Türkiye’de siyasetçiler iktidarlarındaki devamlılığı gerçekleştirmek istedikleri zaman yaptıkları ilk şey, kendilerine en çok fayda sağlayacak şeyin gençlik olduğunu görerek, bir gençlik politikası oluşturmak yolunu tutmuşlardır.
Çünkü tanımı konusunda çok sayıda farklı görüşe sahip bir kavram olması nedeniyle gençlik, çok çabuk harekete geçirilmesi veya galeyana getirilmesini sağlayan birçok farklı parametreyi içinde barındırır.
Bu tanım aynı zamanda gençliğin, toplumun en dinamik, en enerjik ve en üretken kesimi olduğu gibi, aynı zamanda en kavgacı kesimi olduğunu da işaret eder.
Geçmişte de bu gün de iktidarlar, siyasi politikalarını gençlik hareketleri ile desteklemek istediklerinde gençliği harekete geçirmenin en kolay yolunun, parti bünyesinde veya partilerine bağlı bir gençlik teşkilatı kurmak olduğunu görmüşlerdir.
Bu durumun 1865 yılında kurulan ilk gençlik kuruluşu olan “Meslek Cemiyeti” ile başlamış, 1889 önce “İttihadı Osmanî” sonra “Jön Türk Hareketi” adını alan malum kuruluşlarla ortaya çıktığı kabul edilmektedir.
Cumhuriyet Dönemi’nde ise, yapılan devrimlerin kalıcı hale getirilebilmesinin kaynağı olarak görülen gençler, parti devletinin kurumları eliyle eğitilmesine rağmen, II. Dünya Savaşı sırasında yaşanan sıkıntıların artması nedeniyle adım adım kutuplaşmaya sürüklenmişlerdir.
Gençlik çok Partili Dönemde; 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin on yıllık iktidarını sona erdirmek için Cumhuriyet Tarihi’nde görülmemiş bir sürece evirilerek, ihtilalin alt yapısını oluşturmak için kullanılmıştır.
Bu anlamda gençlik hareketleri; Türk siyasetinin ayrılmaz bir parçası olarak, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ülkede yaşanan her siyasi ve ekonomik değişikliklerin hemen öncesinde harekete geçirilen hazır kıta olarak görülmüştür.
Bunda gençliğin özellikle de yükseköğrenim seviyesindeki gençliğin, toplumun herhangi bir kesiminde basit taleplerle başlayan bir hareketin içinde yer aldığında bile, kolaylıkla manipüle edilerek siyasal bir karaktere dönüşebilmesi özelliği nedeniyledir.
Bunun tarihteki en açık örneği “Kuleli Vakası” denilen olaydır.
Pek çok tarihçiye göre “içlerinde münevver denebilecek, hürriyetten, meşrutiyetten, bunların mana ve mahiyetinden anlayabilecek bir tek adam olmayan bu küçük zümre” manipüle edilerek bir devrim kalkışmasına önayak edilmeye çalışılmıştır.
Ekonomik sıkıntıların gençlik hareketlerini sosyal krizlerle iç içe geçirmesi nedeniyle, gelecek endişesi içindeki gençliğin sorumlulara karşı harekete geçmesini kolaylaştırılmış, 1945 – 1960 arasında yaşanan iki devalüasyonun etkisiyle gençlik hareketleri, 27 Mayıs Askerî Darbesi öncesi başta olmak üzere, Cumhuriyet Dönemi'nde ortaya çıkan gençlik hareketlerinin ekonomiden bağımsız olmadığının ispatı olmuştur.
Ekonomik krizler, sosyal sıkıntılar ile siyasi istikrarsızlıkların Türkiye’deki gençlik hareketlerinin ortaya çıkmasında tek ve en önemli iç faktör olduğunu söylemekle birlikte, dost gibi görünen emperyalist ülkelerin müdahaleleri veya bağlı olunan askeri antlaşma ve ortaklıkların getirdiği konjonktürel etkileri de saymak gerekmektedir.
Yeni Osmanlılar Hareketinin basın yayın faaliyetlerinin karşı olunan otoriteye karşı etkin bir mücadele yöntemi olarak kullanmış olması yeni Osmanlılar hareketinden itibaren Türkiye’deki bütün gençlik hareketlerinin standart mücadele yöntemlerinin başında gelmiştir.
Sonradan muhalefet adına çıkarılan dergilerin popüler olmasıyla gençliğin basın yayın alanındaki etkisi kaybolur gibi olmuşsa da, bu dergilerin hazırlanmasından dağıtımına kadar maddi desteğin yanında beden gücü olarak da destekleyenlerin gençler olduğu göz ardı edilmemelidir.
FARKINDA MIYIZ?
Gençlik hareketlerinin ortaya çıkmasında etkin olan faktörün siyasal istikrarsızlık ve gençlik üzerindeki baskılar olduğu söylense de, bunun asıl nedeni ekonomisinde yaşanan dönüm noktalarının sosyal krizleri tetiklemesiyle yeni gençlik hareketlerinin ortaya çıkmasıdır.
Gençlik hareketlerinin geneline bakıldığında en önemli husus ülkemizde iktidara göre değişiklik gösteren, millete dayanmadığı için de sürdürülebilirlikten uzak olan devlet politikalarıdır.
Bazı kesimler politikaların devlet değil iktidarlara ait olduğunu söylese de, ekonomik, sosyal ve siyasal politikaların belirsizliğinin ve istikrarsızlığının temeli devletin politikasının olmamasıdır.