelidir.
Hayırla kalınız efendim.