Sürdüğü rujunu her defasında muhakkak sararmış ve kırık dişlerine bulaştıran; elleri, iri bedenine kıyasla bir hayli küçük olan ama ayakları bedenine olan oranla bile büyük kalan; 164 cm. uzunluğundaki, orta boyuna rağmen kendisi için hep 'uzun boylu' diyen Melike Hanım, yaş aldıkça olgunlaşacağı yerde git gide çocuklaşmıştı. Çocuklaşmaktan kastım ise masumiyet, ya da, sevimlilikten yana çağrışımlar oluşturmak değil, aksine, düpedüz bencilleşip egoistleşmek...
Ağzının içinde tam 30 yıl boyunca bekletip sakladığı zehirli baklalar, nasıl olmuşsa onca zaman boyunca kendisine hiç zarar vermemişti. "Vücut, kendi ürettiği zehire karşı bağışıklı oluyordu demek ki" diye düşündürmüştü çevresine böylece. Fakat o baklalar, başka bünyelere isabet edince, tek bir tanesinin bile bir atı öldürebilecek kadar güçlü olduğu ortaya çıkmıştı. En sağlıklı ve en kuvvetli canlı olarak, atlara atıf yapılır ya genelde. Hele o zehirin karşısında, bir de insanların durumunu varın siz düşünün!
Bir tarafta da Oğuz Bey var. Ondan da kısaca bahsedeyim. Tam ismi, Oğuz Kaan. Buram buram Türklük, yiğitlik ve kahramanlik kokan ismini, annesi koymuş 73 yıl öncesinin bebeğine. Yani şimdi Oğuz Kaan bey, koca hatta kocamış bir adam sayılabilir rahatlıkla. Fakat bu durum onu rahatsız, hatta tedirgin ediyor. Ölüme karşı duyulan korku, bir babanın bile kalbini katılaştırabiliyor, diyebiliriz sanırım. Birazdan açacağım burayı. Ne diyorduk? Başarılı meslek hayatı geçmişi hasebiyle kentin yarısından fazlasının bilip tanıdığı ve saygı duyduğu kişi, Oğuz Kaan Bey...
Melike Hanim ve Oğuz Kaan bey, evliler bu arada. Birbirleriyle. Bu çiftin, orta yaşlarını çoktan ortalamış olan çocukları var. Torun torba sahibi insanlar...
Fakat ilerlemiş yaşına rağmen, sürdüğü rujunu dudaklarından ve bilhassa da dişlerinden eksik etmeyen Melike Hanım'ın, 40'ını geçmis olan kızıyla ilgili ciddi sorunları var. Çocukluğunda sevip bağrına bastığı kızı hakkında "Ona olan sevgimi Allah içimden aldı sonradan, ondan soğudum." deyip sorumluluğu kendinden uzaklaştırıyor, bunun bir nevi Kader olduğu imasıyla. Baklaların içindeki en zehirlisi... Ve uzun yıllar birlikte olan çiftlerin arasında oluşan ve ayna nöronları diye adlandırılan şeyden dolayı mıdır nedir bilmem, Oğuz Kaan Bey'de de benzer bir durum mevcut. Yıllardır komşum olan bu insanları eskiden beri tanırdĵm da, küçük kızına ne de düşkündü babası! Okula göndermeden önce saçlarını okşar ve ardından örerdi her sabah, balkonlarında... Sonra ne oldu? Ne oldu da o kadar kötü ve sevilmesi imkansız olan, sıradan bir karaktere dönüştü kızları, onların gözunde?
Ne yani? Sonsuz merhamet sahibi olan yüce Yaratan, Melike Hanım'ın kalbinden, annelik sevgisini söküp almaz ya? Ve bu zincirleme etkiyle, eşiyle kalbî olarak aynı paralelde bulunan Oğuz Kaan Bey de kızından aynı şekilde soğuyup uzaklaştı, öyle mi?
Yok. Sorumluluğu hep uzaklara atan bu vicdansız ve mantıksızca yaklaşım, insanı ancak ateşe yaklaştırır. "Allah böyle yaptı" demenin kolaycılığı ve sahtekarlığı, bir ayetteki şu kısmı getiriyor aklıma hatta: "Sakın o çok aldatan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın." (Fatır, 5)
Belki de kendini ve kadınlığını sevmeyen bir annenin, kızını, kendisinin uzantısı olarak görüp onu da sevmemesi, her fırsatta karalayıp küçük düşürmekten ve kırıp parçalamaktan aldığı gizli ve derin bir bütünlenme; tatmin ve zevkin yıllar sonra iyice olgunlaşıp ortaya çıkması vardır bu garip senaryoda. Ve demiştim ya, Oğuz Kaan Bey, başarılı ve şanı bilindik bir adamdı diye... Bilindik dünyevi normların dar ve kusurlu bakış açısıyla bakılıp değerlendirildiğinde, hiç de 'başarılı' olmuştan sayılamayacak kızı hakkında duyduğu hüsran, utanç ve iğrentiye varacak bir beğenmeme hali içerisindeydi, yıllar önce 'proje'sinin saçlarını okşayıp ören baba...
Hoş, onlar bunları asla kabul etmez ve kızlarına karşı besleyip her fırsatta açık etmekte bir beis görmedikleri düşmanlığın yegane sebebinin, onun sevilmeye asla layık olmayan kötü ve kusurlu kişilik özellikleri olduğunu iddia ederler.
Fazla detaya giremeyecek kadar kısıtlı bir gazete köşesinden, ancak bu kadarını yazabildim ancak ister inanın ister inanmayın, tamamen gerçek bir kesit sundum sizlere.
Dünya hayatı işte, azizim... Allah'tan başka gerçek dost mu var ki? En baba, en ana sevgiler bile... Güldürmeyin beni. Ağlatmayın da.