Geçtiğimiz günler de bir Batı Karadeniz Turuna iştirak ve görüp düşündüklerimin bir kısmını konu etmiş ilerde devam ederiz demiştim
Önemli konuların bu güne sarkıttığı konuya devam etmek isterken izleyemeyen okuyucularımızdan bilgisayarı olanların;
https://www.merhabahaber.com/yazar/Ahmet_Guldag/3419/Bir_Tur_Gezisi_Gorus_ve_Dusundurdukleri.html linkinden izleyebilecekleri ama olmayanlar için çok kısa bir bilgi verirken ilk yazımda değinmemiş olduğum bazı görüşlerimi de ilave etmemle faydalı olacağını düşünmekteyim.
Konya- Ankara bolu üzerinden Abant gölüne gidişte yıllar evveli gördüğüm doğa güzelliği ve bilhassa göldeki durgunluk ve nilüferlerin güzelliği, otel yerleşimleri yol genişletmeleri ve sulama kanalları yapımı da işin içine girince turistik güzellik olacak derken kaybolmakta olduğu da müşahede edilmekte.
Yeni gördüğüm Bolu’dan 15 Km. uzaklık ve 950 m. yükseklikteki Abant’ın eski hal ve güzellik yapısına uyan ama Turistik otel ve piknik tesisleri kurulmasına rağmen korunan Gölcük gölü ise tabiat güzelliğini serdetmekte idi.
İç Anadolu’da sadece tek veya duble yolları eski güzergahlarını bırakamadan az ödeneklerle yıllarca yapımı sürüncemede kalmakta iken…
Bolu-Devrek-Çaycuma üzerinden Bartın ve güzel Amasra’ya giderken gördüğüm.
Dağlara Lase ve kurp’larla çıkarak değil uzun tünellerden geçerek yeni duble yolların yapıldığı ve halen hummalı bir çalışma içinde olduğunu görmekten, yılların Karayolcusu olarak, iftiharla müşahede ederken.
Neden, “İç Anadolu hatta Akdeniz bölgesi yollarına da böyle atılganlık içinde olup kısa zamanda yapılamadığını?” da anlamakta güçlük çektim.
Amasra’da verdiği hizmetle 4. Katta bile doluştuğunu müşahede ettiğim pahalıda olmayan ama istediğin kadar balık yemeğini sunan Işık Altı restoranında ki yemek faslından sonra…
Yıllar evveli tabii yeşillikler içinde olan uzantılı koyun, İstanbul boğazı yamaçları ve Konya Yeşil Meram’ı gibi beton binaların yerleşmesi ile kaybolduğu da müşahedem arasındaydı.
Ama Motor turu gezintisinde, dokunma imkânı olmayan kıyıdaki bambaşka görünümlü kademe ve yarıklar içindeki yüksek kayalıkların hatlı güzel görüntüsü içinizi açıyordu.
Bartın’a dönüş ve geceleme de 3 yıldız olan oteli bile İç Anadolu’da ki 4 hatta beş yıldızlılarla kıyaslamak mümkündü.
Sabahın erkenin de Safranbolu’ya doğru yol alırken balta vurulmamış görüntüsünde yol kenarına kadar sıkça ormanlık iki yamaç ortasında yol alıyor, bazen bir derenin köpürerek akışı eşlik edişini temaşa ederken İç Anadolu neden ekseriyetle bozkır kaldığına gitti düşüncelerim.
***
SAFRANBOLU
Safranbolu önde gelen yerleşimlerden bir ilçemiz olduğunu ve buradaki tarihi yapı olarak kalan evlerin konakların işleme ahşap içinde olduklarını gitmemiş olsak bile birçok tanıtım dergi ve TV gösterimlerinden biliriz.
Biliriz ama asıl bilediğimiz buradaki sadece evlerin değil tarihi kültüründe yaşantısında kalmasını sağlayabilen tutkuyu gidip görmeden kolay kolay izleyemeyiz.
Önce müşahedelerimi sunayım.
Birçok yerde olduğu gibi burada tarihi ikamet kısmı içinde beton binalar yok derece içinde kalması ile görünümü değiştirilmemiş.
İzleyip araştırdığım kadarı ile bunda ikamet eden halkın iki yamaca yerleşmiş evlerde yaşama devam etmesinin rolü büyük olmakta. Yeni ve modern yaşam için tepede yeni yerleşim İlçe merkezi bulunmakta.
Evlerin sokak cephelerinde çeşme, bazı büyük konaklarda havuzlu odalar bulunmakta. Yerleşimde iklim gerekleri kadar evin oluşturacağı görünüm ve göreceği manzara gerek pencereden gerekse avlu dış kapısından birbirine rahatsızlık vermeyen iki evin arasından görülecek bir bütün olarak, hepsine yerleşmişliği müşahede edilmekte.
Bunların yeni ve modern diyeceğimiz yerleşimle bozulmamasına ora halkı kadar gelen Kaymakamların ve vazife yapan Belediye Başkan ve Meclis üyelerinin de tarihe tutkunluğu olduğu…
İstanbul Boğazı ve Yeşil Meram gibi modernleşme yapıtları ile betonlaştırılmadığı bariz olarak anlaşılmakta.
Hatta öyle ki, beton tuğla karışımı yeni yapılanlar bile tam tetkikinizden anlaşılmayabilecek şekilde, tarihî kapı, pencere, dolap, merdiven vb. stili korunmuş ki. Sanki eski binada imişsiniz zehabını vermekte.
Keza sokaklar da genişletme düşüncelerini kapsamammış ki. Cinci hamamı, Köprülü Paşa etrafında ki hatıra vb. satanlar yanında diğer iş yerleri, dar sokaklarda hizmet vermekte.
Aslında pek çok Karadeniz yerleşimlerinde ahşap İç Anadolu’da kerpiç evlerin bulunduğu tarihi ev ve yerleşimler hiçte buradan kalır tarafı yok ama…
İşte Belediyelerimizde ki ve oraya baskı yapabilenlerin rahatlık daha güzel yapım(!) zihniyeti, onları eski tarihi medeniyetlerinden koparıvermiş olmakta.
Tarihî evlerin araları açık ve bahçeleri ağaçlık olan ikamet yerleri. Komşu hakkı düşünürlüğü olan görüş, hava ve güneşini kapamama düşüncesini devam ettirmiş ki tarihî Türk medeniyetini kaybettirmemeye çalışılmış
Yukarı da bahsettiğim yerler olan Boğaz ve Yeşil Meram ne âlemde?
Araları beş metreyi bile bulmayan villa ve diğer yapıtlar birbirlerini ve doğa güzelliğini düşünmüş oluyorlar mı siz tartın gayri.
Tarihi yapı Konaklar zor durumda bile olsalar hepsi restore edilmiş. Sağlam duruma getirilirken estetiği bozulmamış.
Pek çok şehirlerimizde olduğu gibi, yıkılacak haldeki tarihi yalı, konak ve ev gibi binalara.
Anıtlar kurulunca el değdirilmemesi, üstelik restore edilmediği gibi şahıslara da izin verilmemesiyle virane olmalarına sebebiyet verilmesi işlemini pek müşahede etmedim.
Şehirlerimizin tarihi konakları bile nerelerde şimdi çoğu yerle yeksan. Konya’da ki Yusuf Şar villası Şahane belediye binası, Söylemez konağı vb. nerelerde?
***
Safranbolu’nun diğer gezinti, görüntü, hizmet anlayışı ve tarihi yaşam anlatımlarını da gelecek yazıda izleriz inşallah
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…
Önemli konuların bu güne sarkıttığı konuya devam etmek isterken izleyemeyen okuyucularımızdan bilgisayarı olanların;
https://www.merhabahaber.com/yazar/Ahmet_Guldag/3419/Bir_Tur_Gezisi_Gorus_ve_Dusundurdukleri.html linkinden izleyebilecekleri ama olmayanlar için çok kısa bir bilgi verirken ilk yazımda değinmemiş olduğum bazı görüşlerimi de ilave etmemle faydalı olacağını düşünmekteyim.
Konya- Ankara bolu üzerinden Abant gölüne gidişte yıllar evveli gördüğüm doğa güzelliği ve bilhassa göldeki durgunluk ve nilüferlerin güzelliği, otel yerleşimleri yol genişletmeleri ve sulama kanalları yapımı da işin içine girince turistik güzellik olacak derken kaybolmakta olduğu da müşahede edilmekte.
Yeni gördüğüm Bolu’dan 15 Km. uzaklık ve 950 m. yükseklikteki Abant’ın eski hal ve güzellik yapısına uyan ama Turistik otel ve piknik tesisleri kurulmasına rağmen korunan Gölcük gölü ise tabiat güzelliğini serdetmekte idi.
İç Anadolu’da sadece tek veya duble yolları eski güzergahlarını bırakamadan az ödeneklerle yıllarca yapımı sürüncemede kalmakta iken…
Bolu-Devrek-Çaycuma üzerinden Bartın ve güzel Amasra’ya giderken gördüğüm.
Dağlara Lase ve kurp’larla çıkarak değil uzun tünellerden geçerek yeni duble yolların yapıldığı ve halen hummalı bir çalışma içinde olduğunu görmekten, yılların Karayolcusu olarak, iftiharla müşahede ederken.
Neden, “İç Anadolu hatta Akdeniz bölgesi yollarına da böyle atılganlık içinde olup kısa zamanda yapılamadığını?” da anlamakta güçlük çektim.
Amasra’da verdiği hizmetle 4. Katta bile doluştuğunu müşahede ettiğim pahalıda olmayan ama istediğin kadar balık yemeğini sunan Işık Altı restoranında ki yemek faslından sonra…
Yıllar evveli tabii yeşillikler içinde olan uzantılı koyun, İstanbul boğazı yamaçları ve Konya Yeşil Meram’ı gibi beton binaların yerleşmesi ile kaybolduğu da müşahedem arasındaydı.
Ama Motor turu gezintisinde, dokunma imkânı olmayan kıyıdaki bambaşka görünümlü kademe ve yarıklar içindeki yüksek kayalıkların hatlı güzel görüntüsü içinizi açıyordu.
Bartın’a dönüş ve geceleme de 3 yıldız olan oteli bile İç Anadolu’da ki 4 hatta beş yıldızlılarla kıyaslamak mümkündü.
Sabahın erkenin de Safranbolu’ya doğru yol alırken balta vurulmamış görüntüsünde yol kenarına kadar sıkça ormanlık iki yamaç ortasında yol alıyor, bazen bir derenin köpürerek akışı eşlik edişini temaşa ederken İç Anadolu neden ekseriyetle bozkır kaldığına gitti düşüncelerim.
***
SAFRANBOLU
Safranbolu önde gelen yerleşimlerden bir ilçemiz olduğunu ve buradaki tarihi yapı olarak kalan evlerin konakların işleme ahşap içinde olduklarını gitmemiş olsak bile birçok tanıtım dergi ve TV gösterimlerinden biliriz.
Biliriz ama asıl bilediğimiz buradaki sadece evlerin değil tarihi kültüründe yaşantısında kalmasını sağlayabilen tutkuyu gidip görmeden kolay kolay izleyemeyiz.
Önce müşahedelerimi sunayım.
Birçok yerde olduğu gibi burada tarihi ikamet kısmı içinde beton binalar yok derece içinde kalması ile görünümü değiştirilmemiş.
İzleyip araştırdığım kadarı ile bunda ikamet eden halkın iki yamaca yerleşmiş evlerde yaşama devam etmesinin rolü büyük olmakta. Yeni ve modern yaşam için tepede yeni yerleşim İlçe merkezi bulunmakta.
Evlerin sokak cephelerinde çeşme, bazı büyük konaklarda havuzlu odalar bulunmakta. Yerleşimde iklim gerekleri kadar evin oluşturacağı görünüm ve göreceği manzara gerek pencereden gerekse avlu dış kapısından birbirine rahatsızlık vermeyen iki evin arasından görülecek bir bütün olarak, hepsine yerleşmişliği müşahede edilmekte.
Bunların yeni ve modern diyeceğimiz yerleşimle bozulmamasına ora halkı kadar gelen Kaymakamların ve vazife yapan Belediye Başkan ve Meclis üyelerinin de tarihe tutkunluğu olduğu…
İstanbul Boğazı ve Yeşil Meram gibi modernleşme yapıtları ile betonlaştırılmadığı bariz olarak anlaşılmakta.
Hatta öyle ki, beton tuğla karışımı yeni yapılanlar bile tam tetkikinizden anlaşılmayabilecek şekilde, tarihî kapı, pencere, dolap, merdiven vb. stili korunmuş ki. Sanki eski binada imişsiniz zehabını vermekte.
Keza sokaklar da genişletme düşüncelerini kapsamammış ki. Cinci hamamı, Köprülü Paşa etrafında ki hatıra vb. satanlar yanında diğer iş yerleri, dar sokaklarda hizmet vermekte.
Aslında pek çok Karadeniz yerleşimlerinde ahşap İç Anadolu’da kerpiç evlerin bulunduğu tarihi ev ve yerleşimler hiçte buradan kalır tarafı yok ama…
İşte Belediyelerimizde ki ve oraya baskı yapabilenlerin rahatlık daha güzel yapım(!) zihniyeti, onları eski tarihi medeniyetlerinden koparıvermiş olmakta.
Tarihî evlerin araları açık ve bahçeleri ağaçlık olan ikamet yerleri. Komşu hakkı düşünürlüğü olan görüş, hava ve güneşini kapamama düşüncesini devam ettirmiş ki tarihî Türk medeniyetini kaybettirmemeye çalışılmış
Yukarı da bahsettiğim yerler olan Boğaz ve Yeşil Meram ne âlemde?
Araları beş metreyi bile bulmayan villa ve diğer yapıtlar birbirlerini ve doğa güzelliğini düşünmüş oluyorlar mı siz tartın gayri.
Tarihi yapı Konaklar zor durumda bile olsalar hepsi restore edilmiş. Sağlam duruma getirilirken estetiği bozulmamış.
Pek çok şehirlerimizde olduğu gibi, yıkılacak haldeki tarihi yalı, konak ve ev gibi binalara.
Anıtlar kurulunca el değdirilmemesi, üstelik restore edilmediği gibi şahıslara da izin verilmemesiyle virane olmalarına sebebiyet verilmesi işlemini pek müşahede etmedim.
Şehirlerimizin tarihi konakları bile nerelerde şimdi çoğu yerle yeksan. Konya’da ki Yusuf Şar villası Şahane belediye binası, Söylemez konağı vb. nerelerde?
***
Safranbolu’nun diğer gezinti, görüntü, hizmet anlayışı ve tarihi yaşam anlatımlarını da gelecek yazıda izleriz inşallah
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…