Efendim koca bir seneyi geride bıraktık. Ömür sermâyemizden 365 gün daha eksildi. Ama nasıl eksildi? Geleceğimiz adına hayra mı şerre mi kanat çırpacağız? Kafası çalışan insan geçmiş-gelecek hesâbını sâdece sene başlarında değil hayâtın her ânında yapmalı, yapabilme uyanıklığında olmalı. Yoksa ‘uydum kalabalığa’ misâli yaşanan hayatların âkıbeti çok kısa bir sürede istenmeyen istikâmetlere kayabilir. Denizlerde seyreden gemilerin rotası meçhul olamaz. Doğru güzergahta ilerleyen gemilerin yol güzergâhı bellidir yoksa ne olduğu belirsiz bir akıntıya kurban gidebilir.
Bu çağda dünyânın herhangi bir yerinde etkin olan bir hâdise, kitle iletişim araçlarının çeşitliliğinden dolayı hemen etrâfa yayılıyor ve derhal duyuluyor. Bir bakıyorsun aynı hâdise veya benzerleri, başka memleketlerde de aynen gerçekleşiyor. Tabi bu husus pek çok farklı alanlarda zuhur edebiliyor. Meselâ moda kavramlarında, ahlâkî duyarsızlıklar, insânî ilişkilerde zayıflama, şiddete tevessül, aldatmaca, fuhşun değişik boyutlarda kendini göstermesi, ünlü markaların her yerde revaç görmesi gibi…
Uzun süredir devam eden insanlardaki yenilik ve yenilenme merâkı onları, kendi değerlerini dışlayarak yeniye -farklı bir deyişle- yabancılaşmaya götürmüştür. İnsanlar; ‘Başka ülkelerde doğal görülen davranış biçimleri yâhut yaşam tarzları benim kültürüme ters, bunları ben nasıl benimserim?’ Demeli ama denmiyor. Bu iş insanların kişisel ve âilevî hayâtlarına, giyim-kuşam, yeme-içme şekline neredeyse hayâtın her adımına kadar yansıdı ve devam ediyor, biteceği de yok. Müslümanlar kendi değerlerine uymayan yabancı kültüre göre gelişen bu davranış biçimlerini hiç yadırgamadan alıyor, kabul ediyor ve kullanıyor. Ne oluyor böylece? Kişi –mümin- kendine ve değerlerine yabancılaşıyor. Bunun bir üst basamağında artık ‘küresel değerler’ topluma hâkim oluyor. Yâni bizim olmayanları taklit eden insanlar önce kendine sonra değerlerine, kültürüne yabancılaşıyor ve küresellik içinde bambaşka bir kişi oluyor, kayboluyor.
Küreselleşme insanların diline, dînine, inancına, kültürüne, değerlerine bakmıyor. Önüne kattığı insanları âdeta sürü psikolojisiyle kendi vardırmak istediği yere doğru sürüklüyor. Neticede şahsiyetler eziliyor, kişilerin duygusal ve ahlâkî yönleri dikkate alınmıyor, insânî değerler hiçe sayılıyor. Dolayısıyla hayâtı tamâmen madde eksenli yaşayan âdeta madde insan yâni materyalist bir insan modeli ortaya çıkıyor. Derken her şeyleri olmalarına rağmen bir türlü huzurlu olamayan, mutsuz hatta ruhsuz insan tabloları ile karşı karşıya kalıyoruz. Sonra gelsin, şizofren insanlar, madde bağımlıları ve intiharlar… İşte bu çağın hazin manzarası!!!
Bir de, her şey rutin yolundaymışçasına herkesler Müslümanlar dahi Hıristiyanlar gibi ‘yılbaşı-noel eğlentisi’ yaparak, çılgınca sabahlara kadar sene sonu-sene başı eğlencelerine katılıyorlar. Neyi hak ettiler ki? Veyl olsun onlara!!!
Bu benzeyiş, bu yabancı hayranlığı daha nereye kadar sürecek Hak aşkına??? Bizim hiç mi aklımız yok? Bizim inancımız ve onun hakikatleri nerede kaldı? Bizim değerlerimiz bu kadar ucuz mu? Daha ne zamana kadar, bize hayat hakkı dahi tanımayanların, kültürel dayanaklarımızı küçük görenlerin peşinde koşacağız? Nedir bizim olmayanlara hayranlığımız? Bu yabancılaşma, bu başkalaşma, bu taklit hastalığı bizim ruhumuza saplanmış bir hançerdir. Şu dönemde bile isminin başında ‘milli’ ifâdesi olan ama bir türlü değerlerimizi ön plana alan bir eğitime geçiş yapamayan eğitim sisteminin yetiştirdiği-yetiştireceği nesiller doğrusu geleceğe dâir bize ümit vermiyor.
Peki, ortalıkta memnun olmadığımız bu yanlışlar nasıl oluşuyor? El cevap; İnsanların önüne dayatılan ‘küreselleşme’ insanları mecbûren yabancılaşmaya itiyor. Yabancılaşmanın farkında olmadan kölesi olan insanlar âdeta önlerine altın tepsi içinde sunulan yanlışları körü körüne hiç sorgulamadan taklit ediyor. Onu gören öteki de aynısını yapıyor. Derken bu yanlışlar zinciri böylece devam edip giderken sonuçta bize uygun olmayan davranış modellerini uygulayan kalabalıklar çıkıyor meydana. Bu kabul edilemez. Unutulmasın bu hayat bir daha bize verilmeyecek. Hayâtı kutsî hakikatler çerçevesinde yaşamak bizim tek kurtuluş reçetemizdir. Ömür sermâyemizi doğru değerlendirmek niyâzıyla hayırlı Cumâlar diliyorum efendim. En güzel emânet olunuz.