Bazen gönlünüz yorulur…
***
Kalabalıklar içinde kendinizi yapa yalnız hissedersiniz…
***
Babanızı özlersiniz...
***
Eski toprak evinizi, mahalledeki haylaz arkadaşları, kış geceleri ağaç tavanlara vuran sobanın ışığını özlersiniz…
***
Büyüme çağında neredeyse her gece sizi yatağınızda ansızın basan,sesinizi yanınızdakine duyuramadığınız karabasanlar gelir aklınıza…
***
Bir ikindi vakti ruhunuz içinize doğru derinleşiverir… Geçmişin gölgeleri arasından, yitip gitmiş simalar geçer gözünüzün önünden…
***
Masal kahramanlarını andıran çocukluğunuzun iyi adamları gelir aklınıza… Hepsinin ruhları çoktan Alemi Berzaha uçup gitmiştir oysa…
***
Ne kadar kısa yaşadılar diye geçirirsiniz içinizden… Bu kadar kısa ömürler sizin upuzun ömürlerinize ne kadar derin izler bıraktığına şaşırır kalırsınız…
***
Çocukluğunuzun tolerans abidesi halalarınız, teyzeleriniz tebessümle çıka gelir mezarlarından… Gönül yorgunluklarınızı, geçmişin özlem merhemleriyle yeniden sararsınız…
***
Sofralarda isteksizce çatalınızı ona buna batırırken, çocukken önünüze konan çinko tepsilerdeki bir kap fakir yemeklerin lezzetini ararsın…
***
Sanki herkes gitmiş sen kalmışsındır dünyada… Çocukluğun ölümün ötesine çadır kurmuş seni beklemektedir…
***
Babanı bahane eder, halanı bahane eder, amcalarını bahane eder ölümü özlersin… Özlediğin aslında onlar değildir… Onların sana verdikleri değerdir…
***
Bazen hayatın tüm hengamesini bir tarafa iterek, mezarlıklara koşmak lazım…
***
Daha kapısından adım atar atmaz, ölmüş babasının mezarına yaslanmış, ona nazlanan gönlü çocuk, görüntüsü ihtiyar ruhlar görürsünüz… Mezarlıklar tam da bu mevsimde; mezarlar aralarında çocukluğunu arayan yorgun gönüllerin ilişiverdiği gölgelikler gibidir…
***
Hadi kalkın bir mezarlığa gidin… Babanızın, annenizin, halanızın, amcanızın, ağabeyinizin taşına yaslanın… İçinizde biriken garipliği, yalnızlığı, mahzunluğu hıçkıra hıçkıra dökün gelin…
***
Gönlü yorgunlara, kış reçetesidir bu…