Gizli Defterinizi Ele Geçirdik Fikri Bey

Ayşe Aslı Duruk

Soyut tarzda resim yapanlara 'soyut ressam' denmesini gülünç ve absürt bulduğumu belirterek başlamak istiyorum bu yazıya. Zira sanki ressamın kendisi soyut bir varlıkmış demeye getiriyor gibi o tabir. Kanlı canlı bir ressam; bir adam/ kadın işte! Bunun neresi soyut? 'Soyut ressam', öyle mi? Komik değil mi ama bu?

Neyse. Yüzünüzde bir gülümseme uyandıracağını düşündüğüm bu detaydan sonra şimdi gelelim asıl konumuza. Öncelikle kendimi tanıtayım sizlere. Bendeniz Fikri Uçuk, sevgili okurum. Yaklaşık 30 yıldır öğrenci yetiştiren ve daha ziyade soyut tarzda resimler yapan, soyutçu bir ressamım. Soyut bir ressam değil...

Bu 'gizli günlük' ismini verdiğim deftere, günlük olarak değilse de ara sıra içimi dökerim. Size sesleniyormuşum gibi görünmem, işin yalnızlığından ve belki de çaresizliğinden; aslında hiç kimselere seslenmiyor, seslenemiyor oluşumdan kaynaklanıyor. Ne bileyim işte, fikir ve ifade özgürlüğü falan yok bence, hani nerede, Hak getire azizim! Yaptığım iş hakkında, dışarıda görüp baksanız, öyle sağda solda, insan içindeyken, bambaşka söylemler dökülür ağzımdan. Fakat Ay'ın karanlık yüzünü, içimde saklamak zorundayım. Yoksa, el alemin ağzından çıkacak olanlar az çok belli, torba değil ki büzesin!

Şimdi gelelim işin asıl düğümüne. Soyut resim? Ooo! Orada bir dur önce bak. Destur çek. Herkesin anlayacağı ve tat alacağı bir şey değildir bu. Evvela bunu netleştirelim! Anlamak, işin beyin kısmıyla; tat almak ise ruhun zenginliğine, duyargaların açıklığına ya da kapalılığına ilişkin olan durum. Hani bir aklı evvel çıkıp da "kral çıplak" diyecek olursa, onun soyut sanattan 'anlayacak' bir birikiminin olmadığını ve duyumsama yönünden kör ve sağır olduğunu söyler ve geçeriz, o kadar. Bizim bu iddiada bulunabilmemiz için yeterli alt yapı oluşmuş durumda ne de olsa. Yeterli miktarda kompleks ve kendinden şüpheye düşürecek suçlamaların alt metni ve zemini, zihinlerde oluşturulmuş halde. Soyut resmin değerli olmadığını ve zengin durmadığını sıkıysa söylesin hadi birisi, "kral çıplak!" diyerek.

Hele bir de, soyut resmin sanattan değil de, dekorasyondan sayılacağını söyleyenler var, sormayın. Dekorasyon? Ne küçültücü bir sözcük. 'Sanat' kelimesindeki dolgunluk ve derinlik nerede, 'dekorasyon' derken ki sığlık ve basitlik nerede? Yok ortama renk katıyormuş, yok göze ahenkli bir manzara sunuyormuş da...

Renk doygunluğu, derinliği, lekelerdeki ebat ve kontrast dengesi gibi bir kaç üstü örtülü ve belirsiz tanımla, o 'kral çıplak'çıları geri püskürtmemiz çok kolaydır oysa bizim. Hem demiştim ya, serde bir şüphe ve kompleks de halihazırda yer edinmişken, hiç kimse hiç bir şeyi bir labaratuvar tezgahında analiz eder gibi eleştirip yorumlayamaz zaten. Eh, sanat bu sanat, kalpsizlik etmeyin, vicdansızlık yapmayın! Kişinin aymazlığı ve sığlığı söz konusu edilebilir ancak bu noktadan sonra, hepsi o kadar.

Fakat dedim ya işte, bu benim gizli defterim. Karanlık yüzüm. Halkın içinde söyleyemediklerim. Söylersem aforoz edileceklerim.

İçimdeki asi anarşist, tüm o söylenen sözlerde büyük bir haklılık payı olduğunu haykırıyor. Zira öğrencilerimden biliyorum. Sanat tarihi ve işin aktüel tarafından yana hiç bir bilgisi, birikimi ve dahi bunları okuyup öğrenme isteği bile bulunmayan, resim yapma yönünde kabiliyeti olmadığını bal gibi bildiğim talebelerin eline büyükçe bir tuval, bolca renk ve bir kaç da fırça ve ilginç malzeme verildiğinde, karşısında beğeni hatta hayranlık toplayan soyut resimlere imza atıyorlar. Eğer yıllardır işleyen kursuma yeterli miktarda zaman ve para ayırıp harcamışlarsa, ben de onları alkışlıyorum hatta. Avuçlarım patlayıncaya kadar... "Sen bir dehasın!" diyorum, seviniyorlar. Hele ki böyle iltifatları, benim gibi(!) bir sanatçının ağzından duymak? Hiç şüphesiz bir şekilde sözlerime inanıp, sevinçten havalara uçuyorlar garipler. Hiç bir süzgeçten ve laboratuvardan geçmemiş ve geçmeyecek ve geçemeyecek olan bu tuvaller için sıkıysa birisi çıkıp "kral çıplak" desin hadi şimdi. "Kralın üzerindeki harikulade giysiyi, yalnızca bunu görebilecek olan gözler görebilir. Sen kendin kör ve cahilsin demek ki. Biz ne yapalım?" deyip kervanı yürütmek, bizim için bebek oyuncağı...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.