Böylesine süratli ve telaşlı bir şekilde akıp giden ve sadece beden dünyamıza hitap eden hayatımızda, gönül dünyamızın ne kadar yeri olabilir diyeceksiniz.
Haklısınız. Ne kadar da çok ihmal ediyoruz onu değil mi?
“Nefis terbiyesi” ya da “gönül arındırması” diye bilinen ve bambaşka ulvî manâlar ihtivâ eden tabirlerimiz kaybolup gitti artık hayatımızdan. Yaşayış tarzımızda hiç kalmadığı gibi, edebiyat terimleri arasından da çekilip gitmekte gün be gün…
Nedir böylesine “bizi bizlikten çıkaran” şeyler?
Nedir aslımızdan ve özümüzden koparan şeyler?
* * *
İnsanın dış dünyasına, beden hayatına, daha doğrusu nefsine hitap eden şeyler arttıkça, gönül ve ruh dünyasına zaman ayırması azalıyor genellikle. Hatta hiç olmuyor da denilebilir. Bakıyorsunuz, marketler dopdolu. Alış-veriş ve eğlence merkezleri aynı şekilde. Sahiller ve benzerleri yine öyle. Bütün bunların ilgi alanı ise tartışılamayacak şekilde belli. Yetişen nesil hep böylesi şeyleri görmekte ve onlarla yatıp kalkmaktadır. Artık ölçüler neredeyse tamamen dünyalık… Nedir bu hal ve nereye gidiyoruz?
İnsanın maddî âlemi iyileştikçe, manâ âleminden bir şeyler kopar gider… İnsan bunu o an hissedemez belki ama, zaman ilerledikçe anlar. Fakat geri gelmez kaybolan yıllar. Zîra madde âlemi hiçbir zaman manâ boşluğunu dolduramaz. Her ikisinin yeri de ayrıdır. Bugün öylesine varlıklı insanlarımız vardır ki, mânen çökük bir haldedir. Neden? Çünkü o boşluğu doldurma çabasında değildir. Bunun farkında da olabilir. Ama etrafı, yakınları ve dünyalığı ona bu fırsatı vermez.
* * *
Bilinmesi gereken çok önemli bir gerçek vardır. Evet, Allah (c.c.) insanı, Kendisine kul olsun diye yaratmıştır. Gerçek bu ve yapılması gereken de bu iken, acaba insan neyin ya da nelerin kulu oluyor? Neye hizmet etme çabasında bulunuyor?
Allah’a kulluk şuurunu elde etmiş bir kimse ise, acaba dünyasına hiç mi yönelmeyecek? Hayır tabii ki… O, dünyasından da nasîbini alacak. Ama âyet-i kerîmede geçtiği gibi, sadece dünyayı talep etmeyecek. Bilâkis hem dünyasını ve hem de âhiretini isteyecek. Bu noktayı kavrayan kimse ise, Allah’ın emrettiği hususları yerine getirirken, yine dünyasını, O’nun çizdiği sınırlar içerisinde kazanmış olacaktır. İşte mes’elenin özü de budur.
* * *
İnsanımıza vermemiz gereken en önemli şey budur.
Gençliğimize vurmamız gereken aşı da budur.
İşte o zaman, “gönül dünyamız”ın aydınlandığını, artık manâ âlemlerinden bahsedilmekte olduğunu göreceğiz. Arınmış bir nefse adım adım ilerlenmekte olduğuna şahit olacağız. Bugün son derece katılaşmış olan yüreklerden kurtulacak ve acıma duygularıyla beslenmiş yufka bir kalp âlemine ulaşmış olacağız.
Ne kadar da taşlaştı kalplerimiz! Ne gönül dünyamızda bir kıpırdanma ve ne de göz kapaklarımızda, kirpiklerimizle birlikte bir ıslanma… Olmayan gönül dünyasından ne gelsin diyeceksiniz, değil mi?
Gençliğimiz ne kadar da uzaklaştırılıyor bundan. Televizyon, internet, eğlence, spor ve benzerleriyle gâyesiz, hedefsiz ve bomboş olacak şekilde.
Allah (c.c.) yâr ve yardımcımız olsun!
O halde haydi, şimdi gönül dünyamıza dönme zamanı! Bizim, yakınlarımızın “bize âit olan” birer gönül dünyamız olsun. Îmanın belirginleştiği ve kendisini hissettirdiği bir gönül dünyası!..
Haklısınız. Ne kadar da çok ihmal ediyoruz onu değil mi?
“Nefis terbiyesi” ya da “gönül arındırması” diye bilinen ve bambaşka ulvî manâlar ihtivâ eden tabirlerimiz kaybolup gitti artık hayatımızdan. Yaşayış tarzımızda hiç kalmadığı gibi, edebiyat terimleri arasından da çekilip gitmekte gün be gün…
Nedir böylesine “bizi bizlikten çıkaran” şeyler?
Nedir aslımızdan ve özümüzden koparan şeyler?
* * *
İnsanın dış dünyasına, beden hayatına, daha doğrusu nefsine hitap eden şeyler arttıkça, gönül ve ruh dünyasına zaman ayırması azalıyor genellikle. Hatta hiç olmuyor da denilebilir. Bakıyorsunuz, marketler dopdolu. Alış-veriş ve eğlence merkezleri aynı şekilde. Sahiller ve benzerleri yine öyle. Bütün bunların ilgi alanı ise tartışılamayacak şekilde belli. Yetişen nesil hep böylesi şeyleri görmekte ve onlarla yatıp kalkmaktadır. Artık ölçüler neredeyse tamamen dünyalık… Nedir bu hal ve nereye gidiyoruz?
İnsanın maddî âlemi iyileştikçe, manâ âleminden bir şeyler kopar gider… İnsan bunu o an hissedemez belki ama, zaman ilerledikçe anlar. Fakat geri gelmez kaybolan yıllar. Zîra madde âlemi hiçbir zaman manâ boşluğunu dolduramaz. Her ikisinin yeri de ayrıdır. Bugün öylesine varlıklı insanlarımız vardır ki, mânen çökük bir haldedir. Neden? Çünkü o boşluğu doldurma çabasında değildir. Bunun farkında da olabilir. Ama etrafı, yakınları ve dünyalığı ona bu fırsatı vermez.
* * *
Bilinmesi gereken çok önemli bir gerçek vardır. Evet, Allah (c.c.) insanı, Kendisine kul olsun diye yaratmıştır. Gerçek bu ve yapılması gereken de bu iken, acaba insan neyin ya da nelerin kulu oluyor? Neye hizmet etme çabasında bulunuyor?
Allah’a kulluk şuurunu elde etmiş bir kimse ise, acaba dünyasına hiç mi yönelmeyecek? Hayır tabii ki… O, dünyasından da nasîbini alacak. Ama âyet-i kerîmede geçtiği gibi, sadece dünyayı talep etmeyecek. Bilâkis hem dünyasını ve hem de âhiretini isteyecek. Bu noktayı kavrayan kimse ise, Allah’ın emrettiği hususları yerine getirirken, yine dünyasını, O’nun çizdiği sınırlar içerisinde kazanmış olacaktır. İşte mes’elenin özü de budur.
* * *
İnsanımıza vermemiz gereken en önemli şey budur.
Gençliğimize vurmamız gereken aşı da budur.
İşte o zaman, “gönül dünyamız”ın aydınlandığını, artık manâ âlemlerinden bahsedilmekte olduğunu göreceğiz. Arınmış bir nefse adım adım ilerlenmekte olduğuna şahit olacağız. Bugün son derece katılaşmış olan yüreklerden kurtulacak ve acıma duygularıyla beslenmiş yufka bir kalp âlemine ulaşmış olacağız.
Ne kadar da taşlaştı kalplerimiz! Ne gönül dünyamızda bir kıpırdanma ve ne de göz kapaklarımızda, kirpiklerimizle birlikte bir ıslanma… Olmayan gönül dünyasından ne gelsin diyeceksiniz, değil mi?
Gençliğimiz ne kadar da uzaklaştırılıyor bundan. Televizyon, internet, eğlence, spor ve benzerleriyle gâyesiz, hedefsiz ve bomboş olacak şekilde.
Allah (c.c.) yâr ve yardımcımız olsun!
O halde haydi, şimdi gönül dünyamıza dönme zamanı! Bizim, yakınlarımızın “bize âit olan” birer gönül dünyamız olsun. Îmanın belirginleştiği ve kendisini hissettirdiği bir gönül dünyası!..